2021 yılı Milli Savunma Bakanlığı bütçe görüşmelerinde söz alan HDP Milletvekili Tülay Hatimoğulları, AKP-MHP’nin “beka” söylemiyle ülkeyi uçuruma sürüklediğini belirterek “Dış siyasette ne diplomasi ne de diyalog kaldı. Kendinizi firavun zannettiniz” dedi
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 2021 yılı bütçe görüşmeleri devam ediyor.
TBMM Genel Kurul görüşmelerinin ikinci turunda, Adalet Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı bütçelerinin yanı sıra Yargıtay, Danıştay, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hakimler ve Savcılar Kurulu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Kişisel Verileri Koruma Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu, Türkiye İstatistik Kurumu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun 2021 yıl bütçeleri ile 2019 yılı kesin hesapları ele alındı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç, 2021 yılı Milli Savunma Bakanlığı bütçesi için yapılan oturumda söz alarak kürsüye gelen Hatimoğulları,Tutuklu HDP eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve haksız yere hapsedilen bütün siyasi tutsakları selamlayarak konuşmasına başladı.
"AKP'nin aklı sadece tek adam rejimini ayakta tutmaya çalışıyor"
Konuşmasına Einstein'in "İnsan savaş gibi inanmadığı bir şey için acı çekeceğine, barış gibi inandığı bir dava uğruna ölse daha iyi değil midir? Savaş için hiç direnmeden verdiğimiz kurbanları barış için de vermeye hazır olmalıyız." sözleriyle sürdüren Hatimoğulları "Türkiye'nin her sorununu konuştuğumuzda, şimdi bütçeyi konuşurken olduğu gibi "terör" "güvenlik" "beka sorunu" "Dış mihraklar faizleri yükseltti." gibi söylemlerle bütçe açıklarının, artan işsizliğin ve yoksulluğun üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Ama artık halk size, toplum size inanmıyor, bundan da emin olabilirsiniz. Geleneksel burjuva devlet aklı çoklu çalışır ama AKP'nin aklı tek tarafa çalışıyor: Ölü doğan tek adam rejimini ayakta tutmak ve yandaşın kasasını doyurmaya dönük çalışmak, başka hiçbir şeye çalışmıyor." dedi
"Bizim vergilerimizle selefist, cihatçı çeteleri besliyorsunuz"
Hatimoğulları sözlerini şöyle sürdürdü:
Bakın, Millî Savunma Bakanlığının bütçesi 2021 yılında bir önceki seneye göre yüzde 12'lik bir artış göstermiş, burada birçok Bakanlığın önüne geçmiş durumdadır Millî Savunma Bakanlığının bütçesi. Savunma faaliyetleri Türkiye'de ekonomik kaynakların en büyük tüketicisi hâline gelmiş durumdadır. İçeride ve dışarıda izlenen yayılmacı, çatışmacı, yedi düvelle kavgalı olan siyasetten dolayı emin olun ki ekonomik maliyeti de yüksek oluyor bu savunmanın, güvenlik maliyeti de yüksek ama ülkenin güvenliği artmıyor. Bakın, birkaç örnekle aslında komşularımızla yürüttüğümüz kavgalar ve tartışmalarla sınırlarımızın ne kadar güvensiz bir hâle getirdiğinizi bugün gerçekten bütün Türkiye halkları ve dünya kamuoyu izlemektedir. Mesela Libya'da, daha önce çok bahsettik, Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Güvenlik Askerî İş Birliği Anlaşmaları imzalandı ve şimdi, Türkiye, gerçekten Libya'da sahada falan yok, masada zaten hiç yok. Mısır, Fas, Tunus'ta çok sayıda toplantı ve konferans gerçekleşiyor, bunların hiçbirinde Türkiye muhatap değil. Bakın, Türkiye'nin en fazla güvendiği Serrac Hükûmetinin İçişleri Bakanı, Mısır ve Fransa'yla görüştü. Siz bunu uyardınız ama bu uyarının bir anlamı yok ki çünkü gerçekten burada kendi müttefikiniz bile artık başka ülkelerle görüşmeye başlamış durumda.
