AKP iktidarı, ekonomideki kötü gidişatı burjuvazinin lehine çevirmek için sınıfa saldırının araçlarını bir bir devreye sokuyor. Geçtiğimiz hafta sonunda yayımlanan “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile bir ekonomik yaptırım daha uygulamaya girdi. Kamusal hizmet bedeline getirilen tarihsel öneme sahip bir zam ile genel sağlık sigortası kapsamındakilerin bile hastalıklarının tedavisi için hastaneye gitmeleri engelleniyor.
Orta vadeli program adım adım uygulanıyor
Bilindiğini gibi, AKP iktidarı orta vadeli program (OVP) kapsamında uyguladığı kamu harcamalarındaki kısıtlamalarla birlikte, bütün emeklilere ve memurlara yönelik kemer sıkma politikalarını Bakan Şimşek’in hazine ve maliye bakanlığı görevine gelmesiyle birlikte, yaşayabilmek için çalışmak zorunda olanların daha da yoksullaşmasına, açlık sınırının altında kalan nüfusun çığ gibi büyümesine karşın, taviz vermeksizin uyguluyor.
AKP Hükümeti, Ocak 2025 döneminde memur ve memur emeklilerinin maaşlarına yüzde 11,55, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarına da yüzde 15,75 oranında zammı yeterli buldu. Milyonlarca çalışan ve emeklilerinin reel gelirini, alım gücünü daha da azalttı. Toplumun büyük bölümü adım adım önceki yıllarda yediklerinin, içtiklerinin çoğuna ulaşamayacak hale geldi. Buna karşın, iktidar ailesinin, yakınlarının ve bir avuç sermaye sahibinin refahı artmaya devam ediyor. Toplumsal sınıflar ve katmanlar arasındaki eşitsizlik her geçen gün daha da derinleşiyor.
Ancak, bu gelişmeler karşısında bir-iki karşı çıkışın dışında maalesef büyük bir sessizlik ve yılgınlık hâkim. Anadolu’nun kadim sözlerine atıfla; AKP iktidarı “köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyor”. Bir yanda maaş artışları, bırakalım “refah” payını, gerçek enflasyon oranının dahi altında. Diğer yanda yine bu toplumsal sınıf, yaşayabilmek için çalışmak zorunda olanlar, tarafından ödenecek vergi ve harçlardaki devasa artışlar. Yanı sıra, iktidar tarafından tesis edilmiş olan baskı, şiddet, tehdit ve korku sarmalı.
Yüksek vergi, yüksek zam ve “şükür”
Hükümet, 2025 yılı genel bütçe gelirlerinin yüzde 90’ından fazlasını vergilerle toplayacak. Bu vergilerin de yine yüzde 90’a yakınını ücretli, maaşlı ve kendi hesabına çalışanlar iki ana vergi grubunda ödeyecek. İlki, maaş, ücret ve gelirlerinden alınan doğrudan vergiler. İkincisi ve daha da fazlası ise ekmekten yumurtaya, sütten peynire, sabundan maydanoza, metro, dolmuş ulaşımına kadar yine bu toplumsal sınıf tarafından satın alınması, kullanılması zorunlu mal ve hizmetlere ödeme yaparken, adı konmadan ödemek zorunda bırakıldıkları dolaylı vergiler (katma değer vergisi, özel tüketim vergisi vb.) olarak alınacak. Bu toplumsal sınıf hem kazandığı üzerinden hem de kazandığını harcarken, vergi ödemek zorunda bırakılıyor. Ve bu sessiz çoğunluk yakınamıyor bile, yalnızca şükrediyor. Kendinden daha zorda olanları, yoksulları görüp haline “şükrediyor” gibi görünüyor. Sınıfsız sömürüsüz toplumsal yaşantıyı, hakça bölüşümü, sosyal adaleti savunan siyasi parti ve yapıları, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini bekliyor!
