Bugün sinemanın dokunulmaz ikonası ve Fransa’nın efsanevi figürü Brigitte Bardot’ya topluca yağmur gibi yağdırılan övgüler, pek de parlak olmayan bir gerçeği silme riski taşıyor. Toplu hafıza kaybı şimdiden iş başında: Bardot, asi, özgür, hayvan hakları savunucusu olarak kutlanıyor, ancak onun ırkçı sözleri, homofobik saldırıları ve feminizme karşı açıkça sergilediği küçümseme sessizce geçiştiriliyor. Siyasetin ve medyanın ikiyüzlülüğü gerisini getiriyor ve derin bölünmelere neden olan bir kişiliği, sanki sözleri hiç kimseyi incitmemiş, sanki mahkumiyet kararları hiç var olmamış gibi, bir mutabakat sembolüne dönüştürüyor.
Oysa gerçekler ortada. Homofobisini kabul ediyor, neredeyse savunuyordu. “Aşağılık ibneler”, “her kıl ve tüyden travelolar”: Bu hakaretleri savururken, PACS’ı[1] “yararsız” olarak nitelendiriyor ve hak eşitliği için verilen mücadelelerle alay ediyordu. “Eşcinsellerin hak taleplerini anlamıyorum” derken de aynı zamanda eşcinsel arkadaşları olduğunu böbürlenerek anlatıyordu; klasik bir “homofobik değilim, ama…” örneği…
Bardot, ayrıca, ırkçı nefreti kışkırtmaktan altı kez mahkum edilmişti. 2019’da Réunion[2] sakinlerini “yamyam genleri taşıyan vahşiler”e benzetti ve bu nedenle 2021’de 20.000 avro para cezasına çarptırıldı. 1997’de ise Müslümanları açıkça hedef alarak, lafı hiç dolandırmadan şöyle yazmıştı: “Kadınları ve çocukları, kesişlerimizi, memurlarımızı boğazlıyorlar; bir gün bizim de boğazımız kesilecek ve bunu hak etmiş olacağız”. Göç, İslam veya Fransa’nın denizaşırı topraklarındaki kültürel uygulamalar hakkında yaptığı açıklamalarla sistematik olarak kırmızı çizgiyi aştı. Ancak siyasi destekçileri ve ikona statüsü onu gerçek bir sorgulamadan sık sık kurtardı.
Feminizme karşı da her zaman nefret kustu. “Feminizm benim şeyim değil. Ben erkekleri severim” diyerek 2025 yılında [Gerard] Depardieu veya [Roman] Polanski gibi cinsel şiddetle suçlanan erkekleri savundu. Ona göre, militanlar sadece “s..ilmeye değmez karılar”dı ve mücadeleleri “saçma bir ideoloji” içindi.
Aşırı sağa yakın olan Bardot, Marine Le Pen’i destekledi; Ulusal Cephe’nin[3] eski ve kıdemli bir üyesiyle evlendi; toplumda nefret ve bölünmeyi besleyen fikirleri yaymak için kendi ününü kullandı. Gene de bugün, sanki en karanlık sadakatleri bir fırça darbesiyle silinebilirmiş gibi, onu boyun eğmeyen yıldız görüntüsü ile hatırlamak tercih ediliyor.
Onun anısına yapılan saygı gösterileri, ne kadar samimi olursa olsun, bir aklama operasyonuna dönüşmemeli. Brigitte Bardot dönemine damgasını vurdu; ancak mirasında aynı zamanda saldırganlıkla dolu sözler, azınlıkları açıkça hor görme ve ardında yara izleri bırakan bir siyasi hizalanış da var. Seçici unutkanlık, onun sözleriyle aşağılananlara, dışlananlara veya görünmez kılınanlara bir hakarettir.
Tamam, Brigitte Bardot öldü; ama gerçek, rahatsız edici de olsa, hatırlanmayı hak eder! Onurlu olmak, tartışmalı bir figürü pürüzsüz ve herkesin rızalık verdiği bir ikona haline getirmemek demektir.
SH’nin notları:
Vincent Autin, 29 Mayıs 2013’te Bruno Boileau ile Fransa’nın ilk “eşcinsel evliliği”ni yapan kişidir (Çift 2020 sonunda boşanmış). Uzun yıllar Montpellier kentinin lezbiyen-gay onur yürüyüşlerine başkanlık etmiştir. Halen de insan hakları ve barış aktivisti olarak faaliyetini sürdürüyor. Yukarıdaki notları 28 Aralık’ta, yani BB’nin öldüğü gün, kendi Facebook sayfasında başlıksız olarak paylaştı. Metni Fransızcadan Mehmet Ali Ayan çevirdi, başlığını biz koyduk.
[1] Pacte civil de solidarité / Sivil dayanışma sözleşmesi (PACS), farklı veya aynı cinsiyetten iki reşit kişi arasında yapılan bir ortak yaşam sözleşmesidir. 13 Mayıs 2013’te “Taubira yasası”nın kabul edilmesi ile uygulamaya konmuştur. Sözleşme, tıpkı geleneksel evlilikler gibi, belediye nikah dairelerinde veya yurt dışında konsolosluk huzurunda imzalanır. Fakat imzalayan kişilerin evlat edinme, mülkiyet, miras vb. hak ve yükümlülükleri evlilikteki gibi mutlaka ortak olmayıp bildirime tabi ve genellikle de kendilerine aittir.
[2] La Réunion Fransa’nın eski sömürgelerinden, bugün de denizaşırı illerinden biridir. Coğrafi olarak Hint Okyanusu’nda, Madagaskar’ın 684 km. doğusunda yer alan, yaklaşık 900 bin nüfuslu küçük bir adadır. Madagaskar’dan sonra en yakın komşusu Güneydoğu Afrika’daki Mozambik’tır. Réunion sakinleri büyük çoğunluğuyla siyahi Fransa vatandaşlarıdır.
[2] Ulusal cephe (Front Nationa) 1972’de Jean-Marie Le Pen tarafından kurulan bir faşist partidir. Jean-Marie Le Pen’in kızı Marine Le Pen 2011’de başkanlığını babasından devralmış, 2018’de de partinin adını Ulusal Derleniş (Rassemblement National) olarak değiştirmiştir.
