Küresel enerji politikaları, Türkiye’de kapitalizmin küresel güdümündeki siyasal iktidarın eliyle uygulanmaktadır.
Enerji ve teknoloji, insan emeğinden ucuz olduğunda sermaye tarafından devreye alınır. Ancak günümüzde yaşam koşullarının geldiği noktada enerji her alanda, ulaşımdan aydınlatmaya, ısıtma ve soğutmadan besinlerin saklanmasına, iletişimin sağlanmasına kadar birçok konuda artık temel bir gereksinim olmuştur.
Diğer yandan enerji kullanımı, toplumun gereksinimlerinin karşılanmasının yanı sıra, tarımdan endüstriyel alanın her noktasına kadar her türlü üretim sisteminde insan emeğini aşan bütün alanlarda zorunlu hale gelmiştir.
Bu zorunlu durumun karşılanması yerine uygulanan varlık aktarımına dayalı sistem, toplumun yoksul kesimini temel gereksinim olan enerjiden yoksun bırakarak; her türlü enerji ham maddesi ve enerji dönüşüm sistemini sermayenin güdümünde varlık aktarımı için kullanmaktadır.
“Büyüme” odaklı ekonomik “kalkınma” modelinin esas alınmasının gereği olarak toplam sayılar üzerinden verilen istatistik bilgileri, gerçeği yansıtmaması bir yana genel olarak yanıltma üzerine kurgulanmaktadır.
Mevcut enerji politikaları bağımlılığı kaçınılmaz kılıyor
Uygulanan politikalar sonucunda, yaşam koşullarının iyileştirilmesinde temel unsur olan enerjinin hammadde, enerji üretim sistemleri ve dağıtımında, hem temin edilmesinde hem de işletilmesinde bağımlılık kaçınılmaz olmuştur.
Neticede endüstriyel alanda, tarımsal sulamada ve konut kullanımında enerji girdisi maliyetleri giderek en büyük kalemler arasında yer alarak ekonomik açıdan karşılanamaz duruma gelmiştir. Bu durum, özellikle elektrik alanındaki özelleştirmenin yarattığı sorunlarla hat safhaya ulaşmıştır.
Yeni uygulamaların yasa ve yönetmeliklerinde gizlenmeye çalışılan vurgu ve atıflar ile operasyon şirketlerine her türlü kolaylıklar sağlanmaktadır. Her türlü aktarımın maliyeti toplumdan karşılanmaktadır. Halk enerjiye daha fazla ödeme yaparken bir kesimi de enerjiden yoksun kalmaktadır.
Enerjinin asıl yükü halkın sırtında
Çevrim santrallerine, üretmediği enerjinin karşılığı gibi gösterilen aktarımların üstüne, bir de dağıtım şirketlerine sunulan ayrıcalıklı uydurma kalemler ile elektrik enerjisi bir soygun aracına dönüşmüştür. Karşılanamaz gelen maliyetler nedeniyle; başta yoksul halkın konutları olmak üzere tarımsal sulama işlemleri için kullanılan elektrik enerjisi hat kesimi uygulamaları önemli gündem olmuştur. Bu maliyet, enerji çevrim amaçlı doğalgaz ve konutlarda kullanılan doğalgaz alım garantileriyle dönemsel olarak halkın sırtına yüklenmiştir.
Enerjinin temel hammaddeleri petrol, doğalgaz, kömür gibi temel girdilerin yanında, enerji dönüştürme santrallerinin üretim garantileri ayrıca bu aktarımın bir aracı olarak da yükü artırmaktadır.
Enerji üretimi kaynaklı doğa yıkımı gizleniyor
Bir yandan fosil yakıtlı enerji dönüştürme santrallerinin yarattığı sorunlar görmezlikten gelinirken, adına “yenilenebilir enerji” sistemleri denilen birçok yönden sorunlu uygulamayı devreye almak için gerektiğinde zahiri gündem yapılmaktadır. Öte yandan yakma tesislerinin atmosfer başta olmak üzere bütün biyosferde yarattığı hasar saklanmakta, yok sayılmaktadır. Tartışmalar atmosfer odaklı “gaz ticareti” gündemiyle sınırlı olarak ele alınmaktadır.
