Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Gerilla’nın devletle bütünleşme örneği olarak Mujica ve Ortega

    17 Mayıs 2025

    Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

    17 Mayıs 2025

    Lozan öncesine değil, dönebiliyorsak daha da öncesine dönelim

    16 Mayıs 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      Gerilla’nın devletle bütünleşme örneği olarak Mujica ve Ortega

      17 Mayıs 2025

      Tarihi bir dönemeç: PKK’nin feshi ve barışın kapısı

      14 Mayıs 2025

      Makine Bilinci ve Pozitivist Aklın Eleştirisi

      13 Mayıs 2025

      PKK’nin Dönüşümü ve Stratejik İttifakın Yeni Eşiği

      12 Mayıs 2025

      Köy diye başladı, özgürlük diye büyüdü: Erdoğan Öven Engelliler Köyü

      10 Mayıs 2025
    • Seçtiklerimiz

      Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

      17 Mayıs 2025

      Lozan öncesine değil, dönebiliyorsak daha da öncesine dönelim

      16 Mayıs 2025

      Keşmir’de savaş: Pakistan neden ‘dost ve kardeş’?

      15 Mayıs 2025

      Erol Eğrek soruları

      13 Mayıs 2025

      PKK’nin kendisini feshi üzerine

      13 Mayıs 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Gençler geleceksizliğe mahkum edilişilerine baş kaldırıyor – Ertuğrul Kürkçü

      23 Mart 2025

      İzmir’in kadın itfaiyecileri ve muhtarları

      16 Mart 2025

      “Çelişkilerden imkân üretmek…” – Ertuğrul Kürkçü

      1 Mart 2025

      Kuzey Kore efsaneleri: Bir akıl dışı çılgınlıklar ülkesi mi? – Kavel Alpaslan

      26 Şubat 2025

      Suriye’de Aleviler hedef tahtasında: Tehcir, işkence, katliam* – Hamide Rencüs

      25 Şubat 2025
    • Dosyalar
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » İftarlık Gazoz’da anlatılan kimin hikayesi?

    İftarlık Gazoz’da anlatılan kimin hikayesi?

    Siyasi Haber26 Şubat 2016
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    SEÇTİKLERİMİZ-Yüksel Aksu’nun eseri olan İftarlık Gazoz filmi hakkında bir gözlem yazısı.

    Zafer F. Yörük İftarlık Gazoz’da anlatılan kimin hikayesi?

    "Bütün üçüncü dünya metinleri, (…) ulusal alegoriler olarak okunmalıdır." (Fredric Jameson)


    Türkiye toplumu, 1980'li yıllardan bu yana bir kimlikler savaşı yaşıyor. Yüzyıllık modernleşme ve uluslaşma süreci içinde bastırılmış ve dışlanmış kimlikler, toplumun yapıtaşlarını yerinden oynatacak şiddette sarsıntılar yaratarak birbiri ardına geri dönüyor.


    Son aylarda, ülkenin güney sınırlarına gelip dayanmış olan iç savaş ortamı, kanlı çatışmalar ve katliamlarla içeriye doğru yayılıyor.


    Yıkılıp yakılan kasabalar, yerle bir edilen kentler; tank ve top bombardımanına tutulan mahalleler, evler; kanlı çatışmalar ve katliamlarla göçe zorlananan binler… Türkiye toplumu, adeta (siyaset felsefecisi) Thomas Hobbes'un "doğal durum" tanımına uygun,"herkesin herkese düşman olduğu bir savaş" iklimine doğru hızla sürükleniyor.


    Böyle bir şiddet atmosferi içinde bir türlü geçmek bilmeyen bu soğuk kış günlerinde, Yüksel Aksu'nun bizi 1970'li yıllara, bir Ege kasabasında sıcak bir yaz mevsiminde yaşanmış bir Ramazan ritüeline davet etmesi oldukça anlamlı.


    Başka bir dünyanın ve başka bir hayatın mümkün, çünkü yaşanmış ve belki hala yaşanmakta olduğunu hatırlatması açısından anlamlı.


