HES projesi, Ahmetler Köyü’nün içme ve sulama sularının geleceği hiçe sayılarak Ankara’da masa başında hazırlanmıştır.
Dünyanın birçok yerinde temel yaşam kaynağımızın elimizden alınmasına karşı bir mücadele yürüyor: “Su mücadelesi”. Bu mücadelenin kaynağında kapitalist sistemin “sürekli daha fazla kâr için üretmek” mantığı yatıyor. Kapitalizmin önceki krizlerinden farklı olarak şimdi yaşanan kriz, ki buna ekolojik krizde denilebilir, gezegen düzeyinde bir yok oluş tehlikesini barındırıyor. Bu yok oluş son otuz yıldır Anadolu topraklarında ve sularında da amansız ve vahşi bir şekilde devlet eliyle gerçekleştiriliyor. Yaşam savunucuları ise bu yok oluşa direnişle cevap veriyor; onları Tarsus’tan başlayıp Fethiye’ye uzanan Toroslar’daki HES’lere karşı verilen mücadelede de görüyoruz.
Ekim başında Antalya’nın Manavgat İlçesi’ne bağlı Ahmetler Köyü’ndeki kanyonun ağzına iş makineleri dizilince başladı, köy halkının direnişi. Ahmetler Köyü’nde yapılmak istenen Hidroelektrik Santrali’ne (HES) karşı, köylüler kanyonun bulunduğu alana direniş çadırlarını kurarak nöbet tutmaya başladılar. Antalya’nın en eski köylerinden olan Ahmetler köylüleri, yaşam alanlarında yaşadıkları talanı şu şekilde dile getiriyor: “Yüzlerce yıldır yaşadığımız yerlerin taşına, toprağına, suyuna, ormanına hiçbir zarar vermedik. Yanı başımızda akıp giden ırmağın milyonlarca yılda yarattığı Ahmetler Kanyonu var. 400 metre derinliğiyle ünü dünyaca bilinen bu kanyon, bir dünya harikası. Şimdi bu doğal güzellik, bir mikro HES projesi yüzünden kuruyup gitme tehlikesiyle karşı karşıya. Üstelik proje hazırlanırken ÇED raporu alınmamış. Kanyon kenarındaki Ahmetler, Güçlüköy ve Gençler köyüne hiçbir haber verilmemiş, Ahmetler Köyü’nün içme ve sulama sularının geleceği hiçe sayılarak Ankara’da masa başında hazırlanmıştır.”
Hem suçlu hem güçlü(!) olan şirketin özel güvenlik birimi tarafından, mücadele eden köylülerin üzerlerine iş makinesi sürülerek ve biber gazı kullanılarak saldırılmış ve saldırı sonucu biri kadın üç köylü yaralanmıştı. Daha sonra ise yapılanları protesto eden köylülere karşı bu defa silah kullanarak korku ortamı yaratmak isteyen taşeron şirketin arkasında devlet ve onun kolluk güçlerinin olduğunu gördü köylüler. Yapılan bu saldırıyı görmezden gelen Jandarma’ya karşı yaptıkları açıklama ile tepkilerini şöyle dile getirdiler: “Milli park –SİT alanı niteliğinin tümüne haiz olan bu bölgede; Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ÇED açısından araziyi görmeden ruhsat verdiği ve doğanın haklarını korumadığı ve de ihmal ettiği için sorumludur. Bölgede kendi yaşam haklarını ve doğanın haklarını savunan köylülerin can güvenliği yoktur ve can güvenliğinin sağlanması için tüm yetkilileri göreve davet ediyor ve can kaybı yaşanmadan HES projesinin iptal edilmesini istiyoruz. HES’cileri topraklarımızdan el çektirinceye kadar direnişimiz devam edecektir.”