Göktuğ Halis’in yeni kitabı Simgebilim ve Karşılaştırmalı Mitoloji Perkpektifinden ‘Göbeklitepe Tapınakları’, çarpıcı iddialar içeriyor
Göbeklitepe, Alman Arkeolog Klaus Schmidt ve ekibi tarafından gün ışığına çıkarılan bir kült merkezi olma özelliği taşıyor. “Kült merkezi” tanımlamasının bilim adamları açısından temel karşılığı var: Burası-olasılıkla-dini aktiviteler için ayrılmış bir alan… Bir diğer ifadeyle yerleşim merkezi değil.
Toprak dolgusu içine gömülü halde bulunan tapınakların bir kısmı açığa çıkarıldı; ancak daha önemli bir kısım derinliklerde bekliyor. Jeomanyetik ölçümler toprağın altında en az 12 adet yapı daha bulunduğunu gösteriyor.
Göbeklitepe yapıları için ortaklaşa bir form analizi gerçekleştirildi. Buna göre merkezde bulunan ve yükseklikleri 4-6 metre genellemesine uygun biçimde yükselen iki dikilitaşı çevreleyen daha kısa dikilitaş sarmalı yer alıyor. A-B-C ve D şeklinde tanımlanan bu yapıların geometrik formu farklılık gösteriyor. Ancak kesin olan, çevreleyen taşların, merkezde yer alan iki dikilitaşı izleyebilecek bir biçimde yerleştirildiğidir
Söz konusu dikilitaşların üzerinde yoğun olarak hayvan, göreli olarak daha seyrek biçimde de geometrik-soyut simgeler bulunuyor. Özellikle bilim insanları, söz konusu dikilitaşların “insanı” sembolize ettiği yönünde yaygın bir fikir bildiriyor.
Diğer taraftan anlaşıldığı kadarıyla en azından İ.Ö. 9.5 binlik yıllarda yaşayan inşa ediciler bu zorlu tapınak inşaatlarını gerçekleştirdikten sonra onları toprağın altına gömmek gibi zorlu bir faaliyet içine girmişler.
Siyasi Haber yazarı-Felsefeci-Yazar Göktuğ Halis, son kitabı “Simgebilim ve Karşılaştırmalı Mitoloji Perkpektifinden GÖBEKLİTEPE TAPINAKLARI” ile, bölgeye ilişkin yürütülen çalışmalara önemli katkılar sunuyor. Özellikle “ilk tapınak” ya da “önce din vardı” gibi popüler sloganlara yönelik eleştirel vurguların öne çıktığı çalışmada, başta Klaus Schmidt ve diğer bilim insanlarının, bulgulara yeterince uygulamayı başaramadığı karşılaştırmalı mitoloji, psikoloji ve dinler tarihi gibi disiplinlerden hareketle özgün çıkarımlara ulaşılıyor.
Kitabında, tapınakların neden toprağın altına gömüldüğü, avcı-toplayıcılara mı yoksa tarımcı topluluklara mı ait olduğu ya da dikilitaşlar üzerindeki sembollerin ne şekilde yorumlanması gerektiği şeklindeki sorulara çarpıcı yanıtlar veren Göktuğ Halis temel savlarını özetlemeden önce şu ifadeleri kullanıyor:
“Hayatta olmuş olsaydı, Prof. Schmidt’in “romantik” olarak betimlemesi muhtemel; tarih öncesi çağlara yönelik “bilgi olanağını” arkeoloji disipliniyle sınırlayarak putlaştırma hatasına düşen tüm bilim adamlarının “spekülatif” olarak niteleyeceği görüşlerimi özet halinde sunarak bitiriyorum. Kendi savlarım açısından yararlandığım bilim dallarının “modernizmle” ve onun bilim anlayışıyla kurduğu ilişkinin sorunlu boyutunu ise “bilimciliğin” dünyayı sürüklediği anlam karmaşası ve yaşamsal uçurumun vehameti karşısında tartışmayı reddediyorum.”