Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Kürt hareketindeki ideolojik ve politik kırılma

    28 Haziran 2025

    Mahir Sayın: “Demokratik konfederalizm, bölge halklarının barışa ve refaha kavuşabilmeleri için tek seçenek gibi durmaktadır”

    28 Haziran 2025

    “Bana bunları neden öğrettin!”

    28 Haziran 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      İsrail’in nükleer politikası ve stratejik silah sistemleri 

      24 Haziran 2025

      Kuyu tipi hapishaneler: Faşizmin tecrit politikaları ve devrimci tutsakların direnişi

      19 Haziran 2025

      Özdağ serbest, ‘Barış’ tutsak!

      18 Haziran 2025

      Bir Banka, Bir Saat, Bir Yalnızlık: isviçre

      16 Haziran 2025

      NATO’nun çürüyen tahtı; Emperyalizmin hırsızlık imparatorluğu çöküyor mu?

      2 Haziran 2025
    • Seçtiklerimiz

      Kürt hareketindeki ideolojik ve politik kırılma

      28 Haziran 2025

      “Bana bunları neden öğrettin!”

      28 Haziran 2025

      Faşizm ve direniş

      26 Haziran 2025

      “İstanbul’da faşizm varsa…”

      26 Haziran 2025

      Savunma mı, savaş mı: NATO’nun yüzde 5 kararı ne anlama geliyor?

      26 Haziran 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Kadir Akın: “Türk sosyalistleri Ermeni sosyalistlerinin varlığını görmezden geldiler, çünkü onlar Ermeniydi.”

      27 Haziran 2025

      SYKP’li Turgan: Solun örgütsel bir yenilenmeye ihtiyacı var

      11 Haziran 2025

      Josu Urrutikoetxea: Silahlı mücadeleden müzakereye, ETA’dan Kürt mücadelesine

      9 Haziran 2025

      Bırakılan silahların yankıları: PKK ve ETA’nın karşılaştırmalı analizi

      9 Haziran 2025

      Grup Yorum’un notası emperyalizme teslim olmadı

      8 Haziran 2025
    • Dosyalar
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Kürt hareketindeki ideolojik ve politik kırılma

    Kürt hareketindeki ideolojik ve politik kırılma

    DENİZ ALTAY Sendika.Org için yazdı: Kürt hareketinin geliştirdiği “demokratik sosyalizm” paradigması mevcut sisteme alternatif arayışları açısından önemli bir çaba olmakla birlikte, kapitalist üretim ilişkilerine dokunmayan bir özgürlükçülük anlayışı, er ya da geç, onunla bütünleşme ya da etkisizleşme riskini taşır. Gerçek bir alternatif için, yalnızca siyasal biçimlerin değil, üretim tarzının ve mülkiyet biçimlerinin de kökten dönüşümü ve bunun iktidar düzeyindeki örgütlenmesi olan devletin etkisizleştirilmesi şarttır
    Deniz Altay28 Haziran 2025
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Başlarken: Yazı boyunca kullanılan Marksizm kavramı, Marx ile başlayan, Lenin ile yeni bir niteliğe kavuşan ve dünya devrimleriyle bugüne taşınan bütüncül yapıyı ifade etmektedir.

    Kürt hareketi, son dönemde ortaya koyduğu yeni politik ve ideolojik yönelimle, yalnızca kendi toplumsal tabanını değil, Türkiye’nin emekçi sınıflarını, devrimci-demokratik güçlerini, ezilen halklarını ve daha geniş ölçekte Ortadoğu’nun politik geleceğini derinden etkileyecek bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu yönelim, bölgesel ölçekte bir ezilen ulus hareketinin stratejik bir paradigma değişimiyle sınırlı kalmamakta; ideolojik, politik ve pratik düzlemlerde etkiler yaratmaktadır.

    Kürt hareketinin bu yeni evresi, tarihsel bağlamı, bölgesel dinamikleri ve uluslararası güç dengeleriyle birlikte ele alındığında, yalnızca Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı mücadelesiyle sınırlı kalmamakta; aynı zamanda Türkiye’deki sol-sosyalist hareketlerin, devrimci güçlerin ve Ortadoğu’daki diğer ezilen halkların politik öznelliklerini yeniden tanımlama ve konumlandırma zorunluluğunu dayatmaktadır.

