Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    İmralı’da tarihi görüşme: Komisyon heyeti sordu, Öcalan yanıtladı

    24 Kasım 2025

    GM Teknik Cam İşçileri 17 Temmuz’dan bu yana grevde

    24 Kasım 2025

    Eğitim-Sen:Öğretmenler hamasi nutuk değil, gerçek ve kalıcı çözümler istiyor

    24 Kasım 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      Kültür değil sömürü şiddeti, ırkçılık ve yarınsızlaştırma

      22 Kasım 2025

      Asgari ücret: Yoksulluğun standart ücreti

      22 Kasım 2025

      İmralı’ya git(de)meyenler

      22 Kasım 2025

      Savaştan nefret eden bir gerilla lideri: Öcalan’ın yıllar sonra yayımlanan söyleşisi

      20 Kasım 2025

      Karanlığa karşı direnmek: Türkiye’de transların mücadelesi

      20 Kasım 2025
    • Seçtiklerimiz

      Bahçeli ne demek istedi?

      20 Kasım 2025

      İş cinayetleri bilinenin iki katı!

      18 Kasım 2025

      Barcelona acı vatan

      16 Kasım 2025

      23 yılda 36 bin iş cinayeti tesadüf mü?

      16 Kasım 2025

      Türkiye işçi mezarlığı: İş cinayeti rejiminin oluşumu

      13 Kasım 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Naci Görür: “Önemli olan kentleri depreme dirençli yapmaktır”

      12 Kasım 2025

      Kerem Yıldırım: “Kemalizm, Türkiye sosyalist hareketinde hâlâ bir engel”

      12 Kasım 2025

      Barış Karabıyık: ‘Temizlik’ diyenler önce kendi ellerine baksın

      11 Kasım 2025

      Ali Coşkun: İşçi sınıfı üretimden gelen gücüyle toplumsal barışın en güçlü dayanağıdır

      29 Ekim 2025

      Altan Açıkdilli: “Canımı çekiştiriyor yine canım”

      28 Ekim 2025
    • Dosyalar
      • “Süreç” ve Sol
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Kuraklığa çare bulundu; Timsah gözyaşları- Gaye Yılmaz

    Kuraklığa çare bulundu; Timsah gözyaşları- Gaye Yılmaz

    Siyasi Haber15 Eylül 2015
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Fırat nehri de dâhil olmak üzere ülkenin her yanından ‘susuzluk’ feryatları yükseliyor. Hükümet yetkilileri, özellikle de Çevre ve Orman Bakanlığı sürekli olarak halkı teskin edici mahiyette açıklamalar yapıyor ve ısrarla “korkacak bir durum yok, her şey kontrolümüz altında” mesajını veriyor. Bu teskin edici mesajlara karşın geçen hafta Bakan bey “olmadı yağmur duasına çıkarız, nasıl olsa onun bir maliyeti yok” esprisini yapma noktasına kadar geldi. İstatistikler de iflas etmiş durumda, zira İstanbul civarındaki barajların su seviyesini son birkaç haftadan beri hep yüzde 30 düzeyinde gösteriyor. Öyle mucizevi bir baraj düşünün ki bir yandan sanayi üretimi, bir yandan tarımsal üretim, bir yandan da konutlardaki su tüketimi aynı hızla devam ettiği ve yeni bir su girişi olmadığı halde su seviyesi üç haftadır hiç değişmeden aynı kalabiliyor.
    Kış mevsimi olmasına rağmen neden yağış olmadığı sorusuna bir dizi farklı disiplinden bir dizi farklı yanıt getirilebilir. Öncelikle ‘yağmursuzluk’ durumunu anlamaya çalışalım. Kuşkusuz doğanın kendi süreçlerine bağlı olarak da kuraklıklar söz konusu olabilir. Ancak böyle düşünebilmemiz için doğaya hiçbir dış müdahalenin söz konusu olmaması gerekir. Oysa örneğin, yağmur bulutlarının en bilinen merkezi olan ormanları ticarileştirmeye, sanayi yatırımlarına açık hale getiren Kyoto protokolü imzalanalı sadece 15 yıl oldu. Yine yağmur bulutlarının bir yerden başka bir yere taşınması için rüzgâr gereklidir. Ama temiz havanın da tıpkı su gibi alınıp satılabilen bir piyasa malına (karbon ticareti!) dönüştürülmesi ülkenin her tarafında ve hep yüksek tepelerde pıtrak gibi rüzgâr santrallerinin kurulmasına yol açmış durumda. Rüzgâr tribünleri ile metropollerdeki gökdelen yapılaşmalarının rüzgârın gücünü ve yönünü etkilemediğini söylemek -en azından- kolay görünmüyor.

