Dün akşam saatlerinde yaşamını yitiren, THKO Mücadele Birliği, Emeğin Birliği ve TKEP kurucu ve önderlerinden, son yıllarında mücadelesini SYKP’de sürdüren Abdullah Karabulut bugün yoldaşları, öğrencileri, dostları, yakınları tarafından Ankara’da sonsuzluğa uğurlandı
SiyasiHaber
Sosyalist Hareketin önder kadrolarından Abdullah Karabulut (Uzun Doktor, Yusuf Ali) dün akşam saatlerinde uzun süredir tedavi gördüğü hastalığı nedeniyle Ankara’da yaşamını yitirdi.
Abdullah Karabulut’un naaşı bugün Ankara, Karşıyaka Mezarlığı’nda yapılan törenle toprağa verildi.
Cenaze törenine Karabulut’un siyasi faaliyet yürüttüğü, öğretmenlik yaptığı Türkiye’nin pek çok ilinden, Antep, Adıyaman, Amasya, Tokat, Mersin, Çanakkale, İzmir, İstanbul, Antalya, doğduğu yer olan Konya Sarayönü’nden gelen dostları ve yoldaşları, öğrencileri ve yakınları katıldı. Karabulut’un üyesi olduğu Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin (SYKP) Eş Genel Başkanı Cavit Uğur, Parti Meclisi kurucularından Bereket Kar ve Vakkas Kılınç, yoldaşlarından Nimet Kırbıyık, Hasan Kırbıyık ve Genç Emekçiler Birliği (GEB) Başkanı (1978) Haluk Korkmaz cenaze töreninde, onun mücadelesi ve yoldaşlığını anlatan konuşmalar yaptılar.
Cenaze töreninde, Karabulut’un siyasi geleneğinin ayırt edici şiarlarından olan Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Herşey Emeğin Olacak! sloganı atıldı.
Törende konuşan SYKP Eş Genel Başkanı Cavit Uğur şunları söyledi: “Onu sevgiyle anıyoruz. Büyük bir yoldaşımızı, kardeşimizi, abimizi kaybettik. Ölünceye kadar komünizme inancını ve bu davaya bağlılığını yitirmedi. Yaşamının son yıllarında SYKP üyesi olarak mücadelesini sürdürdü. Hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.”
Abdullah Karabulut’un yoldaşlarınca hazırlanan yaşam öyküsü
1950 Konya/Sarayönü doğumlu olan Abdullah Karabulut yoldaş (Yusuf Ali, Uzun Doktor), devrimci mücadelesine bir THKO sempatizanı olarak başladı. Öğrenciliği, öğretmenliği ve profesyonel devrimciliği sırasında gittiği her yerde ve faaliyet sürdürdüğü her alanda kendi tarzıyla silinmez izler bıraktı.
1970 yılında Adana/Düziçi öğretmen okuluna fen bilgisi öğretmeni olarak atandı. TÖS çalışmaları ve öğrenciler içindeki faaliyetleri bahanesiyle 12 Mart’tan sonra Gaziantep/Yavuzeli ortaokuluna sürgün edildi. Düziçi’nin sürüldükten sonra da unutulmayan, öğrencileriyle irtibatını kesmeyen “efsane” öğretmeniydi. Ayrılırken bütün sınıfların kendisiyle toplu fotoğraf çektirmesi bunun bir ifadesiydi.
12 Mart koşullarına rağmen Yavuzeli’nde de boş durmadı. Bugün sosyalist hareketin saflarında yer alan öğrencileri, onu idamlarından sonra derslerde Denizleri anlatmasıyla hatırlıyorlar. 12 Mart’ın tahribatının atlatılması ve yeniden mevzilenme yolunda Gaziantep çapında faaliyetler yürüttü. Yavuzeli ve Gaziantep’te Töb-der’i örgütleyen öncü kadrolardan biriydi. Bu çalışmaları nedeniyle ikinci bir sürgünle Nizip lisesine gönderildi.
