‘Suriye’de TSK’ya yönelik saldırının tekrarı olmaması konusunda da en kesin ve net şekilde uyarılar yapıldı muhataplara’
Başbakan Binali Yıldırım, Suriye Fırat Kalkanı Harekâtı'nda Türk askerlerine yönelik olarak düzenlenen saldırıy ile ilgili olarak "Nereden kaynaklandı, nasıl kaynaklandı, tekrarı olmaması konusunda da en kesin ve net şekilde uyarılar yapıldı muhataplara" ifadelerini kullandı.
Yıldırım, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye ile müzakereleri durdurma yönündeki kararına ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Şangay İş Birliği Örgütü'nün Avrupa Birliği'ne alternatif olabileceği yönündeki söylemlerine ilişkin de değerlendirmede bulundu. "Şanghay ile işbirliği AB'ye alternatif değil" diyen Yıldırım "AB ülkelerini zehirleyen iki örgüt var, biri PKK diğeri FETÖ. AB ile ilişkilerin kopması Türkiye'ye zarar verir ama Avrupa'ya daha çok zarar verir" diye konuştu. Yıldırım "Türkiye olmasa mülteciler Avrupa'yı istila edecekler" ifadelerini kullandı.
Başbakan Binali Yıldırım, TRT Haber canlı yayınında gündeme dair soruları cevaplıyor. Başbakan Yıldırım'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
El-Bab kuşatılmış durumda, dün gece bir hava saldırısında 3 askerimiz şehit oldu, 10 yaralımız var. Konuyla ilgili Genelkurmay Başkanlığımızın muhataplarıyla gerekli askeri temasları devam ediyor. Nereden kaynaklandı, nasıl kaynaklandı, tekrarı olmaması konusunda da en kesin ve net şekilde uyarılar yapıldı muhataplara.
Suriye'nin toprak bütünlüğüne karşı bir düşüncemiz yok. Halep'e yürümek gibi bir hedefimiz yok.
Başkalarının ayar vermeye çalışması Türkiye'nin hiç hazzetmediği bir şeydir. Kendi kararını kendisi veren bir ülkeyiz.
"Türkiye olmasa mülteciler Avrupa'yı istila edecek"
AB ülkelerini zehirleyen iki örgüt var, biri PKK diğeri FETÖ. AB ile ilişkilerin kopması Türkiye'ye zarar verir ama Avrupa'ya daha çok zarar verir. Türkiye olmasa mülteciler Avrupa'yı istila edecekler, Avrupa bunu görmeli.
"Şanghay AB'ye alternatif değil"
Şanghay ile işbirliği AB'ye alternatif değil. Bu bir tehdit değil, Avrupa'ya karşı bir meydan okuma da değil. Burada karşılıklı irade var. Uzakdoğu ülkeleri, Çin, Rusya, Orta Asya ülkeleri bunlar, ilişkilerimizi hem siyasi hem ekonomik olarak geliştirmek istiyorlar, biz de geliştirmek istiyoruz. Olay bundan ibaret. Yoksa 'AB olmazsa Asya birliği olur' gibi bir zorunlu tercih peşinde değiliz, bunun böyle görülmesinde fayda var.
ABD'de Donald Trump'ın başkan seçilmesi ile bütün ekonomik ezberler bozuldu.
Ben çok aceleci bir karar olarak görüyorum. Türkiye bu şokları daha önce de yaşadı. Biz bunu 2008, 2009 krizlerinde de yaşadık atlattık. 2023'te Gezi ile başlayan süreci de atlattık. Çok uzağa gitmeye lüzum yok. Darbe taşebbüsünde faiz zirve yapmıştı. İçerde dışarda savaş veriyoruz. FETÖ'ye ve PKK'ya karşı amansız bir savaş veriyoruz. Bütün bu şartlar üst üste geldiğinde başka bir ülke olsa darmadağın olurdu.
Amerikadaki seçimlerde Trump'ın başa gelmesi dünyadaki bütün dengeleri bozdu. Dışarıdaki Amerikan parasını içeri alacağım, mültecileri göndereceğim, Amerikanın iç ve dış düzenini değiştireceğim dedi. Bu beyanlar Amerikan dolarının karşısında diğer ülkelerinin parasının değer kaybetmesine neden oldu. Biz en çok değer kaybeden ikinci ülkeyiz. Son zamanlarda başka ülkelerde olmayıp bizde meydana gelen olaylardır bunların sebebi.