    Süreci anlamak için bir uyarı: Politik ve ideolojik olanı birbirinden ayırmak

    Kürt hareketinin yeni yönelimini anlamak için kullanılabilecek en iyi yöntemlerden biri, sürecin politik olgu ve olasılıklarını ideolojik kodlarından ayrı ele almaktır. Elbette bu basit bir işlem değildir, zira bu iki unsur birbirini belirler. Ancak mevcut sürecin karmaşık ve iç içe geçmiş yapısı, kimi eksiklikleri göze alarak bu ayrımı yapmayı zorunlu kılmaktadır.

    Çünkü politik olan, kadın özgürlükçü, seküler ve proleter damarıyla özgürlükçü-demokratik bir kuvvet olan Kürt hareketinin, önümüzdeki süreçte demokrasi ve özgürlükler mücadelesiyle ilişkili bir başlıktır. Bu başlık, Türkiye’deki emek ve demokrasi güçleriyle Kürt hareketinin birleşik mücadelesinde ortak dinamikler yakalamakla, yeni olanaklar yaratmakla ve Kürt ulusunun kolektif haklarını sonuna kadar savunmakla ilişkilidir. Açık ki, Kürt hareketinin yeni paradigmasında da bu yönde azımsanmayacak başlıklar mevcuttur.

    İdeolojik olan ise daha başka bir evrene aittir. Bu evrende, sosyalizm deneyimlerinin eleştirileri, Marksizm’in ömrünü tükettiği iddiası, ulusların kendi kaderini tayin hakkının geçersizliği, sosyalist iktidar ve zor teorisinin reddi gibi bir dizi satır başı bulunmaktadır. Açık ki, Marksizm iddialı her kişi, örgüt ya da parti için, bu başlıkta Marksizm savunusu bir gerekliliktir. Çünkü bu eleştirilerin sahibi, Avrupa’nın ortasındaki sol liberal partiler ya da sistem içindeki solcular değil, Ortadoğu cehenneminin içinde kendisini yoktan var eden bir ezilen ulus hareketidir. Eleştiri yapan öznenin ciddiyeti ve ağırlığı, daha güçlü bir ideolojik mücadeleyi de koşullandırmaktadır.

    Yeni paradigma: İdeolojik dönüşümün ana hatları

    Kürt hareketinin yeni ideolojik çerçevesi, iki temel belge etrafında şekillenmektedir: Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ve PKK’nin 12. Kongresi’ne hitaben kaleme aldığı politik rapor metni. Bu belgeler, hareketin yeni paradigmasının temel taşlarını oluşturmakta ve ideolojik dönüşümün ana hatlarını tanımlamaktadır.

    Yeni paradigma, Abdullah Öcalan’ın daha önceki teorik külliyatının üzerinde yükselse de, mevcut politik ihtiyaçlar doğrultusunda vurguların tonu güçlendirilmiştir. Öcalan’ın yazılarında Marksizm’den ekolojik düşünceye, feminist teoriden anarşist felsefeye uzanan geniş bir entelektüel yelpaze hissedilmektedir. Bu dönüşüm, köklü bir teorik kırılmadan ziyade mevcut politik konjonktüre yanıt verme çabası olarak okunabilir. Özellikle silahlı mücadele yönteminin sonlandırılması ve PKK’nin feshedilmesi kararları, hareketin politik stratejisindeki en çarpıcı değişim olarak öne çıkmaktadır. Ne var ki, bu kararları salt politik bir manevra olarak değerlendirmek yetersizdir; zira bu adımlar, yeni bir ideolojik zeminin inşasına dayanmaktadır.

    Kürt hareketinin Marksizm eleştirisi üzerine bir değerlendirme

    Kürt Özgürlük Hareketi’nin son on yıllarda benimsediği yeni paradigma, yalnızca taktiksel ya da stratejik bir dönüşümü değil, aynı zamanda ideolojik bir kopuşu da içermektedir. Bu kopuşun en dikkat çekici boyutlarından biri, hareketin tarihsel olarak beslendiği Marksist geleneğe yönelik eleştirel mesafesidir. PKK Merkez Komitesi tarafından kaleme alınan kongre perspektif metinlerinde açıkça görülebileceği üzere, hareket bir yandan Marksist zeminde şekillenmiş geçmişini kabul ederken, diğer yandan Marksizm’in teorik bütünlüğünü sorgulayan ve onun sınıfsal ve toplumsal temel önermelerini reddeden bir söylem geliştirmektedir.

