Gazze yönetiminin uluslararası bir kurula bırakılmasını ve Barış Kurulu adındaki bu organa bağlı olarak bir Uluslararası İstikrar Gücü görevlendirilmesini içeren 2803 sayılı karar tasarısı 17 Kasım’da BM Güvenlik Konseyi tarafından kabul edildi. Trump’ın 29 Eylül tarihli “Gazze Çatışmasını Sona Erdirmeye Yönelik Kapsamlı Plan”ı ve 13 Ekim tarihli “Kalıcı Barış ve Refah Bildirisi”yle ABD, Katar, Mısır ve Türkiye’nin ateşkes sürecinde oynadıkları “yapıcı rol”e atıfta bulunulan karara Güvenlik Konseyi üyesi 15 ülkeden 13’ü (Cezayir, Danimarka, Guyana, Güney Kore, Pakistan, Panama, Sierra Leone, Slovenya, Somali, Yunanistan, tasarıyı hazırlayan ABD, daimi üyelerden Britanya ve Fransa) kabul oyu verdi, daimi üyelerden Rusya ve Çin çekimser kaldı.
Kararda Barış Kurulu “Kapsamlı Plan”a uygun olarak ve “ilgili uluslararası hukuk ilkeleriyle uyumlu bir şekilde Gazze’nin yeniden inşasına yönelik çerçeveyi çizecek ve finansmanı koordine edecek uluslararası tüzel kişiliğe sahip bir geçiş yönetimi” olarak tanımlanıyor. Yürütme gücü olan operasyonel birimler kurma yetkisi de verilen Barış Kurulu’nun ve kararla yetkili kılınan sivil ve güvenlik güçlerinin görev süresi 8. maddeye göre Güvenlik Konseyi kararlarına bağlı olmak kaydıyla 31 Aralık 2027’de dolacak. Kararın 2. maddesindeyse Kurul’un görevini “Filistin Ulusal Otoritesi, Başkan Trump’ın 2020 barış planı ve Suudi-Fransız önerisi gibi çeşitli önerilerde ana çizgileri belirtilen reform programını doyurucu düzeyde hayata geçirerek Gazze üzerinde fiilen ve güvenli olarak denetimini yeniden sağlayıncaya kadar” sürdürmesi öngörülüyor.
“Mısır ve İsrail ile yakın istişare içinde” Uluslararası İstikrar Gücü
Barış Kurulu’na, işbirliği yaptığı devletlerle birlikte, “Mısır Arap Cumhuriyeti ve İsrail Devleti ile yakın istişare içinde, katılımcı devletlerin kuvvetlerinden oluşacak” geçici bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) kurma yetkisi de tanınıyor. İstikrar Gücü’nün görevleri arasında “eğitimli ve seçilmiş bir Filistin polis gücünü desteklemek” ve “devlet dışı silahlı örgütleri kalıcı olarak silahsızlandırmak” da yer alıyor. (Hamas 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını kabul ederken tüm Filistin örgütlerinin de görüşünü alarak silahların ancak Filistin halkının iradesini temsil eden bir yönetim oluşturulduğunda teslim edileceğini açıklamıştı.)
Güvenlik Konseyi kararında Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı ve Filistin devletinin kurulmasına bir tek yerde atıfta bulunuluyor ve bu yönde “güvenilir bir yol geliştirme” koşullarının, Filistin Ulusal Otoritesi’nin reform programının uygulanmasının ve “Gazze’nin yeniden inşa sürecinde kaydedilen ilerlemenin ardından” oluşabileceği söyleniyor.
Kabul edenlerin eleştirileri
Kabul oyu veren ülkelerden Güvenlik Konseyi’nin tek Arap üyesi Cezayir’in BM Temsilcisi Amar Bencama, Trump’a “Gazze’deki çatışmanın sona erdirilmesi için bizzat gösterdiği çabadan ötürü” teşekkür etmekle birlikte Filistinlilerin devlet özlemine değinerek “Ortadoğuda gerçek barışa adalet olmadan, onlarca yıldır kendi bağımsız devletlerini bekleyen Filistinliler için adalet olmadan ulaşılamaz” dedi.
