Bir ülkede kanunlar kâğıt üstünde ne kadar parlak olursa olsun, uygulamada, sahada sınanır. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı SHT-ENGELSİZ Talimatı, Anayasa’nın eşitlik ilkesi, Türkiye’nin imzaladığı BM Engelli Hakları Sözleşmesi… Hepsi açıkça diyor ki, engelli yolcu ayrımcılığa uğrayamaz. Gelin görün ki Türkiye’de havalimanı gerçeği, mevzuatın çok ötesinde bir tablo çiziyor.
Haklarımız var ama raflarda
SHT-ENGELSİZ Talimatı, engelliden rapor istenemeyeceğini, yardımın ücretsiz sağlanacağını, özel ihtiyaçlara uygun koltuk tahsis edilmesi gerektiğini hükme bağlıyor. Ulusal ve uluslararası seyahat kılavuzları da aynı şeyi söylüyor: Görme ve işitme engelliler tek başına, raporsuz seyahat edebilir. Ama bu satırlar sadece resmi PDF dosyalarında duruyor.
Gerçek hayatta olan ne?
Kendi deneyimim: Check-in sırasında “cam kemik hastasıyım, arka koltuklara geçemem” dedim. Ön koltuklar, engellilere ayrılması gerekirken çoktan bürokratlara ve iş insanlarına rezerve edilmişti. Bana arka sıralardan yer vermeye kalktılar. İtiraz edince bu kez benden sağlık raporu istediler. Bir saat boyunca gereksiz yere bekletildim.
Yönetmeliği hatırlattım, BM CRPD’den söz ettim. Cevap ne oldu biliyor musunuz? “Biz sağlık raporu istemedik, sadece durumunuzu görmek istedik.” Yani beni adeta bir muayeneden geçirir gibi sorgulamak istediler. Bu, sadece hukuksuzluk değil, onur kırıcı bir tavırdır.
İhlaller zinciri
• Sağlık raporu dayatması: Yönetmeliğe aykırı.
• Ön koltukların engelliye değil, ayrıcalıklı olanlara ayrılması: Açıkça ayrımcılık.
• Bekletme ve keyfi uygulamalar: İnsan onurunu çiğneyen muameleler.
Kısacası, bu ülkede engelli bir birey olarak uçağa binmek hâlâ bir “lüks” gibi hissettiriliyor. Oysa ulaşım hakkı, insanca muamelenin en temel parçasıdır.
Son söz
Bugün ön koltukların bürokrasi ve iş dünyası için ayrılması ile aslında engellilerin hakkı gaspediliyor. Yönetmelikler rafa kaldırılıyor. Kapitalist düzen parayı ve ayrıcalığı insan haklarının önüne koyuyor.