CHP İmralı’ya gitmeme kararı aldı ve İmralı’ya gitmenin karar altına alınacağı komisyon toplantısını terk etti. CHP yanlısı tüm yorumcular TV’lerde bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu anlatıyorlar.
Bunu ileride göreceğiz ama yeni bir Hegel’in “Minerva’nın baykuşu” metaforuyla karşı karşıyayız sanki: “Minerva’nın baykuşu ancak alacakaranlıkta uçar” metaforu Hegel’in felsefesi için kullandığı, felsefenin gerçekliği ancak gerçeklik gerçekleşip şekillendikten sonra onu kavrayacağı anlamında kullandığı bir metafordur. Yani biz varlığı o olurken kavrayamayız. Varlığı ancak olduktan sonra kavrayabiliriz.
Bunun Türkçe anlamı ise, bazı şeylerin iş işten geçtikten sonra, dolayısıyla çok geç anlaşılacağıdır: Atı alan Üsküdar’ı bir daha geçecektir.
CHP’nin yanlışlar zinciri
CHP’nin politik kaygılarını anlayabiliriz ama Türkiye’de “doğru”nun nerede olduğu hiçbir zaman tam olarak bilinemez. Her zaman İşin içinde iş olması mümkündür. En doğru olduğu sanılan kararların çoğu zaman en yanlış olduğunu defalarca hem gördük hem de göstermeye çalıştık.
Örneğin CHP’nin 15 Temmuz darbesine “Kontrollü Darbe” dedikten sonra, Erdoğan’ın Yenikapı’da düzenlediği “darbe karşıtı” “Şehitler ve demokrasi Mitingi”ne katılması yanlıştı.
Demirtaş’ı, Yüksekdağ’ı, Atalay’ı vb. içeri atmak için tasarlanmış Milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırmak için CHP’nin buna onay vermesi yanlıştı.
Özgür Özel milletvekili dokunulmazlığına oy vermelerinin özeleştirisini yapmış ve bunun için özür de dilemiştir ama iş işten geçmiştir. Bir yanlışın sonucu Demirtaş ve arkadaşları boşu boşuna dokuz yılı aşkın hapistedir ve bu durum toplumun bir kesiminin vicdanında derin yaralar açmıştır.
CB seçimlerinde Millet İttifakı deyip yüzde 1 oyu olmayan partilerle altılı masa kurup HDP’yi dışında bırakmak yanlıştı. Kazandığı seçime sahip çıkmamak bir yanlışın ötesinde bir skandaldı.
Bu defa tersinden, “Milli Birlik ve Beraberlik” peşinde, ki bu aslında hiçbir zaman gerçekçi değildi, AKP’ye defalarca koltuk çıkan CHP’nin bu defa İmralı’ya gitmesi için komisyona üye vermemesi yine yanlış. Henüz bu yazı yazılırken, CHP’nin komisyon toplantısını terk etmesi de yanlış.
AKP/MHP’nin çelişkisi (Terörist Öcalan’dan kurucu lidere) üzerinden, onlardan boşalan yeri dolduracakmış gibi, seçim kazanma hevesi içerisinde olmak da yanlış çünkü Türkiye’de iktidar seçimle değil YSK’yla kazanılır. Türkiye’de rejim bu saatten sonra ancak sokakta, yüzbinlerce insanın katılımı ve direnciyle geri alınır ama bu mücadele ruhu da CHP’de yok.
Öcalan’ı muhatap almamak için Demirtaş’ı öne çıkarmaya çalışmak da yanlış. Buna en iyi cevabı Bülent Arınç’a cevaben Demirtaş kendisi verdi. İsteyen buradan okuyabilir:
Ayrıca T24 yazarı Tuğçe Tatari egemen devletin ve onun milletinin Öcalan/Demirtaş ikilemini, Öcalan’ın meşruiyetinin nereden geldiğini bugünkü köşesinde detaylı bir şekilde ele almış, bunun niçin nafile bir çaba olduğunu göstermeye çalışmıştır. İsteyenler şuradan okuyabilir:
Adorno Minima Moralia adlı eserinin hemen girişinde “Yanlış bir hayat doğru yaşanmaz” diyerek kendisine ve her türlü nesnesine yabancılaşmış toplumsal düzen içerisinde bireyin temelden adaletsiz bir dünyada “doğru”, “ahlaki” ya da “otantik” bir yaşam sürmesinin mümkün olmadığına dikkat çeker. Çünkü yanlış bir bütün içinde bireysel doğruluk tam anlamıyla gerçekleşemez.
Değiş(e)meyen CHP
CHP bir birey değil ama o kadar yanlışın içerisinde bir türlü doğruyu tutturamıyor.
Bugün TV yorumcularından birisi Öcalan’ın sürece ilişkin CHP ısrarına değindi, Öcalan’ın CHP’siz olmaz anlamına gelen şeyler söylediğine dikkat çekti. Evet, Öcalan ve tabi ki DEM Parti, CHP’ye olağanüstü değer veriyor ama bunu en çok da CHP’lilere anlatmak zor. CHP’liler şu sıralar Zafer Partisi ve İYİ Parti’ye konsantre olmuş vaziyette. Muhalif TV’lerde bunlar boy gösteriyor. Bitmek tükenmek bilmeyen AKP-MHP-Dem Parti hezeyanına karşı CHP-Zafer Partisi-İYİ Parti ittifakı dizayn edilmeye çalışılıyor.
Tüm bu kaygılarının yanı sıra (AKP-MHP-DEM Parti anlaştı) CHP en azından “barış” konusunu, demokratik toplumu, toplumsal eşitliği, toplumsal adaleti, kardeşliği, kendi kitlesine anlatmaya çabalayabilirdi ama bu konuda maalesef en başarısız parti oldu. İçi boş bir “Kürt sorununu çözersek en iyi biz çözeriz” söylemi dolaştırılıyor ama bunun Zafer Partisi ve İYİ Parti’yle nasıl mümkün olacağı çözülemeyen bir oksimoron olarak orada öylesine duruyor.
Kim bilir, belki bizim bilmediğimiz bir şeyler, şimdiye kadar fark edemediğimiz politik yüce değerler söz konusudur ama korkarım o da yanlış. Yanlış hayatlar gerçekten doğru yaşanmıyor.
Erkan Kurukavak, 21.11.2025