    Peki ya HES’ler?

    Son 10 yıldan beri ülkenin her tarafında kurulan hidroelektrik santraller de nehirlerdeki su miktarını ve dolayısıyla yer altı su varlıklarının toplamını, özetle havzaların bütününü etkileyen oluşumlar değil mi? Karadeniz gibi en fazla yağış alan bölgede bile üzerine HES’ler kurulan derelerin birer birer nasıl kuruduğunu gözlemlerimizden biliyoruz.
    Doğa bilimleri alanında çalışma yapan uzmanlar, sürekli olarak yer altı ve yer üstü sularının birbirini nasıl etkilediğini, nehirlere yapılan her müdahalenin yer altı sularının nasıl daha derinlere kaçmasına yol açtığını anlatıyorlar. Diğer yandan kapitalist toplumda doğaya ve su varlıklarına müdahale yalnızca HES inşaatları ve barajlarla da sınırlı değil. Hemen hemen bütün kentlerde toprağın üstü asfaltla örtülmüş durumda olduğu için, yağmur suları çoğu noktada toprakla hiç buluşamadan denize karışıyor ve tonlarca temiz su bu yolla da heba ediliyor.

    Bütün bu unsurlar dikkate alındığında, yaşanan kuraklığı kaderci bir yaklaşımla tek başına doğanın kendi dönemsel çevrimine bağlamak pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle olayın ekonomi-politiğine, yani temiz havanın ve su varlıklarının ticarileştirilme sürecine bakmamız gerekiyor.

    On yıllardır kent su şebekelerinden evlerimize ulaşan su için de az veya çok bir bedel ödüyorduk. Ancak bu suyun çıkarımı, depolanması, arıtılması ve konutlara, işyerlerine dağıtılmasından tamamen devlet sorumluydu. Başka bir deyişle devlet, toplumun ihtiyaç duyduğu kadar suyu temin edip, ulaştırıyor ama bu işi kâr amacı gütmeden yapıyordu. Ödediğimiz bedeller ise su çıkarımı, arıtması ve iletimi için devlet tarafından yapılan harcamalara küçük katkılardan ibaretti. Kâr amacı gütmediği için devlet sadece ihtiyaç duyulan miktarda suyu servis ediyor, dolayısıyla su kaynakları rekabete açık olmadığı için su varlıklarının kuruması, çölleşme vb. riskler de söz konusu olmuyordu.

    Kısır bir döngü

    Fakat kapitalizm her bunalımının ardından ancak daha geniş alanları piyasaya dâhil ederek kendini sürdürebildiği için 1970’lerdeki derin bunalımın ardından su varlıklarının ve soluduğumuz havanın da piyasa malları kervanına katılması gündeme geldi. Böylece su çıkarımı, arıtması ve iletiminde kullanım değerlerinden değişim değerlerine geçiş süreci başlamış oldu. Değişim değerlerinin en ayırt edici özelliği ürünlerin kalite ve niteliklerinin değil ne kadar fazla miktarda üretildiklerinin önemli olmasıdır. Dolayısıyla eskiden kullanım değeri olarak topluma temin edilen su yalnızca ihtiyaçlara eşit miktarlarda olurken ve tükettiğimiz sularda bir sağlık riski, bir kalite sorunu yaşanmazken; bugün mevcut bütün su varlıkları farklı kapitalistlerin emrine tahsis edilmiş, kâr üretimine konu haline getirilmiş ve hijyen önlemleri maliyetleri arttırdığı için su ve havza kirliliği kritik aşamalara ulaşmıştır. Bu yüzden dereler birer HES mezarlığına dönüşmüş, bu yüzden yer altı sularına bile kontörlü sayaç takılması konuşulmaya başlanmış, bu yüzden, örneğin, Alevi toplumunun inanç merkezleri olmasına bile aldırmayarak başta Munzur olmak üzere bütün dereler üzerine HES’ler ve baraj konuşlandırılmaya başlanmıştır.