    Ve… Film Başlıyor


    Bir AVM sinema salonunda patlamış mısırlarımızı alıp koltuklarımıza yayılıyoruz. Uzun ve gürültülü bir reklamlar faslının ardından nihayet ışıklar kararıyor.


    Film, anlam veremediğimiz bir cezaevi sahnesiyle açılıyor.


    Siyasi mahkumlar açlık grevinde.


    Fonda, siyah-beyaz bir televizyon ekranında üzerine bayraktan bir elbise dikilmiş bir şarkıcı, 12 Eylül 1980 darbesinin ısmarlama şarkısı “Türke Türkten Başka Dost Yok”u icra ederken, Bobby Sands (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu IRA'nın cezaevindeyken milletvekili seçilip açlık grevinde ölen üyesi) misali saçı sakalı birbirine karışmış bir grevci mahkum sedyeyle taşınıyor ve çatlamış dudaklarıyla “gazoz, gazoz” diye sayıklıyor.


    Ne oluyor?


    Sonrasında, yönetmenin üst üste bindirdiği kasaba hayatı ve bu hayatın içinde ilkokuldan “hepsi pekiyi” karnesi ile mezun olup yaz tatiline başlayan çakır gözlü Adem’in hikayesi, bize bu kaotik açılışı unutturacak.


    Adem: Kemalist-modern öğretmeninin gözbebeği, anne ve babasının “büyük adam olacak” diye üzerinde titrediği, arkadaşlarının sevip gıptayla baktığı – ve tabii ki sınıfın en güzel (ve zengin) kızının da gönlünü çalmayı başarmış – bir güzel adem işte.


    Öğretmeni, anne-babası ve müstakbel sevgilisinden sonra hayatına başka “önemli ötekiler” ya da “ego-idealler” girdiğine hep birlikte tanık oluruz.


    İlk açlık grevi


    Önce, ustası Cibar Kemal: Adem, ilk açlık grevini, yaz tatilini yerel gazoz imalatçısı ve satıcısı Cibar Kemal’e çıraklık etme kararını verdiğinde yapar ve sonuç alır. Yaz sıcağında plajdaki turistlere ve akşam orucunu açtıktan sonra yazlık sinemada toplanan kasaba halkına gazoz satmaya çalışır ustasıyla birlikte.


    Cibar Kemal nezdinde orta sınıfların hile, fırsatçılık ve kaypaklık üzerine kurulu hayatları kadar, dayanışmanın ve dürüstlüğün önemi de Adem’in gözleri önüne serilecektir.



    Bu bağlamda, Aksu’nun bir stand-up komedyen olarak bilinen Cem Yılmaz’ın içindeki dramatik oyuncuyu çıkarıp bize sunmaktaki başarısına şapka çıkarıyoruz.


    Sonra Hasan: Ankara’da üniversite okuyan, kasabanın zengin ve muhafazakar ağasının solcu oğlu. Dönemin Dev-Genç hareketi içinde kasabanın okuyan gençlerini Halkevi çatısı altında örgütlemeye ve kasaba halkını sosyalist fikirleriyle etkilemeye çalışmaktadır.


    Hasan ve bir avuç arkadaşı bir gece duvarlara anti-faşist ve anti-kapitalist sloganlar yazmaya çıktıklarında Adem onlara gözcülük yapacak ve polis olay yerine geldiğinde devrimci ağabeylerini ele vermeyecektir.


    'Sosyalist' olma kararı


    Adem böylelikle “sosyalist” olur. Oysa ustası Cibar Kemal, “oğlum solcu olacaksan işte CHP, bunların aşırısı, komünisti falan bize uymaz” demiştir (ve bu o kadar gerçekçidir ki aynı yıllarda ve belki hala bu ülkede yaşayan her sol eğilimli genç, bu sözleri mutlaka bir büyüğünden işitmiştir ).


    Bu öğüde rağmen, tütün tarlasında ırgatlık yapmak zorunda olan yoksul bir ailenin oğlu olan Adem, Hasan ağabeyinin “aşırı” fikirleri içinde özdeşleşecek çok şey bulmuştur bile.


