Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Aytunç Altay: Komünal geleneği yaşatmak, devrim olmaksızın bizi sosyalizme götüremez

    1 Aralık 2025

    İmralı Şam’daki kilidi açabilir mi?

    1 Aralık 2025

    Süreç nereye?

    1 Aralık 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      Süreç nereye?

      1 Aralık 2025

      Sermayenin manik düzenlemeleri: Bütçe ve asgari ücret

      1 Aralık 2025

      “Bir ülkenin vicdanıdır Tahir Elçi”

      29 Kasım 2025

      Fransa’da yeniden “gönüllü” askerlik; Almanya sırada

      28 Kasım 2025

      COP’un ötesinde Halklar Zirvesi Bildirgesi

      25 Kasım 2025
    • Seçtiklerimiz

      İmralı Şam’daki kilidi açabilir mi?

      1 Aralık 2025

      Son 1 yılda en az 1093 işçi zehirlendi​​​​​​​: İşçi zehirlenmelerinin ekonomi-politik arka planı

      29 Kasım 2025

      CHP ve DEM

      29 Kasım 2025

      Kırılgan bir geçiş alanında riskler ve olanaklar

      25 Kasım 2025

      Bahçeli ne demek istedi?

      20 Kasım 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Heval Sen Daha Özgürleşmedin mi?

      27 Kasım 2025

      “Umudumuz mücadelede, gücümüz dayanışmada”

      25 Kasım 2025

      Naci Görür: “Önemli olan kentleri depreme dirençli yapmaktır”

      12 Kasım 2025

      Kerem Yıldırım: “Kemalizm, Türkiye sosyalist hareketinde hâlâ bir engel”

      12 Kasım 2025

      Barış Karabıyık: ‘Temizlik’ diyenler önce kendi ellerine baksın

      11 Kasım 2025
    • Dosyalar
      • “Süreç” ve Sol
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Aytunç Altay: Komünal geleneği yaşatmak, devrim olmaksızın bizi sosyalizme götüremez

    Aytunç Altay: Komünal geleneği yaşatmak, devrim olmaksızın bizi sosyalizme götüremez

    HDK’nin düzenlediği Sosyalizm Yeniden konferansında konuşma yapan Komün Dergisi yazarı Aytunç Altay, komün geleneğine sahip çıkmanın önemli olduğunu belirtirken, sadece komünlerin kurulup yaygınlaşması yoluyla sömürüye son verilemeyeceğini ifade ederek “Merkezi siyasal iktidarın yıkılması ve devrim sorunu her zaman için temel çözümdür,” dedi.
    Siyasi Haber1 Aralık 2025
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Halkların Demokratik Kongresi’nin 8-9 Kasım’da İstanbul’da düzenlediği “Sosyalizm Yeniden” konferansı çerçevesinde yapılan “Tarihsel Perspektif: Komün ve Sınıf” başlıklı panelinde konuşan Komün Dergisi yazarı Aytunç Altay, komün geleneğini yaşatmanın ve güçlendirmenin önemini vurgularken, bir devrimle devlet yıkılıp özel mülkiyete son verilmeksizin, salt komünlerin yaygınlaşması ve güçlenmesiyle sosyalizme ulaşılamayacağını söyledi.

    Aytunç Altay, konuşmasında şunları söyledi: “Ele almak istediğim tez şu: ’Tarih, sınıf mücadeleleri tarihi değil, komünle devlet arasındaki bir mücadele tarihidir.’ Bu önemli bir tezdir. Bu tezden yola çıkılarak, “Barış ve Demokratik Toplum” bildirgesinde şöyle bir gelecek öngörüsünde bulunuluyor: Tarihin derinliklerinden gelen komün geleneğini canlandırarak, hayata geçirerek, her tarafta ve özellikle günümüzde belediyeler üzerinde gerçekleştirerek; devletle çatışmadan, onunla didişerek ama onu yıkmadan; karşılıklı bir uzlaşma ve didişme içerisinde, giderek artan bir demokratikleşme süreci öngörülüyor. Burada devrim fikri; yani siyasal iktidarı politik bir devrimle ortadan kaldırma ve emekçilerin iktidarı üzerinden bir gelecek toplumu inşa etme projesi yok. Bu, Kürt Özgürlük Hareketi’nin daha önce savunduklarını da dikkate aldığımızda bizce çok önemli, en ciddi dönüşümdür.”

