Çevre ve Şehircilik Bakanlığı herkesin dillendirdiği ama AKP Hükümeti’nin görmezden geldiği gerçeği ÇED Raporu ile söyledi: İnşaatlar İstanbul’da hava sirkülasyonunu engelleyerek kirliliğe neden oluyor
AKP'nin teşvik ederek devleştirdiği inşaat firmalarının özellikle İstanbul'un doğasını yok ettiği herkes tarafından sürekli söyleniyordu. Şehir merkezinden kuzeydeki yeşil alanların bulunduğu noktaya kadar sürekli yükselen inşaatların 'zararlı' olduğu gerçeği bu sefer Bakanlık tarafından dillendirildi.
İstanbul-Kocaeli arasında yapılması planlanan 64 km’lik otoyolun 773 nolu nihai ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporunda, su havzalarının yapılaşma tehdidi altında oluğunu belirtilerek "Gittikçe daralan yeşil alanlar ve gittikçe yükselen inşaatlar hava sirkülasyonunu engelleyerek kirlilik artışında önemli bir rol oynamıştır." ifadeleri kullanıldı.
Dikkat çekici 'kirletici kaynaklar' tarifi
Raporda derelere boşaltılan atıkların kirliliğin en büyük nedeni olduğunun altı çizilerek “Yerleşim yerlerinin ve fabrikaların atık suları derelere, göllere veya denizlere verilmektedir. Su belli bir düzeyde ve nitelikteki kirlenmenin üstesinden gelebilmektedir. Suya bırakılan organik kirleticiler, suda bulunan bakterilerin ve erimiş oksijenin (Biyolojik Oksijen İhtiyacı, BOI) etkisiyle biyokimyasal ayrışmaya uğramaktadır. Mineralizasyon denilen bu olay suyun kalitesinin bozulmadan sürebilmesini sağlayan doğal bir etkileşimdir. Ancak kirletici türlerinin giderek artması, kirleticinin öz yapısının değişmesi, nüfus yığılmaları ile kullanılan kirletici miktarının yükselmesi, mineralizasyonu etkisiz duruma getirmektedir. Özellikle zararlı ve tehlikeli atıklar olarak nitelendirilen inorganik ve radyoaktif maddeler bu açıdan bakıldığında yeni bir boyut oluşturmuşlardır. Havada ortaya çıkan kirlenme ve toprak kirliliği de suyun doğal dolanımı nedeniyle su kaynaklarını etkilemektedir” dendi
Kirliliğin kaynaklarına ilişkin şu veriler raporda yer aldı:
“Kocaeli’nde, hava kirliliğinin en büyük nedeni insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu kaynaklar sabit ve hareketli olarak iki kısımda değerlendirilebilinir. Madencilik ve taş ocağı etkinlikleri sırasında oluşan kirlilik, fabrikalardan kaynaklanan kirlilik, yerleşim alanlarında bulunan ev ve binalardan kaynaklanan kirlilik, sabit kirletici kaynaklar olarak isimlendirilir.”
"Dereler açık kanalizasyon"
“İstanbul’da bulunan dereler bir çok noktada açık kanalizasyon kabul edilerek sanayi ve yerleşimlerin atıksularının deşarj ortamı olmaktadır” tespitlerinin yer aldığı raporda bu deşarjların bazı noktalarda kontrollü bir şekilde ön arıtma veya arıtma tesislerinde arıtılan atıksuların deşarj edilmesi şeklinde olduğuna, bazı noktalarda ise izinsiz ve kaçak deşarjlar ve kentsel kanalizasyonun doğrudan deşarjı şeklinde olduğuna dikkat çekildi.
"Mutlak koruma alanında 556 tesis var"
Raporda mutlak koruma bandında 556 adet sanayi tesisi bulunduğu belirtilerek “Su havzalarında yer alan toplam 1663 sanayi tesisinin 41 adedi göl, 515 adedi dere alanında olmak üzere toplam 556 adet sanayi tesisinin mutlak koruma bandında yer aldığı görülmektedir. Bu tesislerin hiçbiri mutlak koruma bandında bulunmaması gerekirken faaliyetlerine devam etmeleri su kirliliği açısından sorunları artırmaktadır” dendi.
Su kaynaklarına yapılaşma tehdidi
Raporda İstanbul’daki su havzaları için “Son 50 yıllık hızlı ve plansız kentleşmeden su havzaları önemli ölçüde etkilenmiş ve yer yer yoğun konut ve sanayi alanlarıyla işgal edilerek; amacı içme ve kullanma suyu sağlamak olması gereken bu doğal ortamlar, önemli ölçüde tahrip edilmiştir. Günümüzde İstanbul kentinin genişlemesiyle; başta Büyükçekmece Havzası olmak üzere, Terkos Havza’sında da yapılaşma baskısı hissedilmeye başlanmıştır” tespitlerine yer verildi.
"Gelir seviyesi yüksek, bedeli kirlilik"
ÇED raporunda Kocaeli’ndeki çevre kirliliğine ilişkin “Kocaeli, yoğun sanayi, ulaşım hatları (D-100 ve otoban), aşırı nüfus artışı, plansız şehirleşme nedeniyle, ülkemizin çevre açısından en sorunlu bölgesidir” ifadelerine yer verilirken “Türkiye ekonomisine yön veren firmaların büyük çoğunluğunun faaliyet gösterdiği ilimizde kişi başına düşen gelir seviyesi ülke ortalamasının çok çok üstünde yer alırken ne yazık ki bunun bedeli hava, su, toprak kirlenmesi ve çevre kirliliği ile birlikte yaşamak olmuştur” dendi.
"Tabiatın ayrılmaz parçasına" otoyol
ÇED raporunda otoyolun dağcılar için önemli bir bölge olan birinci derece doğal sit alanı olan Ballıkayalar’dan geçtiği belirtildi. Ballıkayalar’ın özelliğine ilişkin şu değerlendirme yapıldı:
“Ballıkayalar Tabiat Parkı’nın ana kaynak değerleri; yaklaşık 200 milyon yıllık süreçte Orta Trias kireç taşlarının erimesi sonucu oluşmuş olan ve derin kanyon tipi özellik gösteren Ballıkayalar karstik boğaz vadisi ile, bu yapının oluşturduğu biyolojik, ekolojik ve jeomorfolojik çeşitliliktir. Tabiat Parkı sınırı içinde olmayan ancak yakın çevresinde ve hidrolojik havzası içinde bulunan yerleşimler, tarım ve endüstri alanları ile doğal yapının devamı niteliğinde olan sahalar Tabiat Parkı’nın ayrılmaz parçalarıdır.”
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapımı planlanan ve toplam maliyeti 94 milyon 500 bin olan otoyolu projesine neden ihtiyaç duyulduğu ise şu sözlerle anlatıldı:
“Karayolu taşımacılığı ve ulaşımında en güvenilir ve ekonomik olan otoyol ağı ile genişletilmiş karayolu ağının ülkemiz genelinde geliştirilmesi ve karayolu ağı içerisindeki payının artırılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.”
Otoyol güzergahının İstanbul’un Tuzla ilçesi, Kurtköy kavşağı-Güzeltepe mevkii arası 6+940, 96 km, Kocaeli İli, İzmit, Körfez, Gebze, Dilovası ve Derince İlçesi, Güzeltepe-Çınardüzü arasında 57+291,53 km. olmak üzere toplam 64 km olduğu kaydedildi.
ArtıGerçek