    Şu ana kadar kamuoyuna sunulan metinlerin büyük bir kısmında dikkat çeken ortak bir çerçeve bulunmaktadır: Kürt hareketi, tarihsel sosyalizm deneyimlerinin çoğunu “reel sosyalizm” başlığı altında değerlendirmekte ve bu deneyimlerin özgürlük ile eşitlik gibi temel toplumsal sorunlara tatmin edici yanıtlar üretemediğini savunmaktadır. Bu eleştirel yaklaşım, özellikle Sovyetler Birliği başta olmak üzere dünya devrimlerinin “kapitalizmi soldan beslediğini” iddia etmektedir.

    Ne var ki, bu tür bir ideolojik reddiye, yani sosyalizm deneyimlerinin bütününü dışlayıcı bir tutum, halkların lehine toplumsal ve sınıfsal çelişkileri çözmeyi amaçlayan bir yapı için ciddi riskler barındırmaktadır. Toplumsal mücadelelerin tarihsel birikimle ilerlediği dikkate alındığında, Marksizm’in ezilenler siyasetinde yarattığı teorik ve pratik miras görmezden gelinemez. Marksist gelenek, sadece bir ideoloji değil, aynı zamanda ezilenlerin örgütlenme biçimlerini, mücadele araçlarını ve tarihsel perspektifini şekillendirmiş bir mücadele okuludur.

    Ekim Devrimi, Çin Devrimi, Arnavutluk, Küba ve diğer halk cumhuriyetlerinin deneyimleri; tüm eksikliklerine, çelişkilerine ve eleştiriye açık yönlerine rağmen, sosyalizm idealini sahiplenen herkesin üzerine düşünmesi ve dersler çıkarması gereken tarihsel örneklerdir. Bu deneyimlerin kurucu kadroları ve önderlikleri, halkların özneleşme süreçlerinde dönüştürücü roller oynamış, mücadeleyi farklı bağlamlarda iletmişlerdir.

    Dolayısıyla, tüm bu tarihsel tecrübeleri yekpare biçimde “reel sosyalizm” eleştirisiyle dışlayan ve onlardan radikal biçimde kopmayı öneren bir yaklaşım, yeni bir toplum yaratma iddiasındaki politik özneyi önemli bir devrimci damardan —yani tarihsel deneyim, örgütsel birikim ve ideolojik netlikten— yoksun bırakabilir. Alternatif bir toplumsal sistem kurma hedefi olan her hareket, geçmişin başarıları kadar hatalarından da öğrenme sorumluluğunu taşımaktadır. Eleştirel olmak ile reddedici olmak arasındaki çizgi, işte bu noktada stratejik bir önem kazanmakta; teorik açıklıkla tarihsel bağ kurulması, devrimci tahayyülün hem derinliğini hem de inandırıcılığını belirlemektedir.

    Zira Marksizm’e getirilebilecek her türden yapısal ve pratik eleştirilere karşın, Marksizm insanlığın özgürleşme serüveninde en kapsamlı kuramsal çerçeveyi sunmuştur. Marksizm dışındaki hiçbir ideoloji, eşitlik ve özgürlük talebinin yanı sıra cinsel, ulusal ve sınıfsal tahakkümün aşılması yönündeki tahayyülleri [bakımından] bu düzeyde sistemli değildir ve sosyal bilimlerle çevrelenmemiştir.

    Belki de bunlardan daha önemlisi, Marksizm, Kapital adlı kitap ya da diyalektik ve tarihsel materyalizm felsefesinden çok daha fazlasıdır. Öyle ki, bu ideolojik yapının inşası, ezilenleri tarih yapmaya yüreklendiren ve insanlığa “devrim yapma” bilinci aşılayan bir kırılma anıdır. En büyük kazanımı, insanlığa kapitalizmin ve toplumsal gelişimin yasalarını açıklaması değil, proletarya özelinde ezilenleri tarih yapmaya davet etmesidir. Bilinen ifadeyle, dünyayı değiştirmeye soyunmasıdır. Bir nevi ezilenler için çalınmış bir hücum marşıdır. Bugüne dek, bu ideal ve hedefleri aynı teorik derinlik ve tarihsel meşruiyetle ortaya koyabilmiş alternatif bir ideolojik yapı gelişmemiştir.

