12 Eylül askeri darbesi, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının önderliğinde gerçekleştirilmiş, yüz binlerce insan fişlenmiş, binlerce kişi gözaltına alınmış, işkence görmüş ve 517 kişi idamla cezalandırılmıştı. Bu süreçte, gazeteler susturulmuş, yayınevleri kapatılmış, kitaplar yakılmış, gazeteciler tutuklanmış ve yüzbinlerce kişi yurtdışına sürgün edilmişti. İnsanlığa karşı işlenen suçların boyutu, yalnızca darbe döneminde değil, Türkiye’nin hukuk sistemi üzerinde uzun süreli bir gölge bırakmıştır.

Dava süreci: Yargılamanın sürüncemesi ve “konforlu yargılama”
Darbecilerin yargılanması, Türkiye’de tarihin en karmaşık süreçlerinden biri oldu. Hayatta kalan generaller Ahmet Kenan Evren ve Ali Tahsin Şahinkaya, sağlık gerekçeleriyle mahkeme salonuna getirilmedi. İfadeleri SEGBİS sistemi üzerinden alındı. Tutuklama talepleri reddedildi, sadece yurtdışına çıkış yasağı konuldu. Böylece Türkiye, en ağır suçların faillerini cezasız bırakma konusunda yeni bir örnek oluşturdu.
Ankara 12. ve 10. Ağır Ceza Mahkemeleri, Yargıtay kararları ve zaman aşımı gerekçeleriyle davayı birkaç kez düşürdü. Darbeciler ölmüş olmasına rağmen, müdahil avukatlar ve mağdurlar, AİHS 7/2. Maddeye dayanarak yargılamanın devam etmesi gerektiğini savundu. Ancak devletin cezasızlık politikası, tüm hukuki gerekçeleri aşarak davanın sonuçsuz kalmasına yol açtı.

Hakikat hakkı ve Berfo ana
12 Eylül Davası’nın en güçlü simgelerinden biri Berfo Kırbayır, nam-ı diğer Berfo Ana oldu. 104 yaşında duruşma salonunda Kenan Evren’e yönelttiği, “Kenan Evren, elim yakandadır” çığlığı, yıllardır süren hakikat arayışının sembolü hâline geldi. Kaybedilen evlatlar, işkence mağdurları ve aileleri, Berfo Ana’nın çığlığı ile temsil edilen hakikat ve adalet talebini bugün de sürdürmektedir.

İnsanlığa karşı suçlarda cezasızlık
Dava süreci, yalnızca darbe suçlarını değil, insanlığa karşı işlenen suçların yargılanmadığını da gösterdi. Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’nde uygulanan sistematik işkenceler, Kürtlere yönelik asimilasyon politikaları ve kayıplar hakkında açılan davalar zamanaşımı gerekçesiyle düşürüldü. Bu durum, Türkiye’de cezasızlığın sürekliliğine dair çarpıcı bir göstergedir.
Hakikat mücadelesi devam ediyor
Davalar resmen cezasızlıkla sonuçlansa da hakikat ve adalet mücadelesi sürüyor. Diyarbakır Barosu ve bazı mağdurlar adına yapılan bireysel başvurular, hakikat hakkı ve adalete erişim hakkı çerçevesinde Anayasa Mahkemesi’nde bekliyor. Berfo Ana’nın mirası ve hakikat arayışı, Türkiye’de geçmişle yüzleşmenin ne kadar eksik ve sancılı olduğunu gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, 12 Eylül Davası, yalnızca yargı kararlarıyla değil; belgeleri, dilekçeleri, mağdurların ifadeleri ve sembolik figürlerle oluşturduğu arşiviyle de tarihsel bir değer taşıyor. Geçmişle yüzleşme ve adalet mücadelesi, Türkiye’de cezasızlığın ve hakikatin hâlâ tartışıldığı en önemli alanlardan biri olmaya devam ediyor.