    Komün geleneğini sınıfsal bir perspektiften değerlendiren Altay, şöyle konuştu: “Komünal geleneklerimizi yaşatmak sorunu çözmeye yetmez. Şehirlerde, belediyelerde dayanışmacı, sosyalizan ilişkileri hakim kılmaya çalışmak yetmez; çünkü merkezi iktidar her an bunları ortadan kaldırabilir, elimizden alabilir ki zaten alıyor, görüyoruz. Dolayısıyla merkezi siyasal iktidarın yıkılması ve devrim sorunu her zaman için temel çözümdür.”

    Komün Dergisi yazarı Aytunç Altay’ın “Sosyalizm Yeniden” konferansında yaptığı konuşmanın tamamını sunuyoruz:

    Şimdi ben, Paris Komünü veya sosyalizm deneyimlerindeki siyasal iktidar ilişkilerinden ziyade başka bir konu üzerinde durmak istiyorum. Başlığımız “Komün ve Sınıf” idi. Bu başlık vesilesiyle, açılışta da ifade edildiği gibi “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının arkasındaki sınıf konusundaki görüşlere değinmek istiyorum.

    Kürt Özgürlük Hareketi, önemli bir stratejik dönüşüm gerçekleştirdi. Bu stratejik dönüşümün öncesinde de biz hareketi yapı olarak tümüyle, her biçimde destekledik. Bundan sonra da, stratejik dönüşüm ihtiyacı hasıl olduğunda, yeni dönemde de her şekilde destekleriz. Ancak bunun arkasında yer alan birtakım teorik görüşler var ve bunlarla ilgili eleştirel yaklaşımlarımız mevcut. Bunlardan birisi zaten başlıkta ifadesini bulan “komün ve sınıf” konusudur. Biz bir yoldaşlar topluluğuyuz ve meseleleri böyle görüyoruz. Dolayısıyla devrimci ve açık bir tartışma içinde olmamız, birbirimizi anlamamız lazım.

    Ele almak istediğim tez şu: “Tarih, sınıf mücadeleleri tarihi değil, komünle devlet arasındaki bir mücadele tarihidir.” Bu önemli bir tezdir. Bu tezden yola çıkılarak, “Barış ve Demokratik Toplum” bildirgesinde şöyle bir gelecek öngörüsünde bulunuluyor: Tarihin derinliklerinden gelen komün geleneğini canlandırarak, hayata geçirerek, her tarafta ve özellikle günümüzde belediyeler üzerinde gerçekleştirerek; devletle çatışmadan, onunla didişerek ama onu yıkmadan; karşılıklı bir uzlaşma ve didişme içerisinde, giderek artan bir demokratikleşme süreci öngörülüyor. Burada devrim fikri; yani siyasal iktidarı politik bir devrimle ortadan kaldırma ve emekçilerin iktidarı üzerinden bir gelecek toplumu inşa etme projesi yok. Bu, Kürt Özgürlük Hareketi’nin daha önce savunduklarını da dikkate aldığımızda bizce çok önemli, en ciddi dönüşümdür.

    Bunun yanı sıra komünden çıkışla ilgili görüşler yer alıyor. Biz şu tespiti çok doğru buluyoruz: “Komün hepimizin kök hücresidir, toplumun kök hücresidir.” Öcalan bu tespiti yapıyor ve bu çok değerlidir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Toplum ne kadar komünden çıksa, uzaklaşsa, sınıflaşsa, devletleşse ve egemenlik ilişkileri içerisine girse; aradan bin yıllar geçse bile komünün kök hücresinden gelen genler toplumda her halükarda yaşıyor. Ahlaki düzeyde yaşıyor, insan ilişkilerinde yaşıyor. “Barış ve Demokratik Toplum” tezinde, buradan yola çıkarak; bu ilişkileri toplumun tümüne hakim kılma, kapitalizm altında giderek geliştirme, komünler kurma, bunları çoğaltma, bunlar arasında konfederal veya farklı tarzda ilişkiler kurma ve bu şekilde kapitalizm altında bir demokratik toplum veya sosyalizm yaratma projesi var.

