• Bu günlerde gördüğümüz eylemlerde bilhassa gençler ve üniversite öğrencileri dikkat çekiyor. CHP’nin telkinlerine ve hükümetin söylemlerine rağmen inançlılar. Nasıl analiz ediyorsunuz bu durumu?
Birkaç açıdan açıklanabilir. Bence birden çok nedenle oluşan gençlik muhalefeti dinamikleri açık ve ulusal ölçekte sonuçları olan, görünür ve göz yumulması olanaksız bir haksızlık dolayısıyla aynı kanala akmış oldu.
Birinci neden, üniversite öğrencilerinin büyük bölümü için 16 yıllık eğitimin ardından kendilerini bir kâbus gibi bekleyen geleceksizliğin biricik sorumlusu olarak gördükleri Erdoğan yönetimiyle uzlaşmaz çelişkisi. Dahası, bu eğitim için aile bütçesinden yapılan muazzam fedakarlıklarlar sonunda elde edilmesi beklenen diplomanın da, İmamoğlu örneğinde görüldüğü gibi hiçbir güvencesinin olmadığının, her an geçersiz sayılabileceğinin büyük bir kabalıkla toplumun yüzüne çarpılmasının farklı politik görüşlere sahip, ya da apolitik gençleri bir anda harekete geçiren büyük hıncın başlıca kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bu dışa vurulmadan edilemezdi. Kaldı ki, gençlerin bu mücadelede ailelerinin de vekaletini üstlendiklerini düşünüyorum. Rejim trollerinin çocuklarını geri çağırmaları için ailelere yönelik fütursuzca çağrıları bu gözlemimi doğruluyor diye düşünüyorum.
İkincisi, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı yarışında Erdoğan’ın aşikâr rakibi olmasının önünün “Diktatör” filmindeki parodi mizansenlerden farksız bir biçimde “hukukun silahlaştırılması” yoluyla kesilmesinin yarattığı politik infialdi. Bu gençler ve ailelerinin büyük çoğunluğu 2019 ve 2024 yerel yönetim seçimlerinde Erdoğan’a karşı -çünkü Erdoğan her yerelde asıl adayın kendisi olduğuna dair bir propaganda yürütmüştü- oy kullanmışlardı ve hem iş başına getirdikleri Belediye Başkanlarının hapse atılarak seçme haklarının yerel yönetim düzeyinde böylesine hoyratça çiğnenmesi, hem de gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimindeki favori adaylarının yolunun açık bir haksızlık ve şiddetle kesilmesine duydukları politik infial başka bir isyan kaynağıydı.
Nihayet İmamoğlu’nun olası tasfiyesinin ima ettiği Erdoğan’ın ebedi başkanlığı ufkunun yol açtığı umutsuzluk ile İmamoğlu çevresinde oluşacak dayanışmayla bu umutsuzluktan çıkma umudu arasındaki gerilimin CHP yönetimimin bütün siyasi sermayesini İmamoğlu’nu arkasına yığması sonucunda aşılmasıyla oluşan genel muhalefet saflarındaki sinerjiyi sayabiliriz.
Bu üç etmen bir arada öğrencilerin korku duvarını aşmalarını ve Türkiye’nin tarihsel öğrenci aktivizmi geleneğine bağlanan kanallara ulaşmalarını sağlamış görünüyor. Elbette daha yaşlıca olanların zihninin gerisindeki Gezi direnişi siluetini de saymadan edemeyiz.
• Hükümet Öcalan ile birkaç aydır yeni bir diyalog yürütüyor ve olumlu söylemler söz konusu ancak aynı zamanda İstanbul belediye başkanı PKK ile ilişkili olarak soruşturuluyor ve gözaltına alınıyor. bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben ikisini çok tutarlı olarak birbirini tamamlayan bir master planın parçaları olduğunu düşünüyorum. Hükümetin Öcalan ile yürüttüğü diyalogun esasını Kürt Meselesinin herhangi bir biçimde çözümü oluşturmuyor. Kürtlerin silahlı çatışmaya son vererek hükümetle tarihsel bir ittifak kurmaları yönünde yapılan aperturanın (açılımın) tüm argümanlarının (bölgesel bir savaş olasılığı kapsamında İsrail ile karşı karşıya gelme ve Kürt bölgelerinin emperyalizmin hegemonyası altına girmesi senaryosu) bütünüyle saçma olduğunu da söyleyebilirim.
Bu adımın asıl amacı Kürtlerle “ayrı barış” yolunu açarak, Kürtleri 2024 yerel seçimlerinde CHP ile metropollerde kurdukları “Kent Uzlaşısı” taktiğinden koparmak ve önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde iktidar blokundan daha güçlü bir [muhalif] sosyal ve politik ittifak oluşmasını önlemek.
Kürt siyasetinin kendisine getirilen öneriyi kabaca reddetmesi düşünülemezdi. Onlar büyük bir sabır ve esneklikle bu vesileyle kendi talep ve davalarını gündeme taşımaya ve Kürt meselesi etrafındaki “sessizlik komplosu”nu kırmaya çabalıyorlar ve bu arada İstanbul direnişine destek veriyorlar.
Aynı taktiğin öbür yüzünde de CHP’nin Kürtlerle ittifakını kriminalize ederek metropollerde oluşan CHP-Kürt ittifakının CHP ayağını “silahlaştırılmış yargı”da kırmak var. Bu iş için geçtiğimiz Ekim’de Erdoğan’ın “seyyar celladı” olarak anılan Akın Gürlek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atandı. Onun imalatı olan İmamoğlu’na yönelik “terör örgütüyle işbirliği” iddiası esasen 2024 yerel seçimlerinde Kürt seçmenin yüzünü İmamoğlu’na dönüşünü bir “kriminal çerçeve” içine alarak, hem İmamoğlu’nu bütün ülke için bir güvenlik riski olarak göstermek ve arkasında oluşan ulusal konsensusu dağıtmak, hem de onu hapse atıp siyasal haklarını elinden alarak aktif bir aktör olmaktan çıkartmak vardı.
Rejim şimdi oluşan ölçekte bir halk muhalefetini öngörememiş olabilir. Ancak şimdilik halk kabarışının zayıf noktalarını gözlemek ve sokağı dağıtmak için neler yapabileceğini görmek üzere, tıpkı Gezi döneminde olduğu gibi, orantısız şiddetten kaçınarak hareketin yorulmasını bekleyeceğini, bu arada İmamoğlu’nu da hapse atarak CHP’nin kısa vadeli umutlarını kırmayı deneyeceğini söyleyebilirim.
Bu arada Pazar günkü ön seçime katılımı zayıflatmak üzere bütün ülkede ilan edilmemiş bir OHAL [uygulanacağını] ve kamu ulaşım ve iletişiminin fiilen sabote edilebileceğini söyleyebiliriz.