Özellikle yakarak enerji dönüşümü sağlayan endüstriyel tesislerin hammaddelerinin karşılanması için topografyanın yıkımı ile yeraltı su akiferlerini yok edişi, soğutma suyu olarak kullanılan su miktarı yok sayılmaktadır.
Ekolojik yıkımın en önemli konusu suyun aktarılması ve kirletilmesidir. Bu yıkım ülkemizde acımasızca hem yakıt olarak kullanılan kömür çıkarılması hem de diğer yakma tesislerinde soğutma suyu olarak kullanılmasıyla giderek artmaktadır.
“Yenilenebilir enerji” bir aldatmaca
Bir yandan küresel sermayenin yeni yüzü olarak “yeşil dönüşüm”, “yeşil ekonomi”, bir revizyon gibi tartışmaya alternatif olarak sokulmuştur. Bunun için bazı enerji dönüşüm santralleri, (Rüzgar-RES, Güneş-GES, Jeotermal-JES, biyokütle yakıtları-aslında termik santral ve daha vahimi en sorunlu termik santral olan nükleer enerji santralleri-NES) yeni ve yenilenebilir enerji olarak toplumlara kanıksatılmaya çalışılmaktadır.
Genel olarak “karbon(C)” ticareti temeli olan ve adına “yeşil mutabakat” denilen bu sistem, toplumlara yeni yükümlülükler getirecektir.
Görünürde yıkımın gerçek yüzü saklanmaya çalışılırken, rehabilitasyon gösterileriyle yıkımın büyüklüğü coğrafyalara dağıtılarak görünmez kılınacaktır.
Oysa coğrafyamızın her alanında uygulamaya geçen RES’lerin yarattığı sorunlar, ormanlık ve tarım alanlarına kurulan GES’lerin yıkımı, özellikle Ege Bölgesi’nde tarımsal ve yerleşim alanlarında yarattığı sorunlarla gündem olan JES’ler, Çarşamba Ovasının ortasına konulan biyokütle yakıtlı enerji santrallerinin yarattığı yıkımların açık ve net olduğu ortadadır. Artık görünmez değildir. Gün geçtikçe özellikle güney coğrafyamız güneş panelleri kaplamasıyla siyah renge dönüşmüştür.
Nükleer enerji santrallerinin yarattığı sorunlar her yönüyle bilinmesine rağmen topluma yeniden sürekli olarak enerji gereksiniminin zorunluluğu olarak sunulmaktadır. Yeni teknolojik sistemlerden ve yakıtlardan söz edilerek toplumsal rıza oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’de kurulmaya çalışılan Akkuyu Nükleer Enerji Santrali, inşaat aşamasında yarattığı yıkımlar, işçi kıyımları ile gündem olmakla birlikte, enerjide kapitalist şirketlere bağımlılığın temelini oluşturmaktadır. Yaşanan her türlü siyasal sorun ve tartışmalar nükleer güç santrallerinin bir siyasi güç temelli tartışma konusu olduğunu da kanıtlıyor.
Halkın direnişi baskı ile durdurulmaya çalışılıyor
Bütün bu enerji santrallerinin kurulması, işletilmesi ve enerjinin iletilmesi ile ortaya çıkan yıkımlara karşı halk, yargı süreçlerinde ve yaşam alanlarında mücadelelerini sürdürmektedir. Ancak hem yasaların uygulanmaması hem de yasa ve yönetmeliklerin şirketler lehine değiştirilmesi, verilen yargı kararlarının uygulanmaması, toplum üzerinde baskı, korku, şiddet sarmalının yükseltilmesi ile bu alanda elde edilen kazanımlar ellerinden alınmaktadır. Halk, başta geçim kaynağı tarım arazileri ve sularına zorla el konularak, yaşamı alanlarından uzaklaştırılmaktadır.
Uygulanan kapitalist politikalar, enerji santrali, terminali, koridoru biçimindeki kavramlar yoluyla coğrafyamızın her bölgesinde değişik sistemler ile gündeme sokulmuştur.
Barajlar, kömür madenleri, suyun akış sahasının değiştirilmesi, ormanların tarım alanlarının RES, GES, HES, JES, her türlü yakma termik santrallerle işgal edilmesini halk bir yıkım olarak yaşarken, şirketlerin her aşamada varlıkları katlanarak artmaktadır.