Bütün dünyadaki uzmanlar yeni başkanın göreve başladığı döneme kadar bir buçuk aya kadar bu tip dalgalanmalar olacak. Buna benzer fırtınaların sınavını verdik bunu da atlatacağız."
"Merkez Bankası'nın kendi kararı"
"Bir kere her ülkede Merkez Bankası ile hükümet ilişkilerinde sorun yaşanır. Bu bize has değil. Ekonomik göstergelerde sorun çıkınca sorumlu aranır. Merkez Bankasının bağımsızlığı konusu sık sık dile getiriliyor. 2001 yılında Merkez Bankasının görevi belirlendi ve bağımsız bir yapıya dönüştürüldü. Para poitikasını merkez bankası enflasyonu hükümet ile belirleyecek diye karar verildi. O bağımsız ben bağımsız diye bir şey yok. Ekonomi bir bütündür. Her şey merkezi de ilgilendiriyor. Zaman zaman EKK'ya biz bağımsız kurumları davet ediyoruz. Herkes teknik olarak elindeki bilgileri paylaışıyor ama kararı siyasi irade veriyor. Faiz kararını Merkez Bankasını veriyor.
Tahminlerimiz vardı. Biz artırımadan başka araçlarla bu iş yapılabilir mi diye düşündük ama artırma karaını merkez kendi verdi.
Merkez bir karar aldı bunu uyguluyor. İhraçcatçılara merkez döviz veriyor. Onların da bu dövizi geri vermesi gerekiyor. Yaklaşık 5 milyar doları bulan devletin yaptığı sözleşmeler var. Satış, taahüt sözleşmeleri. Alacağı dolar olarak öngeren anlaşmalar var. Bunun Türk parası ile yapılmasını öngörüyoruz. Piyasadaki döviz dalgalanmalarına katkı sağlama bize Türk parası olarak öde diyoruz.
Sermayeye bir kısıtlama yok. Bu alçakça bir dedikodu. Bunu kasıtlı olarak yayıyorlar. Kısacası bu günler gelip geçecek. Bu tip dalgalı denizlerde şuan dikkat etmeliyiz. Dalgaya denize karşı mücadeleye girerseniz yenilirsiniz. Ayakta kalmaya çalışacaksınız. Biz tedbirlerimizi alıyoruz. Her şey planlandığı gibi gidecektir. Dalgalanmadan durulma olmaz. Önemli olan dümen tutturmaktır. Milletimiz rahat olsun. Tedbirler alıyoruz. Gece gündüz kafa yoruyoruz. Panik havası oluşmasın. vatandaşlarımız normal yaşantısını devam ettirsin.
Merkez Bankası her canı istediği zaman toplanmıyor. Demek ki konuştular ve böyle bir sinyalin artırılacağını doğru buldular. Biz faiz artırılmasını doğru bulmuyoruz."
Büyüme oranları
"Üçüncü çeyrek büyüme tahminleri düşündüğümüzün çok altında yıllık büyümeye olumsuz bir katkısı oluyor. 3 civarındaki büyüme oranı bizi tatmin edecek bir rakam değil. Mutlaka 4 buçuk ve üzerinde olması lazım. Bizi kesmez bu rakam. Biz aslında daha çok hedeflemiştik ama 14 yılda 3 farklı kriz yaşadık. 15 Temmuzun ekonomik maliyeti henüz daha çıkmadı. Bu yıllar sonra anlaşılacak."
OHAL'in ekonomiye etkisi
"Darbenin verdiği maddi manevi zararları hesap edersek ülkemize çok ciddi maliyetleri oldu. OHAL ilan etmek zorunda kaldık. Her ne kadar bunun iş alemine ve yaşama etkisi yok. SP ve Moddys'un verdiği notlar ve Amerikan seçimleri de olunca dalgalanma arttı. FETÖ acaba ekonomiyi, algıyı nasıl bozarız, yabancıların kanaatlerini nasıl değiştiririz diye müthiş bir operasyon yapıyor. Parayı nereden aldılar? Garibanlardan, öğretmenlerden, vatandaşlardan aldılar. Şimdi bu paralar Türkiye'nin itibarını kötüleştirmek için aymaz bir şekilde kullanılıyor.