Oysa, iktidar, temsilcisi olduğu burjuvazinin çıkarlarına uygun olarak kamu kaynaklarını toplum yararına değil, sermaye sahiplerinin yararına kullanmaya devam ediyor. Dolaylı vergiler başta olmak üzere, vergilerle, harçlarla topladıkları yetmeyince kamusal olarak sunulan hizmetlere de pervasızca zam yapıyor. Konutlarda kullanılan doğalgaz, elektrik, suya ve kent içi ulaşıma gelen zamlar bunun en bilinen örnekleri.
Kamu hizmetlerinde yılın en büyük zammı
25 Ocak 2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile genel sağlık sigortası kapsamında olabilmek için genel sağlık sigortası primi ödeyenlerin, kamu ve özel hastanelerde muayene olabilmek için ayrıca ödemek zorunda oldukları muayene katkı paylarına yüzde 233 ile yüzde 543 oranında zam yapıldı. Zamlar, tebliğin yayımlanmasından önceki 10 gün içindeki muayeneleri de kapsayacak şekilde 15 Ocak 2025 tarihinden itibaren geçerli olacak. İnanılır gibi değil. Henüz zam yapılmadan önce muayene olmuş olanlardan da zamlı ödeme alacaklar. İşte AKP, işte OVP!
Zamla birlikte, muayene katılım payı; Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde 7 TL’den 45 TL’ye, Sağlık Bakanlığı’nın diğer hastanelerinde 6 TL’den 20 TL’ye, özel hastanelerde 15 TL’den 50 TL’ye ve devlet üniversitesi hastanelerinde de 8 TL’den 45 TL’ye çıkarıldı. Muayene katılım payı, bir poliklinikten başka bir polikliniğe sevk durumunda da her bir muayene için herhangi bir istisna oluşturmadan ayrı ayrı ödenecek. Bu ödemeler, daha önce olduğu gibi emeklilerin maaşlarından kesilirken, diğer sigortalılardan SGK adına eczaneler tarafından ilaç almaya geldiklerinde toplanacak.
Muayene olmaya engel
Dünya genelinde yaygın olarak bilinen bilimsel bilgiye göre, özel durumların dışında sağlık hizmetlerine olan gereksinim; yaşamın ilk yılları ile yaşlılık-emeklilik dönemlerinde diğer dönemlere göre daha fazladır. Özellikle yaşlandıkça diyabet, yüksek tansiyon gibi kronik hastalıklar nedeniyle hastaneye başvuru sayısı zorunlu olarak artmaktadır. Bu gerçeğin bilinmesine karşın, Türkiye’de bir memur emeklisi Temmuz 2024’teki maaşı ile Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde 2 bin 512 defa muayene olabiliyorken, 15 Ocak 2025 tarihinden itibaren, hem de zamlı maaşıyla yalnızca en fazla 435 poliklinik muayenesi olabilecek. Başka bir ifadeyle, maaşının tümünü bu işlem için kullanabilse, daha önceki her altı muayene yerine, artık yalnızca bir muayene olabilecek. AKP Hükümeti, böylesi bir zamla, OVP’yi hayata geçirerek zaten yoksulluk sınırının çok çok altında hatta açlık sınırında yaşamak zorunda bıraktığı başta emekliler olmak üzere, sigortalıların sağlık hizmetini kullanmasına, sağlık hizmetine erişimine engel olacak. Özellikle, düzenli takibi gereken hastalıklar nedeniyle hastaneye sık başvurusu gereken hastalar arasında bu nedenle hastalıklarının daha da kötüleşmesi ile buna bağlı ölüm dahil pek çok sağlık sorunu yaşama riski artacak.