    Komün geleneğinin son derece önemli, neredeyse hepimizin genlerine işlemiş bir gelenek olduğunu ve ahlaki düzeyini kabul etmekle beraber; bunun biraz ütopyacı ve idealist bir görüş olduğunu söyleyebiliriz.

    Tarihte komünün ciddi bir rolü olduğu tartışmasızdır. Türkiye’de bu konuda en ciddi araştırmaları yapan ve tez geliştiren bir devrimci önderimiz var: Dr. Hikmet Kıvılcımlı. Doktor’un görüşlerini birçok yanıyla eleştirebiliriz, bizim de eleştirdiğimiz pek çok yanı var. Ama Doktor’un çok temel bir görüşü vardır. Soru şudur: Kapitalizm öncesi pre-kapitalist toplumlarda sınıf mücadelesi ve sınıflar vardı. Ancak buna rağmen neden ezilen sınıflar, egemen sınıfları devirip iktidarı alamadılar ve kendi düzenlerini kuramadılar? Dr. Kıvılcımlı bu soruya, esas olarak Ortadoğu medeniyetleri üzerinden bir cevap arıyor.

    Vardığı sonuç, “Tarih Tezi” olarak ifade ettiği görüşün özü şudur: Sümerlerden başlayarak, M.Ö. 4500-5000’lere kadar giden şehir devletlerinden itibaren; sınıflı, egemenlikçi, geniş merkezi imparatorluklar hakim olmakla beraber, bu ilişkilerin içerisinde yaşayan toplumlarda esaslı bir sınıf rahatsızlığı ve sınıf mücadelesi mevcuttu. Tarihte bilinen bilinmeyen isyanlar, rahatsızlıklar olmakla beraber; Ortadoğu’da ezilen köylülüğün bir türlü egemenleri deviremediğini görüyoruz. Bu sınıf mücadelesinin, egemenlerle olan çatışmanın bir noktada toplumu çürüttüğünü ve o medeniyeti çöskün bir medeniyet haline getirdiğini görüyoruz.

    Marx’ın bir yerde ifade ettiği gibi; sınıf mücadelesinde ezen sınıflarla ezilen sınıflardan birisi galip gelemediğinde, bu mücadele sonucunda toplum tümden çökebilir. Aslında toplum çökmez. Toplum niye çöksün? Olan şey şudur: Çökme aşamasına gelen, bir türlü çözüme ulaşamayan çelişkiler içinde kıvranan bir topluma dışarıdan bir komün müdahalesi gerçekleşir. Dr. Kıvılcımlı buna “barbarların müdahalesi” der. Barbarlık derken tabii vahşi gibi bir şey anlamayalım. Morgan’ın o ünlü “Eski Toplum” kitabında tarihi analiz ederken ifade ettiği Vahşet Çağı, Barbarlık Çağı ve Uygarlık Çağı dönemleri vardır. Bu Barbarlık Çağı, İlkel Komünal Toplum’un ilk, orta ve son dönemleridir.

    Bir taraftan avcılık ve toplayıcılık aşılmıştır, tarım ve hayvancılık başlamıştır. Bu tarım ve hayvancılık ciddi bir iş bölümüdür. Hem tarım aleti olarak sabanın erkeğin kullanımına ihtiyaç göstermesi, hem de çobanlığın erkek tarafından yapılmak zorunda olması nedeniyle erkeğin toplumdaki, komündeki etkisi artar. Yani daha sınıf ayrımı çıkmadan erkeğin egemenliği başlar. Özel mülkiyetle erkeğin egemenliği birlikte başlar.