Halk enerji yoksunu
Buna rağmen toplumun artan yoksulluğu enerjiye ulaşımını kısıtlayarak halkı enerji yoksunu yapmaktadır.
Diğer yandan enerjinin savurganlığı, dağıtım kayıplarının maliyeti halka yüklendiği için artarak sürdürülmektedir.
Bu savurganlık üretim hammaddelerinin kullanılmasından enerjinin kullanımına kadar hiçbir önlem alınmadan politika haline getirilmektedir.
Öyle ki zaman zaman “ışık kirliliği” olarak bilinen hesapsız aydınlatma da savurganlığın bir başka yönüdür.
Yenilenebilir enerji sistemleri olarak sunulan şebekelerin düzensizliğine sebep olan aktarımların altyapıları kurulmadığından, teknolojik yenileme işlemleri yapılmadığından enerji dağıtım sistemlerinde önemli sorunlar oluşmaktadır. Ayrıca burada kullanılacak teknolojik dönüşümün maliyeti de yeni mali yüktür. Yine serbest piyasa ekonomisinin fiyatlandırması nedeniyle santrallerin yüklemelerinin sürekli değişimi, karanlık ötesi endüstriyel çöküşü çeşitli dönemlerde yaşadık, gelecek için de hala tehlike arz etmektedir.
Gelinen yaşam koşullarında, enerji temel bir gereksinimdir. Demokratikleşmenin gereği olarak eşit, ulaşılabilir, yaşam alanlarını yıkan değil yaşamı iyileştiren bir araç olmalıdır.
Enerjinin, eşitlik ilkesi temelinde yaşam koşullarını iyileştirmek üzere temini sağlanmalıdır.
Enerji sistemi bütün olarak kamulaştırılmalı
Bu temel vurgu ile şunlar öncelikli olarak uygulanmalıdır:
Öncelikle hammadde temininden santrallere, dönüşümden iletime, dağıtıma bütün sistem birlikte ele alınarak yaşam alanlarını yıkan değil, yaşam alanlarının kendi kendini besleyecek düzeyde bir işletimi hedef edinmeliyiz.
Bu politika ancak enerji sistemini bir bütün olarak ele alan kamusal alandan sağlanabilir. Bunun için enerji sistemleri, hammaddeden santrale, iletim ve dağıtıma kadar bütün olarak kamulaştırılmalı, enerji özel şirketlerinin eliyle toplum üzerinde sömürü aracı olmasından kurtarılmalıdır.
Ancak kurulu gücün en azı ile kullanılabilecek gücün arasında kabul edilebilir bir oranla yeni sistemlerin devreye alınması planlanmalıdır.
Enerji sistemleri bütün olarak ele alınarak her aşamasında toplumla tartışılmalı, yıkım yaratacak hiçbir proje uygulanmamalıdır.
Öncelikle yıkıma neden olan bütün tesisler kademeli olarak değerlendirilmeli ve devre dışı bırakılmalı, yapım aşamasında olanlar durdurulmalı, yenilerine izin verilmemelidir.
NES, tartışmasız derhal durdurulmalıdır.
Bütün enerji hammadde ve sistemlerinin yarattığı/yaratacağı yıkımlara karşı halkın direnişi, çeşitli operasyonlarla engellenmemelidir.
Özellikle yaşam alanlarını savunan halk üzerindeki baskı, şiddet ve korku politikalarından vazgeçilmelidir.
Enerji santralleri bilimsel, ekolojik, sosyolojik açıdan değerlendirilmeli
Var olan koşullarda çalışan enerji santralleri için geniş katılımın olduğu gerçek temelli bilimsel, teknolojik, ekolojik ve sosyolojik açıdan değerlendirmeler göz önüne alınarak gerekli iyileştirmeler yapılmalı, “bilim tekelleşmesi”nden kaçınılmalıdır. İyileştirmesi yeterli düzeyi yakalayamayan tesisler kademeli olarak kapatılmalıdır.
İletim ve dağıtım sistemleri öncelikle teknolojik uyum sağlayacak iyileştirmeye tabi tutulmalı ve sistemin işletiminin merkezi olarak kamusal alandan yürütülmesine geçilmelidir.