1974’de, kariyer yapma maksadıyla değil, bilinçli ve örgütlenme hedefli bir tercihle öğretmenliği bırakarak Diyarbakır Tıp Fakültesi’ne girdi. “Uzun doktor” diye anılmasının nedeni bu tıp öğrenciliğidir. Bu sırada Diyarbakır’ın devrimci, yurtsever ve sol kamuoyunun yakından tanıdığı ve saydığı öğretmen kökenli bir tıp öğrencisi olarak temayüz etti. Diyarbakır yılları onun Kürt sorunu ve gerçekliğini daha yakından ve içerden tanımasını da sağladı.
1976’da tıp fakültesini bırakarak THKO-Mücadele Birliği saflarında profesyonel devrimciliğe başladı. Teslim Töre ile birlikte bu oluşumun kurucu ve çekirdek kadroları arasındaydı. Daha sonraları Emeğin Birliği ve TKEP olarak bilinen bu hareketin Türkiye çapında bir güç ve etkinlik düzeyine erişmesinde kritik roller üstlendi. Hareketin yoksul köylü tabanını koruyarak büyük kentlerin modern proletaryası ile buluşma ve burada da kökleşme tezinin ısrarlı bir savunucusu ve takipçisi oldu. Bu çerçevede, Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır, Antalya, Ankara, İstanbul, Tokat ve Amasya faaliyet sürdürdüğü belli başlı iller arasındaydı.
12 Eylül’den sonra kısa aralıklarla yurtdışına, özellikle Ortadoğu sahasına giriş çıkışlar yapsa da, partinin yurtiçinde tutunma kararına uygun olarak ülkede kaldı. Yeni koşullara uygun olarak örgütsel mevzilenme, alınan darbelere rağmen örgütsel sürekliliği sağlama, illegal basını portatif tekniklerle örgütleme ve cezaevleriyle iletişim konusunda önemli ve yaratıcı roller üstlendi.
Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden derinden etkilendi; ama bu çözülüşün uluslar arası komünist harekete faturasının ağır olacağını öngörse de asla savrulmadı. Savuşturmacı ve iman tazelemekle yetinen bir tavra da itibar etmedi. Bunun yerine yenilginin derslerine odaklandı ve dönemi en az hasarla atlatacak bir yeniden konumlanma çizgisinin savunucusu oldu.
Partisi ile bağının koptuğu dönemde de aranmasına rağmen kimseye yük olmadan yurtiçinde tutunmayı, mücadeleden kopmamayı, onları riske etmeden yoldaşları ile zamanla yeniden bağ kurmayı başardı.
2004’te yakalandığı kanser hastalığından sonra da yaşadığı bütün tahripkar sarsıntıya ve hastalığının dönem dönem ağırlaşmasına rağmen, son nefesini verdiği ana kadar büyük bir dirençle kendi ayakları üstünde durdu ve kimseye yük olmama hassasiyetini hep sürdürdü.
Aslında bu onun profesyonelliğe yaklaşımının da bir yansısı ve dışavurumuydu. Onunla çalışanlar ne kadar tutumlu ve eli sıkı olduğunu, kendi imkanlarını kendin yarat yaklaşımını savunmakla kalmayıp bunu en başta kendi pratiğine acımasızca uyguladığını bilirler. Profesyonellik onun için asla hayattan kopmadan çoklu yeteneklerle donanmak; her zemine ve ortama ustalıkla uyum sağlamak demekti. Gözüne kestirdiği ve kadrolaştırmak istediği insanlara bu nedenle bir kuyumcu titizliği ile yaklaşırdı.
Gene hepinizin bildiği gibi hastalığı onun içe kapanmasına da yol açmadı; tersine sürecimizle, sosyalist yeniden kuruluş süreciyle ilişkilendi, bu sürece onayını ve desteğini her vesileyle beyan etti ve gücü yettiğince SYKP faaliyetlerine katıldı. Toplantılarımızda zorlanarak söz aldığında bize döne döne anlatmak ve hatırlatmak istedikleri vardı. Örneğin bürokratizmden uzak durmak, örneğin enternasyonalizmin içselleştirilmesi, örneğin proletarya saflarında kök salmanın yeniden kuruluş açısından vazgeçilmez ve yaşamsal önemi gibi. Bu yaklaşımları elbette kulağımıza küpe olacaktır. Mücadelemizde yaşayacak ve anısı mücadelemize ışık tutacaktır.