    Ve son olarak İmam: Türkiye sinemasının dev oyuncusu Macit Koper’in büyük bir tevazuyla canlandırdığı bu karakter, Adem’in hayatına tam bir süperego olarak girer.


    İmam güçlüdür; çünkü diğer “önemli ötekilerden” farklı olarak metafizik bir gücün bu dünyadaki temsilcisidir.


    İmam, Adem’in hafızasından hiç çıkmayacak iki şey söyler. Biri, İsmet Özel'n solculuktan İslamcılığa geçişinin manifestosu olan “Amentü” şiirinin ilk dizesidir: “İnsan eşref-i mahlukattır”. İkincisini az sonra aktaracağız.


    İkinci açlık grevi


    İşte bu özdeşleşme karmaşası içinde Adem’in ikinci “açlık grevi” başlar.


    İmam, anne-baba, usta, Hasan… bütün büyüklerinin itirazlarına rağmen Adem oruç tutmaya karar verir ve illegaliteye geçer: Orucu, onlara fark ettirmeden, gizli gizli tutmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü sınıfın en güzel kızı, oruç tuttuğunu söylemiştir ona.


    Sonuçta, plajdaki yarı çıplak turistler, ustasının oruç yediğini keşfetmek ve çok daha önemlisi, uğruna oruç tutmaya karar verdiği kızın aslında oruç tutmadığını öğrenmek; hepsinin üzerine de Ege’nin dayanılmaz sıcağı, açlık ve susuzluk nedeniyle halüsinasyonlar görmeye başlayan Adem’e yapacağını yapar:


    Niyet etmiş olmasına rağmen sözünde duramayıp iftar vaktinden önce birkaç şişe gazozu arka arkaya mideye yuvarlayarak büyük bir günaha girecektir.


    İşte bu bağlamda, İmam’dan öğrendiği ikinci ders öne çıkmaya başlar; arzuları, dürtüleri ve ihtiyaçları terbiye etme; inanç, pişmanlık ve kefaret:


    “Nefsine hakim olacaksın. Bir kez niyet ettiğinde eğer orucunu bozarsan 61 gün kefaret orucu tutacaksın”.


    Adem, her iki mesajı da ziyadesiyle ciddiye alacaktır. O, eşref-i mahlukat, yani yaratılmış varlıkların en şereflisidir ve o halde verdiği sözden dönerse kefaret ödeyecektir.


    On dakika ara


    Işıklar yanıyor, çok susadık. Ama çocukluğumuzun sinemalarındaki gibi gazoz ya da “alaska” ve “frigobuz” satıcıları yok etrafta.


    Yutkunup susuzluğumuzu bastırıyoruz. Yalnızca Aksu’nun yapıtına saygımızdan değil ve belki daha çok Cibar Kemal’in içimizde tetiklediği anti-emperyalist damara hürmeten yapıyoruz bunu.


    1970’lerin dünyasında, kahvehaneler, bakkallar, kafeler vb. bütün satış noktalarını ele geçirmekte olan Coca-Cola karşısında nefes almaya çalışan yerel gazoz imalatçısının hikayesiyle özdeşleştik çünkü…


    Bir kez daha yutkunuyoruz.


    Travma ve Tragedya


    “Edebi bir eserde siyaset, bir konserin ortasında patlayan tabanca gibi kaba ama göz ardı edemeyeceğimiz bir şeydir. Şimdi çok çirkin şeylerden söz edeceğiz.” (Stendhal).

    Travmatik dönüş anı, dışarıdan, Ankara’dan gelir. Muhtemelen derin devlet ve aşırı sağ ortaklığında gönderilen bir 'faşist tim', birden bire ortaya çıkar, silahlar patlar; Hasan kanlar içinde yere yığılır.


    Dile aktarılması mümkün olmayan bir travma anıdır bu. O ana kadar anlatının gerçekliğinden dışlanmış 1970’li yıllar Türkiye’sinin siyasal gerçeği (“kaba ama gözardı edemeyeceğimiz bir şey”), aniden ve bütün şiddetiyle dışarıdan içeriyi zorlar.