    Bunu, bahsettiğimiz deklarasyonun arka planındaki görüşlerle tam bağdaştırmak kolay değil. Orada hatırlarsanız şöyle denir: Avcılıktan dolayı pusuculuk ve kurnazlık yeteneği gelişmiş olan “erkek kulübü” veya “erkek çetesi”, bir şekilde gelir; komünün mülkiyeti olan ve ana kadınların kontrolündeki komün mülkiyetine zorla el koyar, hatta kadınları öldürür. “Kastik katil” kavramını oradan çıkartarak günümüze kadar getiriyorlar. Böyle olaylar tarihte olmuş olabilir, bunları asla reddedemeyiz, bilemeyiz. Ancak, durumu üretici güçlerdeki gelişmeyle izah etmek çok daha doğru ve mantıklıdır. Bazı aletlerin ve sabanın ortaya çıkması, tarımın erkek tarafından yapılmak zorunda olması, keza hayvancılığın ayrışması ve çobanlığın erkek tarafından yapılması erkeği toplumda egemen kılar. Peşinden kadın erkeğin mülkiyeti haline gelir; tıpkı kendi ürettikleri ürünlerin erkeğin bireysel mülkiyeti haline gelmesi gibi.

    Tabii bu süreç aşamalarla yaşanıyor. Mesela “orta barbarlık” denilen aşama, ataerkil göçebe komünler aşamasıdır. Ataerkil göçebe komünlerde hayvancılık esastır ve buralarda mülkiyet bütün erkeklerindir, ortaktır. Ama kadın her şeye rağmen ezilendir. Bu evreyi yaşayan barbar toplumların, Akkadlar olarak ifade ettiğimiz Sümerlere saldırısı ve Sümerlerin iktidarını ele geçirmesiyle beraber Sargon denilen ünlü komutanla iktidarı aldıklarını görürüz. Aslında olan şey, üretici güçler bakımından geri aşamadaki bir barbar toplumun, bir medeniyeti ele geçirmesidir. Medeniyet çok daha ileri ilişkilere sahiptir ve yönetmekte zorluk çekeceği çok açıktır. Fethettiği medeniyetin kalıbına girer; dilini, dinini, yönetim tarzını benimser ve bu komünal topluluk hızla, yozlaşarak sınıflaşır. Akkadlar budur.

    Birkaç yüzyıl sürer, arkasından Amoriler, Gutiler, Kassitler denilen başka barbarlar gelir. Akkadların kendi iç sınıf mücadelesi bir türlü sonuca ulaşamadığında ve devleti zayıflattığında, dışarıdan gelir, Akkadları yıkar ve Babil İmparatorluğu’nu kurarlar. Babilliler de sonuçta Akkadları yıkan eski barbarlardır, komünal ilişkilere sahip güçlerdir. Bunlar da hızla medenileşir ve kendileri sınıflaşırlar.

    Bütün bu süreçte şu yaşanır: Bir medeniyet çöküp başka bir medeniyet doğarken, aslında birbirinin tekrarı gibi gelişen bir süreç görürüz. Aynı sulama işlemlerini aynı devletin yaptığı, toplumun büyük çoğunluğunun devlet kölesi gibi çalıştığı, toprakta özel mülkiyetin olmadığı, mülkiyetin hepsinin hükümdarların ve devletin elinde olduğu bir süreç. Özel zenginleşmeye devlet çok müsaade etmez; sadece “tefeci bezirganlık” (Doktor’un tabiriyle) planında bir zenginleşme olur ama onların bile kellesi devlet tarafından her an uçurulabilir. Her medeniyet bu şekilde birbirini tekrar eder.