Doğu Akdeniz'de izlenen yanlış siyasetin sonuçlarında neler yaşandı? Akdeniz'le kıyıdaş olan ülkelerle çok büyük bir düşmanlık, masada olmayan bir Türkiye, Kıbrıs sorunu yeniden kaşındı, Suriye'den devşirilen selefist savaşçılar Libya'ya taşındı ve bu uluslararası ölçekte hukuka aykırı ve Türkiye'nin yargılanabileceği konulardan biri, Türkiye'yi buraya siz sürüklediniz. Yalnız bu değil, bu savaşların maliyeti Türkiye'nin üstüne kaldı. Yani bugün Libya'ya, zaman zaman Azerbaycan'a da gönderildiği iddia edilen bu savaşçıların maliyetini bir dönem Körfez ülkeleriyle paylaşırken şimdi bütün maliyet Türkiye'nin yani 83 milyon vatandaşın cebinden çıkmaktadır. Vatandaşların vergileriyle yani bizim vergilerimizle Selefist, cihadist çeteleri sizler besliyorsunuz.
Bakın, 10-11 Aralıkta Avrupa Birliği Türkiye'ye başta ekonomik olmak üzere bazı yaptırımları gündemine almış, işte yine Türkiye'yi bu hâle getiren sizsiniz.
"Dış siyasette ne diplomasi kaldı ne yumuşak güç kaldı ne de diyalog kaldı. Kendinizi firavun zannettiniz"
İktidarın yürüttüğü savaş politikalarının artık çöktüğünün altını çizen Hatimoğulları, İktidarın bu politikalarda ısrarının nedenlerinden birisinin iktidarın "inşaat, altyapı ve finans" sektörlerini tükettikten sonra şimdi de "enerji ve savunma" sektörlerine yönelmesi olduğunu söyledi
Sizler dediniz ki: Diplomasi, yumuşak güç, diyalog kullanıyoruz ama gerçeğe baktığımızda bunları tamamen tüketmiş durumdasınız. Dış siyasette ne diplomasi kaldı ne yumuşak güç kaldı ne de diyalog kaldı. Kendinizi firavun zannettiniz, gerçekten bir güç zehirlenmesi yaşayarak aklını yitirmiş gibi ülkeyi uçurumdan aşağıya yuvarlamış durumdasınız.
Suriye'de durum çok farklı değil, Afrin'de, İdlib'de yaşananlar ortadadır. Fırat Kalkanı Harekâtı, Zeytin Dalı, Pençe Harekâtı, Barış Pınarı Harekâtı dediniz de dediniz. İdlib'de 40 asker öldü, bu harekâtlar neden yapıldı? İdlib'de 40 asker neden öldü? Yoksul halkın çocukları neden İdlib'de öldü? Şu an Suriye'deki kazanımızın nedir? Bakın, siz Türkiye'ye 911 kilometrelik güvensiz bir alan inşa ettiniz. Türkiye'ye hediyeniz bu. Irak'ta kapsamlı bir operasyona hazırlanıyorsunuz. Azerbaycan'da durum ortada. "Azerbaycan'ın kazananı Rusya." dedik, bir kere daha diyoruz. Ve yine Azerbaycan'da girilen çizgi, Kafkasya'nın kaosunun içine sürüklenmeyle eş değer bir şekilde gitmektedir.
Bakın, şunu açıklıkla ifade ediyoruz: Doğu Akdeniz'deki rezervlerden Türkiye hakkı olanı elbette almalıdır ama izlediği bu yöntemlerle o kadar haksız konuma düştü ki dünya kamuoyunda, işte, ülkeyi getirdiğiniz hâl böyle.
Evet, Türkiye'de AKP iktidara geldiğinde, bütün Türkiye kamuoyu biliyor ki inşaat, altyapı ve finans üçgeninde debelendi durdu. Buraları tüketti, enerji ve savunma sanayisine şimdi yüklendi. Doğu Akdeniz'i köpürtmenin nedenlerinden biri enerji, biri de silah satmak, bunu unutmayalım. Albayrak, Katmerciler, Bayrak Grubu yani "yerli ve millî" dediğiniz silah sanayisine esasen aileviyi ve dostaneyi eklememiz gerekiyor.
SADAT – Şüpheli asker ölümleri
Hatimoğulları konuşmasının devamında İktidar bloku ile SADAT arasındaki ilişki hakkında "Libya'ya yollanan savaşçıların bu şirketle bağı var mıdır? SADAT gibi oluşumları Millî Savunma Bakanlığı nasıl değerlendiriyor ve görüyor? " sorularını sordu.