    Ramazanı bütün farklılıklarıyla harmonik ve karnavalesk bir ritüel olarak yaşadığına şahit olduğumuz o Ege kasabasında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak biçimde altüst olmuştur.


    Komedya buraya kadardır.


    Nitekim Hasan’ın tragedyası, on yıl sonra Adem’de tekrarlanacak ve askeri cuntanın cezaevi rejimine tam altmış bir gün ölüm orucuyla direnen devrimci Adem, kurumuş dudaklarıyla can verecektir.


    Kefaret ödenmiş, masumiyet korunmuştur. Adem (ya da insanlık) yürek parçalayan bir cenaze sahnesiyle bütün “önemli ötekilerinin” elleriyle toprağa verilir.


    Işıklar yanar gözyaşları saklanır


    Işıklar yandığında, bütün izleyenlerle birlikte gözyaşlarımızı saklama telaşı içinde gövdemizi dışarı atıyoruz. Kendimize geldiğimizde, önce siyasi eleştiriler çalınıyor kulağımıza.


    İslamcılara göre bu film, İslami değerleri kullanarak komünizm propagandası yapmakta; Ortodoks Marksistlere göre ise, sol değerlerin İslami muhafazakarlığa teslimiyetini vazetmektedir.


    Birbirinin muadili bu iki argümandan uzaklaşıp sakin kafayla birkaç noktaya değinmek en doğrusu olacak.


    Filmin orta yerinde yaşanan trajik dönüşün niteliğini saptamak için buraya kadar kurulan dünyanın birkaç temel özelliğini ele almak gerekiyor.


    'İnsan, özünde dayanışmacıdır'


    Bu film öncelikle, Hobbes’un “herkesin herkesle savaşı” tasviri karşısına Jean Jacques Rousseau’nun “doğal durum” tanımını getirerek içimizi serinletiyor; tıpkı Cibar Kemal’in gazozu gibi.


    Rousseau’ya göre, insan özünde rekabetçi değil dayanışmacıdır; medeniyet ve modernleşme, bu “doğal insanı” yozlaştırarak günümüzdeki herkesin bireysel çıkar ve kazanç peşinde koştuğu, herkesin herkesle savaşı noktasına getirmiştir.


    Bu çerçeveden bakıldığında, Aksu bizim bugünümüze bir “altın çağ” alternatifi sunmaktadır.


    Özellikle İslam’ın kendini topluma dayatmak yerine, içine sirayet ettiği topluma uyum sağlamak durumunda olduğu (dünya kupası finali için teravih namazı iptal edilmese de hızlı kılınır ve bunun karşılığında Cibar Kemal içkiyi bırakmaya söz verir) bugünden bakarak anlamamızın imkânsız olduğu başka bir dünyadır bu.


    Patronun oğlunun lüks arabasıyla üzerimize çamur sıçratmak yerine devrimci olup bizi babasına karşı isyana teşvik ettiği, hatta bu uğurda ölümü göze aldığı başka bir çağdır.


    Folk İslam, Siyasi İslam


    Mikhail Bakhtin’in (edebiyat ve dil kuramcısı) deyişiyle, sınıf ve statü farklarının göz ardı edilerek eşitlendiği Karnavalesk ruhtur bu “yitirilmiş cennete” egemen olan.


    On beş yıldır Türkiye’yi yönettiğini artan dozlarla hissettiğimiz siyasal İslamın, işte tam da bu Karnavalesk ruha karşı sistematik bir saldırı içinde olduğu iddia edilebilir.


    Bireylerin gündelik hayatına giderek daha fazla karışan muhafazakar otoriterlik, inançlı ile inançsız ya da dindar ile seküler arasındaki uçurumları derinleştiriyor.


    Aynı İslamcı iktidar, neo-liberal dünya ekonomisine entegre bir vahşi kapitalizmin ve rant ekonomisinin peygamberliğine soyunarak, zengin ile yoksul ayrımını da en şiddetli biçimde empoze etmektedir.


