Kürt Sorununun çözümü yönünde tarafların farklı tanımlar yaptığı, farklı beklentiler içerisinde olduğu yeni bir müzakere süreci yaşanıyor. Her ne kadar tarafların nasıl bir yol haritasına sahip olduğu net olarak bilinmese de PKK Lideri Öcalan’ın 27 Şubat’ta ilan ettiği Barış ve Demokratik Toplum manifestosunun ardından PKK kongresini topladı ve Öcalan’ın önerdiği yönde kararlar aldı. 11 Temmuz’daki temsili silah yakma seremonisinin ardından TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un çağrısıyla TBMM çatısı altında “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” kuruldu ve çalışmalarına başladı.
Emek, kadın, LGBTİ+, ekoloji, insan hakları, halk ve inanç hareketlerinin, gençlik örgütlerinin, sosyalist parti ve siyasal çevrelerin sözcülerine bu gelişmelere ve atılması gereken adımlara ilişkin görüşlerini sorduk.
EMEK GENÇLİĞİ
Siyasi Haber: Mevcut iktidar ve devlet aklının bir barışa izin vereceğini düşünüyor musunuz?
Emek Gençliği: Öncelikle bunun basitçe evet veya hayır şeklinde bir cevabının olmadığını belirtmek gerekir. İktidarın hesaplarını, son aylarda dünyada, Ortadoğu’da ve özel olarak Suriye’de ortaya çıkan yeni durumlardan bağımsız inceleyip sonuçlar çıkarmamalıyız. Türkiye tekelci burjuvazisinin bölge açısından ortaya çıkan yeni fırsatlar ve krizlere dair attığı adımları ancak böylelikle anlayabilir, işçi sınıfının ve ezilen halkların bunlar karşısında kurması gereken birliğin hedefini ortaya çıkarabiliriz.
Emperyalistlerin, özel olarak da ABD’nin şiddetlenen saldırıları, emperyalistler arasındaki çelişkiler ve bölgesel güç dengelerindeki değişimler Türkiye’de de doğrudan ve dolaylı sonuçlar doğurmaktadır. Türkiye’nin egemen sınıfları ve onların temsilcisi tek adam yönetimi, bu saldırganlığın keskinleştirdiği çelişki ve çatışmaları, hareket alanı daralsa da işbirlikçilikten aldığı payı artırmak için kullanmaya çalışmaktadır. İçeride ise “Şimşek programı” ile ağırlaşan yaşam ve çalışma koşullarına, bunlar karşısında yükselen tepkilere baskı ve yasaklarla yanıt verirken, azalan toplumsal desteğini yeniden toparlamak için “dışarıdaki tehdit”e karşı iç cepheyi güçlendirmeye yönelmiştir.
Demokrasi mücadelesinin birlikteliğini kurmak, Kürt sorunuyla kucaklaşmayı gerektirir
Bütün bunlarla birlikte, Kürt ulusunun mevcut statüsünün eskisi gibi sürdürülemeyeceği olgusu, zorunlulukların yarattığı tablonun bir çıktısı olarak önümüzde durmaktadır. Aynı zamanda Kürt halkının eşit yurttaşlık ve barış mücadelesini bu tablonun merkezine koymalıyız. AKP ve öncesindeki dönemlerde de çözüm masaları, Kürt halkının mücadelesinin çıktısı olarak kuruluyordu; nihayetinde bugün de aynı şeyi söyleyebiliriz. Saray yönetiminin niyeti iktidarını tahkim etmektir elbette, ancak bunu muhalefet güçlerini bölme becerisini göstererek yapabilir. Demokrasi mücadelesinin birlikteliğini kurmak, bu sorumluluğu üstlenmeyi, Kürt sorunuyla kucaklaşmayı gerektirir. Saray yönetiminin Kürt sorununu istismara dayalı çözümsüzlüğe mahkum etmesine karşı; demokrasi güçlerinin eşit yurttaşlığı gündemine alıp Saray yönetimine karşı birleşmesi bu hesabı baştan boşa çıkaracak olan mücadele hattıdır.
Bugün iktidar, “milli dayanışma” diyerek başladığı sözü, Kürt ulusunu ayrı bir ulus olarak değil, Türk ulusunun bir parçası olarak görüp “Terörsüz Türkiye” hedefiyle bitiriyor. Kürt halkı da kendi taleplerini dile getiriyor; biz ve çeşitli muhalefet güçleri de bu talepleri süreçte gündeme getirmeye devam ediyoruz. Kürt halkının ulusal taleplerinin ve tam hak eşitliğinin güvence altına alınarak tesis edilebileceği bir durum, ancak Türk ve Kürt işçi-emekçilerinin birliğini güçlendirmekle mümkün olabilir. Haklarımızın kazanıldığı her dönemde, bu birliğin güçlü örgütlenmesi belirleyici olmuştur. Aksi durumda egemen sınıflar her fırsatı kendi çıkarlarına tahvil edecektir. Kısaca, barışın inşası da kalıcılığının garantisi de her ulustan işçi ve emekçinin birleşen ellerindedir.