    Bu yüzden, Marksizm’i eleştirmeye başlamak, kızgın bir demiri çıplak elle tutmayı göze almaktır. Bir önceki yazıda, tarihin Kürt hareketine tasfiye öngörenlerin politik mezarlığıyla dolu olduğu söylenmişti. Bu ne kadar doğruysa, aynı tarih, Marksizm’i aşmak iddiasıyla yapılmış eleştirilerin devrimci olmayan sonuçlar ürettiğine de tanıklık etmiştir.
    Burada bir noktayı daha açmak gerekir: Abdullah Öcalan’ın ve Kürt hareketinin Marksizm eleştirisi, bir duygu ve düşünce olarak “Marksizm’i yenileme ve güne uyarlama” isteği üzerinden şekillenebilir. Ancak sonuç olarak ortaya çıkan, sosyalist deneyimlere ruhunu veren kolektifleştirme, kolhozlar, merkezi sosyalist ekonomi, sermayenin ilgası, ulusların devlet kurma hakkı, karşı devrimi tasfiye ve devrimci otoritenin inşası gibi temel başlıkların reddiyesidir.

    Leninizm, ulusların kendi kaderini tayin hakkı ve ulus-devlet eleştirisi

    Kürt hareketinin son yıllarda benimsediği yeni ideolojik paradigma, ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH) ve ulus-devlet formuna yönelik köklü bir eleştiriyi merkeze alarak şekillenmiştir. Bu yaklaşım, özellikle sosyalist deneyimleri ve proletarya diktatörlüğü anlayışıyla şekillenen devlet biçimlerini ulus-devlet yapısıyla özdeşleştirme eğilimi taşımaktadır. Bu bağlamda, özellikle Sovyetler Birliği deneyimi, hareketin ideolojik eleştirisinin başlıca hedeflerinden biri haline gelmiştir.

    Her şeyden önce görülüyor ki, Kürt hareketi devlet kavramını ulus-devletle kesin karıştırmakta ve birbiriyle eşitlemektedir. Ortada bir devlet varsa, bu mantıken ulus-devlet formunda olacaktır fikriyatı, tüm metinlerin ruhunu oluşturmaktadır.

    Marksistler içinse “devlet”, sınıf mücadelesinin bir ürünü ve sınıf tahakkümünün aracı olarak ele alınırken; “ulus-devlet”, modern burjuva toplumunun tarihsel ve ideolojik çerçevesinde şekillenen belirli bir devlet formunu ifade eder. Ekim Devrimi, bu ayrımı somutlayan tarihsel bir kırılmadır.

    Çarlık Rusyası gibi baskıcı ve merkeziyetçi bir imparatorluk yapısının yıkılmasıyla kurulan Sovyetler Birliği, teorik olarak UKKTH’yi tanıyan, federatif ve çok uluslu bir yapı olarak tasarlanmıştır. Özellikle Lenin’in ulusal sorun konusundaki vurgusu, ezilen uluslara yalnızca kültürel değil, siyasal olarak da kendi geleceklerini tayin etme hakkı tanınması gerektiğini belirtir. Bu yönüyle Sovyet deneyimi, ulus-devletin ötesine geçen bir politik tahayyülün somutlaşmış biçimi olarak değerlendirilebilir.

    Ne var ki, Kürt hareketinin yeni ideolojik yönelimi, bu tarihsel gerçeklikleri yeterince dikkate almamakta ve Sovyetler Birliği deneyimini ulus-devletin sosyalist varyantı olarak kodlamaktadır. Bu yaklaşım, sosyalizmin ulusal sorun karşısında geliştirdiği katkıların üzerini örten, hatta onları “devletçi” kategorisine indirgeyen bir soyutlamaya yol açmaktadır. Oysa gerek federatif model gerekse özyönetim ilkesi, sosyalist hareketin ezilen halklara yönelik kuramsal ve pratik açılımlarının önemli unsurlarıdır. Sovyetler Birliği’nin çöküşü de basitçe ulus-devlet inşasının bir sonucu değil, çok daha karmaşık iktisadi, politik ve ideolojik süreçlerin sonucudur.