    Elbette olan şey şudur: Çökmekte olan toplumdaki ezilen sınıfların tahammülsüzlüğü, dışarıdan gelen barbarlar tarafından bir şekilde sonuca ulaştırılır. Dışarıdan gelen barbarlar devleti yıkıp ele geçirdikleri zaman, ezilen sınıflar tarafından alkışlanırlar; büyük bir kurtuluş olarak görülürler. Tıpkı Roma İmparatorluğu’ndaki kölelerin, Roma’yı yıkan Gotları bir kurtuluş gibi görmesi gibidir. Ama yıkan Gotlar ne olur? Roma’yı yıkarlar ama kendileri hızla asimile olurlar. Aradan iki yüzyıl geçmeden Hristiyan olurlar. Vatikan onları imparator haline getirir. Roma-Cermen İmparatorluğu adıyla Roma İmparatorluğu devam eder. Engels buna “fethedenlerin fethedilmesi” der. Fethetmişlerdir ama kendileri Roma medeniyetinin bütün kalıbına, kılığına girmişlerdir.

    Ortadoğu medeniyetleri de budur. Babilliler gider, Asurlar gelir. Onları Persler yıkar. Persler de başka bir komünal barbar göçebe topluluktur. Yıktıkları toplumun kalıbına girerler ama her seferinde ezilen, sömürülen sınıflar tarafından memnuniyetle karşılanırlar. Çünkü bu barbar akınları birazcık demokratik, özgürlükçü bir hava getirir. Dr. Kıvılcımlı buna “barbar aşısı” der. Çökmekte olan medeniyete bir barbar aşısı yapılır, devam eder gider. Sümerlerden Perslerin sonuna, Büyük İskender’in fetihlerine kadar bu süreç böyle devam eder. Hatta birçok batılı yazara göre bu süreç Abbasilere kadar devam eder. Tabii buradan kapitalizm çıkmaz, özel sermaye birikimi çıkmaz; başka çeşit bir tefeci-bezirgan sermaye birikimi oluşur.

    Demek istediğim şu: Kapitalizm öncesi süreçlerde barbar-komünal ilişkilerin tarihi ilerletici bir rolü kesinlikle vardır. Ama ne kadar ilerletici? Toplu kölelik düzeninden kapitalizme geçirecek kadar bir ilerlemeyi burada görmüyoruz.

    Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın “İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş: İngiltere” diye bir kitabı vardır. Bu kitapta; İngiltere’de kapitalizmin gelişiminde Roma’nın köleciliğine ve Fransız işgali ile gelen feodalizme karşı, Angıl ve Sakson kuzeyli kabilelerin, Viking kökenli kabilelerin, yani barbar komünal geleneklerin ne kadar direndiğini anlatır. O direnişin sonuçta kapitalizmin gelişimine hizmet ettiğini belirtir. Fakat kitabın sonunda önemli bir uyarıda bulunur: “Tarihte bu komünlerin önemli bir rolü olmuştur. Biz burada konuyu biraz abarttık ama bunu tarihteki unutulmuş bir tarih zembereğine parmak basmak için yaptık. Günümüzde kapitalizme geldiğimizde artık modern sınıflar vardır. Eskiden modern sınıfların olmadığı ortamda, modern sınıfların yapacağı dönüşümü bu komünal/barbar gelenekler yerine getirmişti. Ancak kapitalizm çağında artık vekilin işi biter, çünkü asil sahneye çıkmıştır.” Bu da proletaryadır.

    Proletarya çağında, toplumsal dönüşümün ve değişimin önderi işçi sınıfıdır. Barbar gelenekler (Kızılbaşlık, Ezidilik veya birtakım dağ toplulukları olarak) hala çok önemlidir. Ama bunlar tarihin ana itici gücü değil, işçi sınıfının müttefiki olarak rol oynarlar ve oynayacaklardır.

    Buradan varmak istediğim sonuç şudur: Komün geleneği tartışmasız; ahlakıyla, cesaretiyle, girişimciliğiyle, savaş yoldaşlığıyla “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” ilkesiyle insanın temel özelliklerindendir. Bu ahlak, hiçbir sınıflı toplumda resmen reddedilmez. Hiçbir resmi ideoloji “yalancılık iyidir, sömürmek iyidir” demez ama alttan alta bunu hep oyar. İşin bu kısmı doğru. Ancak, bu komün geleneği günümüzde en başta ezilen sınıflarda ve bahsettiğim komünal ilişkilerin halen yaşadığı topluluklarda vardır. Günümüzde sosyalizm mücadelesinde emekçilerin en temel müttefiki bu güçler olmalıdır.