Biz ilk günlerde kayyum kararını mahkemeler veriyordu. Bütün şirketin eli kolu bağlanıyordu. Biz dedik ki şirket çalışmaya devam etsin. Buraya atanan kayyumların neye göre atandığı belli değildi. KHK ile TMSF kayyum olarak atandı. TMSF bu işin ehli. Zor durumda olan şirketleri ihya eden bir kuruluşumuz. İlk günlerde yanlış uygulamalar oldu. Hatalarımızdan öğreniyoruz. Görünce hataalrı düzeltiyoruz. Duyarsız değiliz. Ne kadar titiz olursak olalım OHAL algısı yurtdışında etkili oluyor. İlk günlerde hiç kimse konuşmuyordu. Biz sitem ettikçe hepsi akın akın geldi ve dinledi. Sonra siz haklsınız biz mahcubuz dediler."
"Hesabı en kötüye göre yapmak. Bu krizin neresindeyiz. Büyüyecek mi sakinleşecek mi tahmin etmek zor. Ocaktan ititbaren daha öngörülebilir olacak. Sözleşmeleri devlet Türk parası ile yapacak bu yönde bir irade koaycağız. Yabancılar için değil vatandaşlarımız için geçerli bu durum. Vatandaşlarımız ticareti milli para ile yapsın. Bu bir çağrıdır. Kendi paramıza hakettiği değeri biz vermelilyiz. Türk parasına dönmek sadece değer kazandırmayacak. Gelişen ekonomide kriz yönetmenin başarısı zaman yönetmekten geçer. İş işten geçtikten sonra tedbir almak hasarı büyütür. Kamu olarak yapacağımız işlerde böyle düşünüyoruz istisnalar olabilir. Genel anlamda Türk parası ile yapılacak bir çok satış işi var. Dolayısı ile bu konularda genel yaklaşımımız budur."
"El konulan şirketlerin borçlarını ödememesi"
"Örgütün tespitinde çok zorlanıyorlar. Çünkü şeffaf değil. Kayıt dışı bir örgüt. Yan yana duruyorsunuz adam örgütün ta göbeğinde. Bu nedenle zaman kaybı oluyor. Tecrübe kazandıkça bu uygulamaları geliştiriyoruz. Sorumluluk duygusu ile harket ediyoruz."
Anayasa değişikliği
"Bir kere öngörülemezlik ekonominin en büyük düşmanıdır. Belirsizliğin ortadan kaldırılması gerek. Rejimdeğişikliği meselesi yok. Yönetim sistemimize baktığımız zaman her ne kadatr parlamenter sistem ile idare ediyoruz. Getirmek istediğimiz sistem yeni bir yönerim sistemi değil yabancısı değiliz. 2007'de tarihi bir hata yaptık. Ana muhalefet partisi ve çok bilmiş hukukçuları telkini ile değişiklik yapıldı. Yanlışları düzelten bir milletimiz var.
Millet doğrudan cumhurbaşkanını seçti 1982'de cumhurbaşkanını geniş yetkileri var. Bu yetkiler başkanlık sistemini de içine alan bir sistem var. MHP bu şekilde devam edemeyeceğimzi gördü. Bahçeli, her ne kadar parlamenter sistemi sürdüyorsak da böyle devame etmesi mümkün değil diyerek harekete geçti.
Cumhurbaşkanı onun altında başkan yardımcı altında meclis var. Meclis bir irade. Başkan da bir irade. İkisi de seçiliyor. Başkan partili olarak seçime gidiyor. Bütçeyi cumhurbaşkanı meclise sunuyor meclis görüşüp karara bağlıyor. Diğer sistemlerin tıkanan kısımları dikkate alındı. Başkalarında olmayıp bizde bulunan özellikler de eklendi. Ülkemizin şartları, başka ülkelerdeki aksaklıkları da öngördük. Cumhurbaşkanı olarak ismin devam etmesine MHP ile ortak karar verdik." (T24)