    Bu bağlamda, Marksist gelenekte UKKTH’nin yalnızca devletleşmeyle özdeşleştirilmediği hatırlatılmalıdır. UKKTH, esasen ezilen ulusların siyasal eşitliğini güvence altına almayı hedefleyen bir ilkedir. Ayrılma hakkı, bu eşitliğin yalnızca en ileri ifadesidir; bir ulusun devletleşmeyi seçip seçmemesi, onun kendi tarihsel ve toplumsal koşulları içinde belirleyeceği bir meseledir. Marksizm’in iddiası, tüm ulusların bu hakkı eline almasıdır. Ayrılma hakkı da dâhil tam hak eşitliği, ulusal eşitliğin ve gönüllü birliğin asgari koşuludur. Dolayısıyla, UKKTH’nin devletsiz demokrasi, konfederal yapı ya da radikal özyönetim gibi alternatiflerle çeliştiği yönündeki yorumlar, Marksist kuramın bu hakkı nasıl temellendirdiğini kavrayamama riskini doğurur.

    Kürt hareketinin yeni paradigmasında “ulus-devlet” eleştirisi üzerinden UKKTH’ye mesafeli yaklaşımı, ezilen halkların ulusal eşitlik mücadelesinde önemli bir dayanak olan bu hakkın tarihsel değerini ve teorik gücünü zayıflatmaktadır. Ayrıca, “federasyon”, “idari özerklik” ya da “ayrı devlet” gibi formasyonların tümü, Marksist gelenekte ezilen ulusların iradesiyle şekillenen meşru seçenekler olarak değerlendirilmiştir.

    Tarihte zorun rolü

    Kürt hareketinin yeni paradigması, ulusal kurtuluş stratejisini rafa kaldırdığını ve zora dayalı devrim anlayışını reddettiğini ilan etmiş; özgürlükçü dönüşümlerin demokratik uzlaşı yoluyla gerçekleşebileceğini açıklamıştır. Öcalan’ın, Mao’nun “iktidar namlunun ucundadır” sözünü hükümsüz kıldığı açıklaması, bu dönüşümün en çarpıcı ifadesidir.

    Devrim ve zor ilişkisi, Kürt hareketinin tarihsel pratiği göz önüne alındığında tartışılması zor bir konudur. Çünkü hareketin 41 yıldır kesintisiz sürdürdüğü ve hâlâ Türkiye sınırları dışında devam ettirdiği silahlı mücadele, ezilen bir halkın direnişinin meşru bir biçimi olarak tarihsel bir haklılığa sahiptir. Bu nedenle, Kürt hareketine “zorun rolü” konusunda ders vermek hem ahlaki hem de politik olarak yersizdir. Duran Kalkan, PKK adına bu gerçeği ifade etmiştir: “Kimsenin elini tutan yok, savaşmak isteyen varsa savaşabilir…”

    Ancak ideolojik düzlemde, Marksizm adına devrim ve zor anlayışını tamamen reddetmek ciddi bir teorik kırılma yaratır. Zor, sınıfların varoluşundan bugüne egemen sınıfların sömürü düzenini sürdürmek için kullandığı stratejik bir araçtır; ve yine Marx’ın ifadesiyle, her yeni toplumun ebesidir. Henüz, kullanış biçimleri değişiklik gösterse de, devrimleri doğuracak başka yaratıcı eller bulunamamıştır.