    Ne var ki bu süreç, komünal geleneği yaşatmak ve güçlendirmek; devleti yıkmaksızın bizi sosyalizme götüremez. Egemen sınıfların politik iktidarının yıkılması ve emekçilerin siyasal ve ekonomik çıkarlarını temsil eden bir başka sınıf iktidarının kurulması zorunludur. Bu olmaksızın özel mülkiyet düzeninden çıkamayız. Geçmişte köleciliğin içinden feodalizm, feodalizmin içinden kapitalizm çok doğal olarak doğabilmiştir; çünkü hepsi özel mülkiyetçi düzenlerdir. Ama kapitalizmin içinden, bu özel mülkiyet düzeninin içinden; o özel mülkiyet emekçi sınıfların zoruyla ellerinden alınıp topluma mal edilmedikçe, ne yazık ki sosyalizme geçiş mümkün değildir.

    Dolayısıyla komünal geleneklerimizi yaşatmak sorunu çözmeye yetmez. Şehirlerde, belediyelerde dayanışmacı, sosyalizan ilişkileri hakim kılmaya çalışmak yetmez; çünkü merkezi iktidar her an bunları ortadan kaldırabilir, elimizden alabilir ki zaten alıyor, görüyoruz. Dolayısıyla merkezi siyasal iktidarın yıkılması ve devrim sorunu her zaman için temel çözümdür.

    Son olarak şunu söyleyebilirim: Manifesto’nun arkasında bu tür bazı teorik görüşler olduğu için bizim bu görüşlere itirazımız var. Bunları açık yüreklilikle, yoldaşça tartışabiliriz. Bu kadar, teşekkür ediyorum.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    PSAKD Malatya Şubesi: “Suriye’de Alevilere yönelik sistematik saldırılar durdurulmalı”

    1 Aralık 2025

    2026 bütçesi: Diyanet’e 174 milyar, MİT’e 39,5 milyar lira

    1 Aralık 2025

    DEM Parti Engelliler Komisyonu: “Masalsı kutlamalara değil, onurlu bir yaşam mücadelesine ihtiyacımız var

    1 Aralık 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Muhsin Dalfidan

    Süreç nereye?

    Volkan Yaraşır

    Sermayenin manik düzenlemeleri: Bütçe ve asgari ücret

    Elif Gamze Bozo

    “Bir ülkenin vicdanıdır Tahir Elçi”

    Ercan Jan Aktaş

    Fransa’da yeniden “gönüllü” askerlik; Almanya sırada

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Fehim Taştekin

    İmralı Şam’daki kilidi açabilir mi?

    Kansu Yıldırım

    Son 1 yılda en az 1093 işçi zehirlendi​​​​​​​: İşçi zehirlenmelerinin ekonomi-politik arka planı

    Bahadır Altan

    CHP ve DEM

    Ertuğrul Kürkçü

    Kırılgan bir geçiş alanında riskler ve olanaklar

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    Asgari ücret maratonu işçisiz başlıyor: Sendikalar masadan çekildi, DİSK “2026 daha ağır olacak” uyarısı yaptı

    30 Kasım 2025

    MESS tüm fabrikalarda protesto ediliyor

    29 Kasım 2025

    MESS Grup TİS görüşmelerinin 4. toplantısı yapıldı: Patronlar hak gaspı peşinde

    27 Kasım 2025
    KADIN

    Türkiye’nin dört bir yanında 25 Kasım: Kadınlar 7 yıl sonra yeniden İstiklal’de

    25 Kasım 2025

    Taksim’de 25 Kasım eylemi için kadınlar toplanıyor

    25 Kasım 2025

    DSÖ: Dünyada kadınların yaklaşık üçte biri fiziksel ya da cinsel şiddete uğruyor

    24 Kasım 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.