Farnaz Fassihi’nin New York Times’ta yayınlanan haberinde Güvenlik Konseyi’nin Fransa, Guyana, Pakistan, Slovenya ve Somali gibi diğer üyelerinin de Filistin devleti konusunda daha açık bir dil kullanılmamasından hoşnutsuz olduğu, ama “yakalanan siyasi ânı güçlendirmek, şiddetin yeniden başlamasını önlemek ve çok ihtiyaç duyulan insani yardımın Şerit’e akmasına olanak sağlamak için teklifi destekledikleri” belirtiliyor. Fassihi’nin bildirdiğine göre bu ülkeler Gazze’nin toprak bütünlüğünün korunması ve kalıcı barışın iki devletli çözüm temelinde kurulması gerektiği üstünde duruyor.
Filistin örgütlerinin çabalarına rağmen veto yetkilerini kullanmayarak oylamada çekimser kalan Rusya ve Çin’in BM temsilcileri kararın kabulünden sonra eleştirilerini dile getirdi. Çin’in BM Daimi Temsilcisi Fu Cong kararın “birçok açıdan eksik ve son derece endişe verici” olduğunu belirterek “Karar taslağı, Gazze için savaş sonrası yönetim düzenlemelerini özetliyor, ancak Filistin bu taslakta neredeyse hiç görünmüyor ve Filistin’in egemenliği ve mülkiyeti tam olarak yansıtılmıyor” dedi.
Rusya: “Ramallah’ın ve Müslüman ülkelerin tutumunu gözettik”
Kararı Güvenlik Konseyi için düzey kaybı olarak niteleyen Rusya Daimi Temsilcisi Vasiliy Nebenzia, hukuki konularla ilgili “temel unsurların” dikkate alınmadığını, “Filistinlilerin kendi görüşlerinin dikkate almayan” kararın “sömürge uygulamalarını, Milletler Cemiyeti’ni ve İngiliz Filistin Mandasını anımsattığını” savundu. Nebenzia, Gazze Şeridi’nde yeniden kan dökülmemesi için “Ramallah’ın ve Amerikan tasarısını destekleyen birçok Arap ve Müslüman ülkenin tutumunu gözeterek” kendi tasarılarını sunmaktan ya da kararı Birleşmiş Milletler müktesebatıyla uyumlu hale getirecek değişiklik önerilerinden kaçındıklarını söyledi.
Ramallah merkezli Filistin Yönetimi, direniş örgütlerinin tersine, Güvenlik Konseyi kararını “Gazze’de kalıcı ve kapsamlı bir ateşkes sağlanması, insani yardımın engellenmeksizin ulaştırılması, ve Filistin halkının kendi kaderini tayin ve kendi devletini kurma hakkı”na onay verilmesi olarak yorumladı ve “kararın Gazze Şeridi’ndeki, Batı Şeria’daki ve Doğu Kudüs’teki halkımızın çektiği acıya son verecek şekilde uygulanmasını sağlamak için” gerek Trump yönetimi gerek BM ile “işbirliğine tamamen hazır” olduğunu bildirdi.
Asker göndermek isteyenler destekledi
New York Times’a göre Gazze’ye asker göndermeleri söz konusu olan ama askerlerinin çatışmalara girmesi olasılığından kaygılanan Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Mısır gibi ülkeler, hem Arap kamuoyunda hem kendi halkları gözünde işgalci olarak görülmemek için Güvenlik Konseyi kararı alınmasını istedi. New York Timese yazarı Farnaz Fassihi Trump’ın planı Güvenlik Konseyi’ne götürmesinde bu etkenin de rol oynadığını ileri sürüyor.
Karar tasarısının BM Güvenlik Konseyi’nde görüşülmesinden önce Türkiye’nin de içlerinde bulunduğu 9 ülkenin BM daimi temsilcileri ortak bir açıklamayla tasarıyı desteklediklerini bildirmişti. Türkiye, ABD, Katar, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Endonezya, Pakistan ve Ürdün adına yapılan açıklamada “Planın sadece İsrailliler ve Filistinliler arasında değil, tüm bölge için barış ve istikrara giden uygulanabilir bir yol sunduğunu vurgulamak istiyoruz” deniyordu.