Silah sanayiine ayrılan bütçe eğitime ayrılan bütçeden kesiliyor
19 Mart’tan bu yana kampüslerden yükselen gençlik hareketi, gençliği siyasi bir özne olarak geleceksizliğe ve yoksulluğa karşı ayağa kaldırdı. Siz, gençliğin sorunlarını Kürt sorunu ve yürütülen barış süreciyle nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
19 Mart’ta üniversite gençliğinin başını çektiği bir toplumsal patlama yaşandı. İşçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarındaki kötü tabloyla, onların genç kuşakları olan bizlerin payına düşen de aynıdır. Sermaye iktidarı OVP ve 12. Kalkınma Planı gibi ekonomik-siyasal programlarını örgütlerken, bunlara karşı oluşacak tepkileri bastırmak için gençliği de hedef aldı. İşçiler içinde yaptığı gibi gençliğin de güçlenmeye yüz tutmuş birliğini milliyetçilik ve şovenizmle bölmeye çalıştı.
Öte yandan Türkiye tekelci sermayesinin dışarıya taşıdığı savaş politikaları ve bu savaş sanayiine ayrılan bütçenin, eğitime ayrılan bütçeden kesilerek örgütlendiğini görmemiz gerekir. Gençlerin hem bugünkü hem de gelecekteki yaşam koşullarının ağırlaşması, savaşların yayılma alanlarıyla doğru orantılıdır. Dolayısıyla barışın tesis edildiği bir atmosfer, geleceksizlik ve yoksulluğun da ortadan kalkabileceği olanakları güçlendirir. Bugün sermaye tüm güçleriyle geleceğimize saldırıyorsa, biz gençlere düşen de her alanda birliğimizi güçlendirip mücadeleyi yükseltmektir.
Barış talebinde ısrarcı olmalıyız
AKP iktidarının bugüne kadar yürüttüğü barış süreçlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önceki süreçte iktidarın, Ortadoğu’daki hedefleriyle uyumlu olarak muhalefeti bölmeye çalıştığını, masaya oturduğu tarafı olabildiğince zayıflatmaya yöneldiğini ve çıkarlarının bittiğini düşündüğü anda süreci devirdiğini gördük. Bugün de iktidarın beklentisi aynıdır: kendi konumunu güçlendirmek, sömürü ve paylaşım planlarında daha büyük rol kapmak.
İşçi ve emekçilerin barış tahayyülünü istismar ederek kendi ajandasını uygulamaya çalışacaktır. Ancak önceki deneyimlerden ders çıkararak, barış talebinde ısrarcı olmak ve daha örgütlü bir biçimde taleplerle sürecin karşısına çıkmak bizim görevimizdir. AKP egemen sınıfların çıkarlarını temsil etmeye devam edecektir; asıl önemli olan bizim ortaya ne koyduğumuzdur.
Komisyon’un sınırlarını görerek çözümü her alanda örgütlemeliyiz
Komisyonun çalışmalarına ilişkin eleştiri, öneri ve değerlendirmeleriniz neler?
En başından beri barışın gizli kapılar ardında değil, işçi ve emekçilerin doğrudan katılabileceği bir şekilde inşa edilebileceğini söylüyoruz. Ancak iktidar hâlâ somut hiçbir şey söylemiş değil. Söyledikleri, Kürt halkının taleplerinden çok sermayenin ihtiyaçlarına dayanıyor. Oysa Kürt halkının uğradığı baskı, asimilasyon ve katliamların tanınması; dilinin ve kültürünün önündeki engellerin kaldırılması; tutuklu siyasetçilerin serbest bırakılması; kayyum gasplarının son bulması Kürt sorununun çözümü için koşulsuz atılması gereken adımlardır.
Biz gençliğin içinde bu tartışmaları sürdürdüğümüz toplantıların, buluşmaların örgütlenmesi için çabalıyoruz. Sürece katılımın sağlanması, bunun güçlenmesi ancak böylesi bir mücadeleyle mümkün olabilir. Komisyon’u, işçi ve emekçilerle örülen bir “çözüm” sürecinin sonuçları üzerinden işleyen bir organ haline getirmek bizim elimizdedir. Böylece Erdoğan’ın iktidarını güçlendiren bir konumdan çıkarıp Kürt halkının taleplerini garanti altına alacak bir mücadele rotasını örebiliriz. En küçük iyileştirme için dahi mücadele etmeli ama Komisyon’un sınırlarını görerek çözümü her alanda örgütlemeliyiz.
Gençler taleplerini dillendirerek ve sözünü yükselterek sürece dahil olmalı
Gençlerin barış sürecinde siyasi bir özne olarak yer alması sizce nasıl mümkün olabilir? Gençler bu sürece nasıl dahil edilmeli?
Gençler, iktidarın ayrıştırıcı politikalarını boşa çıkararak ve tüm milliyetlerden gençlerin ortak mücadelesini kurarak bu sürece katılmalıdır. Kendini muhalefet olarak sunsa da milliyetçi akımların iktidarın politikalarını güçlendiren bir rol oynadığını görmeli, buna karşı da sözünü söylemelidir.
İktidarın Kürt halkına yönelik politikalarının başta Kürt gençlerinin sonra da tüm Türkiye gençliğinin zararına olduğunun farkına varmak, barış talebini yükseltmek önemlidir. 19 Mart öncesi ve sonrası kurduğumuz birlikler bu tartışmaya adaydır. Gençliğin temsil mekanizmaları uzun süredir yıpratılmaya çalışılsa da son dönem mücadelelerle yeniden güç kazanmıştır. Bu temsil mekanizmaları üzerinden gençlerin taleplerini dillendirmek ve sözünü yükseltmek, sürece dahil olmanın başlangıcı olabilir.