    Bu, 1970’lerin o Ege kasabasında yaşanan Ramazan pratiğiyle kıyaslandığında, anlaşılır ya da kabullenilebilir bir durum değildir.


    Folk İslam ile siyasallaşmış İslamcılık ya da devletleşmiş İslamcı rejim arasındaki farktır söz konusu olan. İslamcı çevrelerin filme yönelik rahatsızlıkları işte bu noktada anlaşılır hale gelecektir.


    Sonuçlar: Yüksel Aksu Sineması


    Yüksel Aksu, anlatmak istediği her şeyi, beyazperdede bize kelimesi kelimesine aktarmayı başarmış.


    Tornatore'nin Cinema Paradiso’su, Fellini’nin Amarcord’u gibi bir tatla bizi evlerimize uğurluyor. Ama, en önemlisi, Jameson’ın deyişiyle, bu ülkenin ulusal alegorisini gözlerimizin önüne seriyor.


    Bugünlerde kaybettiğimiz büyük yazar Umberto Eco, bize ağır felsefi ya da politik mesajlarla yüklü çok katmanlı metinlerin milyonlarca okura ulaşmasının yani hem best seller hem de zeka sahibi olmanın aynı anda mümkün hatta zorunlu olduğunu öğretmişti.


    İşte Aksu da bunu yapabilme becerisine sahip olduğunu gösteriyor. Bol metaforlu, ödüllü, fakat kıt gişeli “festival filmleri” yapmak yerine; yüzeyde basit, güldürmeyi ve ağlatmayı aynı derecede beceren, fakat derine indikçe kendini tekrar ve tekrar izleten katmanlı metinler kurmayı başarıyor.


    En önemlisi de, anlattığı hikayenin gerçekliği: Adem, Hasan ve Cibar Kemal ve dahi Ula halkı o kadar gerçek ve o kadar bizden ve hikayeleri o kadar sahici ki; bu samimiyet, naif, ortalama “müşteri” kadar Marksist, İslamcı ya da liberal bütün entelektüel izleyici ve yorumcu camiasını da içine çekiyor; sarıp sarmalıyor.


    Bir hikayeden başka ne bekleyebiliriz ki?


    (Bu yazı 26 Şubat 2016 tarihinde BBC Türkçe'de yayınlanmıştır)

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

    17 Mayıs 2025

    Lozan öncesine değil, dönebiliyorsak daha da öncesine dönelim

    16 Mayıs 2025

    Keşmir’de savaş: Pakistan neden ‘dost ve kardeş’?

    15 Mayıs 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Burak İmrek

    Gerilla’nın devletle bütünleşme örneği olarak Mujica ve Ortega

    Zeynel A. Göçer

    Tarihi bir dönemeç: PKK’nin feshi ve barışın kapısı

    Azad İzci

    Makine Bilinci ve Pozitivist Aklın Eleştirisi

    Tuncay Yılmaz

    PKK’nin Dönüşümü ve Stratejik İttifakın Yeni Eşiği

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Barış Yıldırım

    Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

    Ohannes Kılıçdağı

    Lozan öncesine değil, dönebiliyorsak daha da öncesine dönelim

    Zafer Yörük

    Keşmir’de savaş: Pakistan neden ‘dost ve kardeş’?

    Ercüment Akdeniz

    Erol Eğrek soruları

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    Emeğin Son Çaresi: Boykot Stratejisini Anlamak – Eric Dirnbach

    7 Nisan 2025

    Ankara Tabip Odası, TTB, KESK, TMMOB: Barışçıl protesto haklarına müdahaleye son verin

    28 Mart 2025

    DİSK ve KESK’ten adliye önünde açıklama

    26 Mart 2025
    KADIN

    Kadının İnsan Hakları Derneği, İstanbul Sözleşmesi’ni AİHM’e taşıdı

    3 Mayıs 2025

    DEM Parti Kadın Meclisi’nden Saadet Partisi’ne ziyaret

    14 Mart 2025

    Kadınlar Taksim’de yasağa rağmen yürüdü: Susmuyor, isyan ediyoruz

    8 Mart 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.