    Açık ki, şiddet ve zor tekeli emperyalist, kapitalist, sömürgeci devletlerin elinde oldukça, sömürülenler ve ezilenler için kısmi reformlar yolu açık, fakat “sistem değişikliği” yolu her daim kapalı olacaktır. Ve elbette, tüm aksi söylemlere rağmen bunu en iyi Kürt hareketi bilmektedir…

    Demokratik sosyalizmin sınırları

    Demokratik sosyalizm mücadelesinin Kürt hareketinin temel mücadele programı olacağı, PKK 12. Kongresi ile resmî olarak ifade edilmiştir. Bilindiği üzere, bu kavram Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik konfederalizm ve komünalizm kavramları üzerine oturtulmuştur. Bu yönelim; ütopik sosyalizm savunucularından, anarşist geleneklerden, Bookchin’in sosyal ekolojisinden Badiou’nun komün teorisine kadar geniş bir düşünsel repertuardan etkilenmiştir. Öne çıkan temel fikir, devletin dışlanmasıyla kurulan, yerel düzeyde örgütlenen, komünlere ve onların bugünkü karşılıklarından biri olduğu ifade edilen belediyelere dayanarak hiyerarşisiz ve yatay bir siyasal-toplumsal organizasyondur.

    Ancak bu paradigmada, sınıflı toplumun temel mekanizması olan üretim araçlarının mülkiyeti, artı-değerin denetimi ve sermaye ilişkilerinden yalıtılarak oluşturulmuş bir sosyalizmi andırmaktadır. “Demokratik uzlaşı” ve “komünal ekonomi” gibi kavramlarla tarif edilen yapıların, kapitalist üretim biçimiyle nasıl baş edeceği, bu sistemin içsel mantığını nasıl kıracağı sorusu net bir biçimde yanıtlanmamaktadır. Bu, teorik olarak ciddi bir zayıflık üretmektedir.

    Sermaye düzeni karşısında, üretim ilişkileri dönüştürülmeden, kolektif mülkiyet biçimleri yaygınlaştırılmadan ve sınıf ilişkileri merkezî mücadele konusu hâline getirilmeden özgürlükçü bir toplum tahayyülü, simgesel bir muhalefet alanına hapsolma riski taşır. Bugün “komün” olarak adlandırılan birçok alternatif yapının, bir yandan piyasa dinamiklerine bağımlı kalırken öte yandan sistemin meşruiyetine katkı sunması, bu riskin tarihsel örnekleridir.

    Bugün benzer iddialarla yola çıkan Avrupa ve Latin Amerika’daki pek çok kooperatif ya da alternatif ekonomi deneyi, başlangıçta devrimci niyetlerle ortaya çıkmasına rağmen, zamanla piyasanın kurallarına tabi olmuş ve sermaye düzeninin sol kanadını oluşturmaya başlamıştır.

    Demokratik konfederalizm anlayışında öne çıkan “devletsiz toplum” fikri, bir yandan Marksist devlet kuramını aşmayı amaçlarken, öte yandan devlete karşı mücadeleyi üretim ilişkileri bağlamından koparmaktadır. Oysa devletin sınıfsal niteliği, yalnızca onun siyasal aygıt olmasından değil, mülkiyet ilişkilerini güvence altına almasından kaynaklanır. Bu nedenle devletin aşılması, aynı zamanda özel mülkiyetin kaldırılması ve artı-değer sömürüsünün sonlandırılması anlamına gelir. Bu bağlamda demokratik konfederalizm, mülkiyet düzenine doğrudan dokunmadığı sürece, devlete karşı bir muhalefet olarak değil, onun neoliberal yeniden yapılandırma sürecine entegre olabilecek bir “yönetişim modeli” olarak da işlev görebilir.

    Ekolojik toplum iddiası da benzer bir sorunla karşı karşıyadır. Kapitalist sistemin doğayla kurduğu ilişki, yalnızca tahripkâr değil, aynı zamanda yapısaldır. Ekolojik felaket, yalnızca aşırı tüketimin ya da teknolojinin değil, kârı maksimize etmeye dayalı üretim biçiminin doğrudan sonucudur. Bu nedenle ekolojik dönüşüm, yalnızca doğayla dost yerel projelerle değil, enerji tekellerinden gıda şirketlerine kadar küresel kapitalizmin üretim merkezlerine karşı radikal bir mücadeleyle mümkündür. Aksi durumda, “yeşil kapitalizm”in sınırları içinde kalınmış olur.