Filistin örgütleri: “İnsani yardım yabancı idarenin kontrolünde şantaj aracına dönüştürülmemeli”
Oylama öncesinde Filistin Yönetimi 9 ülkenin açıklamasını memnuniyetle karşıladığını ve “toprağı, halkı ve kurumlarıyla Gazze Şeridi’nin tüm sorumluluğunu üstlenmeye hazır” olduğu”nu duyururken FHKC, Hamas ve İslami Cihad’ın da içlerinde olduğu farklı kanatlardan Filistin örgütleri ortak bir açıklamayla karar tasarısının “Gazze’nin idaresini ve yeniden inşasını geniş yetkilerle donatılmış uluslarüstü bir kuruma devrederek Filistinlilerin kendi işlerini yönetme hakkını ellerinden aldığını, Filistin ulusal karar alma sürecine dış müdahaleye yol açtığını” belirtti ve “insani yardımın yabancı idarenin kontrolündeki bir baskı ve şantaj aracına dönüştürülmemesi” uyarısında bulundu. Ortak açıklamada, “kurulması halinde herhangi bir uluslararası gücün Birleşmiş Milletler’in yetkisi ve doğrudan denetimine tamamen tabi olması ve işgalciyi dahil etmeden veya ona herhangi bir yetki veya saha koordinasyonu vermeden, yalnızca Filistin kurumlarıyla eşgüdümlü olarak çalışması, görevlerininse bir güvenlik otoritesi veya uluslarüstü idareye dönüşmeden, sivilleri korumak, yardım akışını sağlamak ve güçleri ayırmakla sınırlı” kalması gerektiği vurgulandı.
Filistin Eylem Komitesi: “Türkiye’nin desteği yeni bir kara leke”
BDS Türkiye’nin ve birçok siyasal kurumun, sendikalar, meslek örgütleri ve Filistin’le dayanışma platformlarının oluşturduğu Filistin Eylem Komitesi de Türkiye’nin kararı destekleyen ülkeler arasında yer alması üzerine yayınladığı açıklamada kararın içeriğinin “Filistin direnişinin silahsızlandırılması, Siyonizmin ve emperyalizmin istekleri doğrultusunda Gazze’de egemenliğin Filistinlilere değil sömürge yönetimi niteliğinde bir uluslararası heyete verilmesi” olduğunu belirterek “bu kararı desteklemek, Türkiye’nin soykırım süreci boyunca işgal devletine sağladığı lojistik desteğine benzer yeni bir kara lekeye imza atması anlamına gelmektedir” dedi.
FHKC: “Arabulucular ve garantörler kararın istismar edilmemesi için acil önlemler almalı”
Filistin örgütleri oylamadan sonra da ayrı ayrı ve ortak bildirilerle kararı kınadı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi “kategorik olarak reddettiği” kararı, “işgali yeni bir biçimde yeniden üreten, Filistinlilerin rolünü marjinalleştiren ve Birleşmiş Milletler’in otoritesini elinden alan geçici ve egemen yetkilerle donatılmış sözde ‘Barış Konseyi’ aracılığıyla vesayet dayatma girişimi” olarak niteledi. Kararın “bu haliyle ve bağlayıcı garantiler olmadan yürürlüğe konmasının işgale yeni yollarla saldırılarını sürdürmesi için bir bahane sağlayacağı” uyarısında bulunan FHKC arabulucular ile garantörleri, “kararın istismar edilmesini ve halkımızın kurtuluş ve kendi kaderini tayin etme haklarının çiğnenmesini önlemek için acil önlemler almaya” çağırdı.
Hamas: “Soykırımla ulaşamadıkları hedeflere ulaşmak için…”
Hamas tarafından yapılan açıklamada Filistin halkının “özellikle de iki yıl boyunca tüm dünyanın gözü önünde terörist işgalcilerin işlediği acımasız soykırım savaşına ve eşi görülmemiş suçlara maruz kalan Gazze Şeridi’ndeki siyasi ve insani taleplerini ve haklarını” karşılamadığı belirtilen Güvenlik Konseyi kararıyla “işgalin acımasız soykırım yoluyla başaramadığı hedeflerine ulaşmak için bir mekanizma” dayatıldığı vurgulandı.