AKP’nin Dünya Bankası’na itaati: SDP
1980’li yılların başında, Dünya Bankası tarafından, tüm ülkelerde var olduğu tanımlanan “sağlık krizi”nin çözümü için önerilen sağlık hizmetleri finansman modeli, Haziran 2003 tarihindeki AKP Hükümeti tarafından gündeme getirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın (SDP) da temel belirleyeni olmuştu. Türkiye’de, AKP’den önce sağlık hizmetlerinin finansmanında birbirine paralel olarak kullanılmakta olan genel bütçe ve kamu sigortası modeli, 2008 yıllından itibaren yerini “neoliberal kamu sigortacılığı” modeline bırakmıştı.
Neoliberal kamu sağlık sigortası modeli
Son yıllarda uygulananın aksine, kamu sağlık sigortası için oluşturulan fon, dünyanın her yerinde, çalışanlardan ve patronlardan (özel ve kamu) çalışanın gelirine orantılı olarak toplanan primler ve devlet katkısı ile oluşturulurdu. Neoliberal kamu sağlık sigortası modelinin uygulanmasıyla birlikte, AKP’li 22 yılın sonunda, devlet, sağlık hizmetleri alanındaki finansal sorumluluklarının büyük bölümünü halkın üzerine yükledi. Sağlık sigorta primi adı altında, gelire orantılı olmayan yeni bir vergi toplamaya başladı. Bununla birlikte, sağlık sigortası kapsamında olabilmek için düzenli olarak ödenmesi gereken bu vergi (genel sağlık sigortası primi) sağlık hizmetlerine ulaşabilmek, hizmeti kullanabilmek için de yeterli değil. Sağlık sigortası primi ödeyip sağlık güvencesine kavuştuğunu zannedenler büyük bir yanılgı içinde. Çünkü, sağlık sigortası kapsamındaki sağlık hizmetlerini kullanabilmek için prim ödemesine ek olarak, katılım payları başta olmak üzere, birçok yeni ödeme kalemi ile sağlık hizmetlerinin finansmanında kişiler tarafından yapılması zorunlu hale getirilen ödemelerin payı yıllar içinde sürekli olarak artarken devletin payı azaltıldı. Öte yandan sağlık sigortası fonuna devletin doğrudan katkısı da kaldırıldı. AKP hükümetleri sağlık sigorta fonuna uzun bir zamandır “sıfır” katkıda buluyor.
Özetle, Türkiye’de AKP’li yıllarla birlikte, sağlık hizmetleri finansmanında “kişiden/cepten devlete, devletten patrona” mekanizması kuruldu ve işletiliyor. Öyle ki AKP hükümetleri tarafından yasal zorunluluk yaratılarak kişilerden toplanan primlerle oluşturulan genel sağlık sigortası fonu, kanunla yasaklanmış olmasına karşın, tümüyle sağlık sigortası gideri olarak da kullanılmıyor. Diğer sigorta kollarına aktarılıyor ve SGK’ye maliyeti kamu hastanelerine göre daha pahalı olmasına karşın, tedavi hizmeti alımında özel hastaneler tercih ediliyor. Hastaların özel hastanelere başvurusu özendiriliyor. SGK, özellikle yaşlılık sigorta fonundaki açığını sağlık sigorta fonundan yaptığı aktarmalarla kapatmaya çalışıyor. AKP, o nedenle hem hastane başvurusunu engelleyip hizmet sunum giderlerini azaltmak hem de engelleyemediklerinden daha fazla para alabilmek için muayene katılım payına yılın en büyük zammını yapmayı tercih etti.
Çözüm!
Türkiye’de sağlık sistemi 2019 yılında çökmüştü! Bu çöküş, tüm dünyada olduğu gibi COVID-19 pandemisiyle birlikte de görünür olmuştu. O tarihlerde reddedilen bu durum, artık kabul ediliyor olmasına karşın, hiçbir restorasyon girişimi geri dönüşü sağlayamıyor. Çünkü, çözüm, sağlık sisteminin kamusal-toplumcu inşasında. Bunun için de öncelikle neredeyse toplumun, sendikaların ve siyasi öznelerin tümünün birbirine bulaştırdığı yılgınlığı eredike etmek (ortadan kaldırmak) gerekecek.