    Sonuç olarak, Kürt hareketinin geliştirdiği “demokratik sosyalizm” paradigması mevcut sisteme alternatif arayışları açısından önemli bir çaba olmakla birlikte, kapitalist üretim ilişkilerine dokunmayan bir özgürlükçülük anlayışı, er ya da geç onunla bütünleşme ya da etkisizleşme riskini taşır. Gerçek bir alternatif için, yalnızca siyasal biçimlerin değil, üretim tarzının ve mülkiyet biçimlerinin de kökten dönüşümü ve bunun iktidar düzeyindeki örgütlenmesi olan devletin etkisizleştirilmesi şarttır.

    Sonuç yerine: İdeolojik tartışmadan politik sorumluluğa

    Bu yazıda çubuğu ideolojiye ve Kürt hareketinin yeni paradigmasını Marksizm ölçeğinde değerlendirmeye bükmek, zorunlu bir tercih olarak belirdi. Çünkü eleştirinin muhatabı, yalnızca teorik bir önermenin sahibi olan sıradan bir hareket değil, Ortadoğu’nun en radikal dönüşümünü gerçekleştirme iradesini göstermiş, tarihsel koşulları dönüştürme yeteneğini defalarca ispatlamış Kürt Özgürlük Hareketi’dir.

    Bu gerçeklik, eleştirinin düzeyini hem daha ciddi hem de daha sorumlu kılmaktadır. Kürt hareketiyle demokratik haklar ve özgürlükler mücadelesinde ortaklaşmak, onun yarattığı özgürlükçü potansiyeli kavramak ve desteklemek ne kadar hayatiyse; bu süreçte ortaya konan ideolojik yönelimi Marksizm bağlamında tartışmaya açmak da o denli elzemdir.

    Ancak tekrar politikaya dönecek olursak, Kürt hareketinin yeni yönelimi, mevcut tarihsel momentte demokrasi ve sosyalist güçlerle yol yürüme kararlılığını çok daha güçlü bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu başarıldığı ölçüde, Kürt hareketi mevcut coğrafyada yalnızca kendisine ait bir politik gücü değil, daha geniş bir toplumsal hareketler dinamiğini de içinde taşıyabilir. Bu, hem Türkiye’nin hem de Ortadoğu’nun demokratik-devrimci mücadele sürecinde ciddi bir potansiyel anlamına gelir.

    Marksizm’i bu bağlamda savunmak bir zorunluluktu; fakat Marksizm’in önündeki daha büyük ve asıl sorumluluk, bu yeni politik imkânların halklar, ezilenler ve özgürlükler adına nasıl genişletileceği ve nasıl sürdürülebileceğidir. Odaklanılması gereken yer, yalnızca ideolojik farklılıklar değil, bu farklılıkların doğurduğu yeni olanakların nasıl daha ileriye taşınabileceğidir.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    Mahir Sayın: “Demokratik konfederalizm, bölge halklarının barışa ve refaha kavuşabilmeleri için tek seçenek gibi durmaktadır”

    28 Haziran 2025

    “Bana bunları neden öğrettin!”

    28 Haziran 2025

    Faşizm ve direniş

    26 Haziran 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Coşkun Özdemir

    İsrail’in nükleer politikası ve stratejik silah sistemleri 

    Coşkun Özdemir

    Kuyu tipi hapishaneler: Faşizmin tecrit politikaları ve devrimci tutsakların direnişi

    Mehmet Murat Yıldırım

    Özdağ serbest, ‘Barış’ tutsak!

    Zeynel A. Göçer

    Bir Banka, Bir Saat, Bir Yalnızlık: isviçre

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Deniz Altay

    Kürt hareketindeki ideolojik ve politik kırılma

    Bahadır Altan

    “Bana bunları neden öğrettin!”

    Ergin Yıldızoğlu

    Faşizm ve direniş

    Ertuğrul Kürkçü

    “İstanbul’da faşizm varsa…”

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    İşçiler ne yapsın?

    11 Haziran 2025

    Grev okulundan dersler

    10 Haziran 2025

    İzBB grevinin hatırlattıkları…

    7 Haziran 2025
    KADIN

    Patriarkayı yık

    22 Haziran 2025

    Kadının İnsan Hakları Derneği, İstanbul Sözleşmesi’ni AİHM’e taşıdı

    3 Mayıs 2025

    DEM Parti Kadın Meclisi’nden Saadet Partisi’ne ziyaret

    14 Mart 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.