İslami Cihad’ın yayınladığı bildiride de “insani yardım, mağdurlara destek ve kuşatma altındaki Gazze Şeridi’ne geçişlerin açılması” gibi “insani görevlerin siyasi baskı veya şantaj aracı olarak kullanılması” kınandı ve “Hukuksuz kuşatmanın kaldırılması ve Gazze Şeridi’nin işgal altındaki topraklara yeniden bağlanması ihtiyacını da görmezden gelen bu karar, imzalayanların, Filistin coğrafyasını parçalamayı amaçlayan işgalci oluşumun ilhak ve yerinden etme gündemine hizmet eden bir anlayışı benimsediğini göstermektedir” dendi.
Üç örgüt de işgal olduğu sürece direnişin meşru bir hak olduğunu vurgulayarak silahsızlanmayla ilgili hükümleri reddettiklerini açıkladı. Tüm Filistin örgütlerin ortak bildirisinde de “halkımızın yok edilmesine yönelik bir uluslararası vesayet ve suç ortaklığı aracı” olarak nitelenen Güvenlik Konseyi kararının reddedildiği bildirildi ve “Uluslararası gücü işgalle eşgüdümlü bir güvenlik aygıtına dönüştürmek, uluslararası koruma kavramının özünü boşaltmaktır” dendi.
Craig Mokhiber: “Birleşmiş Milletler için utanç günü”
2023 Ekim’inde Birleşmiş Milletler’i soykırım karşısında eylemsiz kalmakla suçlayarak ayrılıncaya kadar BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Bürosu’nu yöneten Craig Mokhiber, Güvenlik Konseyi kararının alındığı 17 Kasım’ı “Birleşmiş Milletler için utanç günü” olarak niteledi. Mokhiber Twitter paylaşımında “Bir tek Güvenlik Konseyi üyesinde bile ABD-İsrail’in sömürgeci saldırısına karşı oy kullanacak kadar cesaret, ilke ya da uluslararası hukuka saygı yoktu. Bu öneri Filistin sivil toplumu ve siyasi gruplarıyla her yerdeki insan hakları ve uluslararası hukuk savunucuları tarafından reddedilmiştir” dedi.
Albanese: “Oy veren ülkeler kararı uluslararası hukukla tutarlı biçimde yorumlamalı”
Birleşmiş Milletler Özel Raportörü Francesca Albanese de Twitter’daki paylaşımında Güvenlik Konseyi kararının “güvenlikçi, sermaye güdümlü bir yabancı denetimi modeli”yle ABD’yi “açık hava hapishanesinin yeni yöneticiliğine” atayarak “Gazze’yi bir kukla yönetimin ellerine bıraktığını” söyledi.
Albanese’nin karara ilişkin görüşlerine, “Filistinlilerin yıkılmış yurtlarının enkazı üstünde bir gözetim gücüne ihtiyacı yok” yazısıyla paylaştığı BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sayfasında da Albanese’nin değerlendirmelerine yer verildi.
“Şiddetin temel nedenine, İsrail’in süregiden yasadışı kuşatma, işgal, ırk ayrımı ve apartheid ve etnik temizlik uygulamasına son vermek için hiçbir şey yapılmaksızın, ‘sınırların güvenliğini sağlama, ‘sivilleri koruma’ ve ‘silahsızlandırma’ görevlerinin neredeyse yalnızca Filistinli silahlı grupların silahsızlandırılmasına odaklandığını” belirten Albanese, “Gazze dahil İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nın bir uluslararası güce ihtiyacı varsa, o güç Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 2024’te aldığı tavsiye kararına ve BM Genel Kurulu kararına uygun olarak İsrail’in işgal altındaki topraklardan derhal ve koşulsuz çekilmesini izlemekle görevlendirilmelidir” diyor.
Albanese kararın şimdiden bazı devletler tarafından yaptırım tartışmalarını ve vahim ihlallerin durdurulması için gereken başka somut tedbirleri askıya almak üzere “siyasi basınç supabı” olarak kullanıldığına dikkat çekiyor ve “tüm devletleri, özellikle karar lehine oy kullanmış olanları, kararı bağlayıcı uluslararası hukukla tutarlı biçimde yorumlamaya ve uygulamaya” çağırıyor.