Şüpheli asker ölümlerinin son zamanlarda artış gösterdiğini belirten Hatimoğulları "'İntihar etti, kaza kurşunu, kalp krizi' vesaire. En çarpıcı örneklerden biri -ki ailesi teşhir ettiği için ortaya çıktı bu- Jandarma Er Osman Özçalımlı'nın yaşadığı durum. Kaymakamla adli tıp kurumu arasında geldi gitti bu olay. Biri "Kalp krizi." dedi, biri "Üçüncü kattan atladı, intihar etti." dedi ve burada, elbette sürem yetmeyeceği için, o kadar çok örnek var ki bu son zamanlarda artan asker intiharlarından. Bununla ilgili de mutlaka TSK'nin ciddi bir soruşturma yürütmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz." dedi
"Barış süreci devam etseydi bunca genç ölmez, bunca anne ağlamazdı"
Kürt sorununun ve Kürtlere karşı girişilen savaş politikalarının 1984'ten beri Türkiye'ye maliyetine de değinen Hatimoğulları şu açıklamaları yaptı:
Evet, değerli yurttaşlarımız, değerli milletvekilleri; Kürt sorunundan çok bahsediyoruz bu kürsüden ve tabii ki bahsedeceğiz. Kürt sorunu kadim bir sorun ve sadece yakın tarih için… 1984'ten bugüne kadar yani 2021 yılına kadar bütçeyle ilgili bir kıyas yapmak istiyorum; aynı zamanda, Kürt sorunun inkârının bu ülkeye yarattığı maliyetten bahsedeceğim. Millî Savunma Bakanlığı başta olmak üzere Türkiye devletinin iç ve dış siyasetindeki bu çetrefilliğin de en büyük sebebi bu ve 911 kilometrelik sınırımızın güvensiz olma sebebi de bu. Hatta ve hatta IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi örgütleri ve uzantılarını sınır komşumuz kabul edip, ileride neler olacağının hesabını yapmaktan dahi uzak bir anlayışla bugüne örgütleyen, yarının Türkiye'sini düşünmeyen bir anlayışla bu sorunu yönetmeye çalışıyorsunuz ama yönetemiyorsunuz. Bakın, sadece 2013'deki barış süreci deneyiminden bahsetmek isterim. Bu süreçte Millî Savunma Bakanlığı 2,13 milyar, 2014'te de 1,4 milyar bütçesini arttırdı. Neden biliyor musunuz? Çünkü jetler uçmadı, helikopterler uçmadı, mermiler havada uçuşmadı ve şu iyi bilinmeli ki pazarda soğanın fiyatından bahseden kadına "Merminin fiyatını biliyor musunuz?" derken, aslında Cumhurbaşkanı bizzat şunu itiraf etti: Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmediğimiz için ülke ekonomisine yani yediğimiz soğana, içtiğimiz suya, evimizdeki bir tabak yemeğe nasıl yansıdığını Cumhurbaşkanı zaten kendisi itiraf etmiş oldu. (HDP sıralarından alkışlar) AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Kürt sorununun Türkiye ekonomisine tahminî maliyet raporunun sonuçlarını 2013'te açıkladığı zaman, tabii ki "50 bin insanın öldüğünü." de ifade etti ve şunu söyledi: "Biz tüm ailelere, Türkiye'de bulunan bütün ailelere bir ev ve bir araba alabilirdik." dedi, bunu yeniden hatırlatmak isterim. Yine, Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Profesör Ünsal Ban -şimdi ne düşünüyor elbette bilemiyorum ama- 2013'te Kürt sorunun ülke ekonomisine faturasıyla ilgili bir rapor hazırlamış, sadece o rapordan bir iki örneği sizlerle paylaşmak isterim: "Kürt sorunu için harcanan para 117 Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, 52.500 adet 24 derslik okul, 3.600 tane 400 yataklı tam teşekkülü eğitim ve araştırma hastanesi yapabileceğini." belirtmiştir. İşte, 2013'teki bu iklimi tersine çeviren bir anlayış çıktı karşımıza ve Sayın Millî Savunma Bakanı, biz bunu Komisyonda ifade ettiğimizde -ben orada tabii ki cevap hakkımı kullanamadığım için düzeltemedim- "Bu süreci, gar katliamını ve Suruç katliamını PKK yaptığı için bitirdik." dedi. Ben orada tabii ki ifade etmeye çalıştıysam da sesimi duyuramadım, buradan duyurmak istiyorum. O katliamları IŞİD zaten resmen üstlenmişti ve bu süreç devam etseydi neler olurdu? Gençler ölmezdi, askerler, gerillalar ölmezdi. Bir yanda Barış Anneleri, diğer yanda Diyarbakır'da, partimizin il binası önünde oturan anneler muradına ererdi. Türk'ün, Kürt'ün anası ortak bir sevinç yaşardı. Bundan daha güzel bir Türkiye manzarasını ben hayal edemiyorum