    İster HES, baraj ya da isterse damacana su üretimi olsun su pazarına giren her şirket büyük miktarlarda ve olabilecek en düşük maliyetlerle üretim yapmak istediği için doğadan çekilen temiz su miktarları hızla artmakta, bu da yer altı su kaynaklarının sürekli daha derinlere kaçmasına yol açmaktadır. Yer altı suları azaldıkça nehir ve çayların kuruma süreci de hızlanmaktadır. Kısaca suyun metalaşması, bir piyasa malına dönüşmesi sonucunda doğanın kendi çevrimi yerini kısır bir döngüye bırakmıştır.
    Bugün yaşanan kuraklıktan şikâyet etmeye hakkı olmayanların başında devletler ve şirketler gelmektedir. Çünkü temiz suyun en fazla kullanıldığı alan sanayi üretimidir. Diğer yandan suyun metalaşması, toplumsal artı değeri büyüten bir durum olarak sadece su ve enerji şirketlerinin değil tüm sermaye sınıfının çıkarına olan bir durumdur. Bu nedenle su hakkı için yapılacak her mücadele kendi doğası itibarıyla anti-kapitalist olmak zorundadır.

    Bu yazı Evrensel’den alınmıştır.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    Bir Çağrının Çok Katmanlı Yankısı: Öcalan, YPG ve Kürt Siyasetinin Kesiştiği Yol

    24 Kasım 2025

    Komisyon heyeti Abdullah Öcalan’ı ziyaret edecek: İmralı görüşmesi hafta başında

    21 Kasım 2025

    Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Hastanesi’nde engelliye ağır hak ihlali iddiası

    19 Kasım 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Cumur Ülker

    Kültür değil sömürü şiddeti, ırkçılık ve yarınsızlaştırma

    Azmi Ezber

    Asgari ücret: Yoksulluğun standart ücreti

    Siyasi Haber

    İmralı’ya git(de)meyenler

    Yekta Armanc Hatipoğlu

    Savaştan nefret eden bir gerilla lideri: Öcalan’ın yıllar sonra yayımlanan söyleşisi

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Ertuğrul Kürkçü

    Bahçeli ne demek istedi?

    Aziz Çelik

    İş cinayetleri bilinenin iki katı!

    Kıvanç Eliaçık

    Barcelona acı vatan

    Özgür Müftüoğlu

    23 yılda 36 bin iş cinayeti tesadüf mü?

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    GM Teknik Cam İşçileri 17 Temmuz’dan bu yana grevde

    24 Kasım 2025

    Türkiye’de Çocuk İşçiliği Derinleşiyor: “Bu Sistem Eğitim Değil, Çocuk İşçi Üretme Mekanizması”

    24 Kasım 2025

    Divriği’de madenciler işten çıkarmalara karşı nöbette

    24 Kasım 2025
    KADIN

    DSÖ: Dünyada kadınların yaklaşık üçte biri fiziksel ya da cinsel şiddete uğruyor

    24 Kasım 2025

    Üniversite öğrencisi Mizgin Ertekin yurtta şüpheli şekilde yaşamını yitirdi

    23 Kasım 2025

    Cezaevlerinde alarm veren tablo: 37 kadın mahpus ağır hastalıklarla yaşam mücadelesi veriyor

    22 Kasım 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.