Sistemin bütününde kayıpları en aza indirecek teknolojik yenilemeler sağlanırken, kojenerasyon sistemleri sağlanarak atık enerji oluşmasının önüne geçilmelidir.
Kentsel planlamada yerleşim bölgelerinin seçiminde, meteorolojik olaylar göz önünde bulundurulmalı, felakete sürükleyecek seçimlerden kaçınılmalıdır. Kentlerin hava koridoru oluşturulmalı, doğal alanlar ile klima doğallığı sağlanmalıdır.
Enerji yaşamın demokratikleştirilmesi için kullanılmalı
Yapılaşmada, temiz hava girişi, güneşten yararlanma gibi temel mimarlık teknikleri kullanılmalıdır. Fiziki denetim mekanizmalarına yer verilmelidir.
Yapıların ve malzemelerin üretiminde, yerelde uygun enerji koruyuculuğunu sağlayacak malzemeler kullanılmalı, yerel kültürel mimarinin fiziksel koşulları uygulanmalıdır.
Temel gereksinim haline gelmiş enerji bir tarafta yaşamın iyileştirilmesinde kullanılırken, diğer tarafta yıkımlara meydan vermeyecek şekilde ele alınmalıdır.
Sermayenin çıkarlarına yönelik uygulamalara son verilerek, enerji yaşamın demokratikleşmesinin bir aracı olarak kullanılmalıdır.
Herkese en az yaşam gereksinimini karşılayacak, yaşamı iyileştirecek düzeyde enerji, karşılıksız olarak kamusal alandan temin edilmelidir.
Ticari alan dışında her türlü tarımsal alanda, hayvancılığı içerecek düzeyde asgari enerji temini karşılıksız sağlanmalıdır.
Yeni teknolojilerin gerektirdiği iyileştirme işlemleri yapılarak gerçek anlamda yerli enerji sistemleri desteklenmelidir.
Temel gereksinim olan asgari enerji, asla ticari alanın konusu olmamalıdır.
Yeniden kamulaştırmanın toplumsal denetim ile birlikte yapılması sağlanarak baskıcı, yıkıcı şiddet sarmalına dönüşen enerji politikası terk edilmelidir.
Kapitalizmin “santrali, terminali, koridoru” olmayalım
Asla karbon ticareti gibi işlemlere girmeden yoğun enerji kullanılan sistemler zorunluluk dışında kapatılmalıdır. Yani “büyüme” eksenli sayılara ulaşmak için kapitalizmin “santrali, terminali, koridoru” olma politikasından vaz geçilmelidir
Enerji denilince yalnızca elektrik enerjisi üzerinden tartışmalar yürütülmemelidir. Ulaşımda ve ısınmada kullanılan sıvı ve gaz yakıtlar konusunda, tüketimi en aza indirecek tedbirler uygulanmalıdır.
Isıtma sistemleri planlanarak zorunlu kullanımda olan çevrim amaçlı termik santral ile kojenerasyon sistemleri devreye alınmalıdır.
Ulaşımda öncelikli olarak su yolu, demiryolu olmak üzere toplu ulaşım altyapısı kurulmalı ve bazı işletmelerde zorunlu kılınmalıdır.
Tüm canlıların yaşam alanı biyosfer için hiçbir şekilde ticari paylaşıma gidilmemelidir.
Yeni planlama ile kurulacak ve doğal olayların felakete dönüşmemesi için yenilenecek kentsel mekanlarda, enerji kullanımını en aza indirecek her türlü bilimsel çalışmalara yer verilerek girişimler yapılmalıdır.
Ekoloji, barış, demokratikleşmeyi içeren bir enerji politikası
Ekoloji, barış, yaşam ve demokratikleşme konularının her birini içselleştiren bir enerji politikası uygulanmalıdır.
Kapitalizmin rehabilitasyonu için değil toplumsal yaşamın iyileştirilmesi için enerji olmalıdır.
Bu nedenledir ki bütçe görüşmelerinde enerji rakamlarının büyüklüğü ile tartışmak yerine, toplumsal yarar üzerinden konu ele alınmalıdır.
*Metalurji Yüksek Mühendisi
