Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    İklim, sınıf ve kapitalosen: Yaşamın dokusunda gezegen ölçeğinde proletarya

    3 Eylül 2025

    Onur Emre Yağan: Komisyon yetersiz, yanıltıcı, çözüm açısından engelleyici potansiyeldedir

    2 Eylül 2025

    CHP İstanbul’da kongre iptali: Yönetim görevden alındı

    2 Eylül 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      Ulus-devlet: Fili tarif etmek?

      2 Eylül 2025

      90’larda diziler eleştiriyordu, bugün haberler susuyor

      30 Ağustos 2025

      Körlükler ve akılsızlıklar ülkesinde kadın olmak

      30 Ağustos 2025

      İklim politikalarında engelli hakları perspektifi: Adaletin ölçütü

      29 Ağustos 2025

      Bağımsız yaşam: Merhametin değil, adaletin eseri

      24 Ağustos 2025
    • Seçtiklerimiz

      İklim, sınıf ve kapitalosen: Yaşamın dokusunda gezegen ölçeğinde proletarya

      3 Eylül 2025

      Levant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu?

      1 Eylül 2025

      Irkçılığa dair

      31 Ağustos 2025

      Geç faşizme karşı bir anlamlandırma yöntemi önerisi: Konjonktürel analiz

      31 Ağustos 2025

      1970’lerin krizi: Sosyalist blok çözülürken Çin nasıl yükseldi?

      31 Ağustos 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Onur Emre Yağan: Komisyon yetersiz, yanıltıcı, çözüm açısından engelleyici potansiyeldedir

      2 Eylül 2025

      Mehmet Aytunç Altay: Faşist rejim yıkılmadan hiçbir temel mesele çözülmez

      2 Eylül 2025

      Berkay Ustabaş: Böyle barış olmaz!

      1 Eylül 2025

      Sezin Uçar: Adil ve demokratik bir barışın yolu faşizmin yıkılmasından geçiyor

      1 Eylül 2025

      Cemil Aksu: Ekolojik mücadele demokratikleşme mücadelesinin bir boyutudur

      31 Ağustos 2025
    • Dosyalar
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Yeniden “kültürel hegemonya” kavramı tartışmada

    Yeniden “kültürel hegemonya” kavramı tartışmada

    ÖZGE MUMCU AYBARS Kısa Dalga için yazdı: İktidar, kültürel üretimi kendi ideolojik çerçevesinde şekillendirmek için belirli sektör aktörlerini hedef alabiliyor. Menajerlik sektörü üzerindeki bu tür bir denetim ve baskı, yalnızca tekel eleştirisi olarak değil, aynı zamanda kültürel üretimi kontrol altına alma çabası olarak da yorumlanabilir. Bu bağlamda, Ayşe Barım’ın hedef alınması, bireysel bir tekel eleştirisinden farklı bir politik mücadele sahnesinin parçası haline geliyor. Ve de elbette, reklam pastasının.
    Özge Mumcu Aybars16 Ocak 2025
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Önceki hafta her yerde karşımıza çıkan agresif bir slogan dikkat çekti: Billboard’lar, internet reklamları, sosyal medya… “Ölünce beni kim yıkayacak?” Reklam dünyasında “İyisi kötüsü olmaz” denir ama bu kez tam tersi oldu; tepkiler çığ gibi büyüdü. Kısa süre sonra bunun bir dizi olduğu, TRT’nin dijital platformunda yayınlanacağı ve adının “Gassal” olduğu ortaya çıktı. Tepki çeken mavili yeşilli görselin ardından, bir hafta içinde yeni bir afişle tanıtıma devam edildi. Slogan korunmuş, bu kez dizinin adı ve başrol oyuncusu afişlerde yerini almıştı. Ancak bu yeni tanıtımın da hatırlattığı rahatsız edici bir detay vardı: Başrol oyuncusu, gerçek hayatta bir şiddet failiydi. Toplum bu ayrıntıyı hızla unuttu, diğer pek çok olayda olduğu gibi. Oysa tam da burada bir durup düşünmek, bu meseleye dikkat çekmek gerekirdi.

    Bu gelişme, zamanlaması itibarıyla mı manidar dersiniz yoksa doğrudan bu tepkiye bir cevap olarak mı geldi, bilinmez; ancak uzun süredir “karşı mahalle” olarak adlandırılan kesimden bir köşe yazısı geldi. Gazeteci Fuat Uğur, köşe yazısında sert ifadelerle sektöre ve bazı isimlere eleştiriler yöneltti. Yazısında, kültür-sanat dünyasında olan biten dedikoduları derledi. Bir süre sonra gizem çözüldü ve ID İletişim’den Ayşe Barım’ın dizi ve dijital platformlarda özetle sektördeki etkisini sorgularken sektördeki “tekelci” yapıya dikkat çekildi. Yazı birçok ithamı da barındırıyordu. Nitekim, birkaç gün içinde de nasılsa, menajer Ayşe Barım’a yurtdışı yasağı getirildi. Bilemediğimiz, açılmış bir dava mı vardı? İşin hukuki boyutu belirsiz.

    Malum, dizi ve film sektörünün işleyişi, dışarıdan bakıldığında oldukça karmaşık ve katmanlı bir yapıya sahip. Aynı isimlerin sürekli olarak başrolde yer alması, belli oyuncuların projelerde daha fazla yer bulması ve bu durumun yarattığı adaletsizlik hissi, sektörün en çok eleştirilen yanlarından biri. Bu görünür tekrarlılık, yalnızca yetenekten değil, sektördeki ilişkiler ağının gücünden kaynaklanıyor. Yapımcılar, menajerler ve yayıncılar arasındaki bu bağlantılar, yalnızca içerik üretimini değil, sektörde kimlerin yükseleceğini veya kimlerin gözden kaybolacağını da belirliyor. Nedense şiddet failleri başrollere geliveriyor, bu da eril egemen bir sistemin varlığının belirtisi. Birçok yetenekli oyuncunun bu ilişki ağlarının dışında kaldığı, dolayısıyla sektörde bir yer edinemediği bilinen bir gerçek. Aynı zamanda sektörde var olmayı başaran bazı isimlerin, sadece oyunculuk becerileriyle değil, perde arkasında verilen farklı türden mücadelelerle de kendilerini göstermeye çalıştıkları konuşuluyor. Dedikodular dedikodu üzerine gidiyor.

    Peki, bu tartışmalar tamamen sektörel adaletsizlikle mi ilgili, yoksa bu eleştiriler farklı bir bağlamda mı ortaya çıktı? İlk bakışta bu eleştiriler, yalnızca sektörel sorunların altını çiziyor gibi görünse de aslında bu tartışmanın, içinde bulunduğumuz politik ve toplumsal bağlamdan bağımsız olmadığı açık. Sektörel yapının “tekelleşme” eleştirisiyle hedef alınması, kültürel üretim üzerindeki daha büyük bir kontrol mekanizmasının parçası olabilir mi? Örneğin; muhafazakâr çevrelerin, kültürel alanı daha fazla etkisi altına almak için sektördeki belirli güç odaklarını hedef alması, bu eleştirilerin artmasının bir nedeni mi? Bu tartışmanın bir diğer boyutu iktidarın bu meseleyi nasıl ele aldığıyla ilgili. İktidar, kültürel üretimi kendi ideolojik çerçevesinde şekillendirmek için belirli sektör aktörlerini hedef alabiliyor. Menajerlik sektörü üzerindeki bu tür bir denetim ve baskı, yalnızca tekel eleştirisi olarak değil, aynı zamanda kültürel üretimi kontrol altına alma çabası olarak da yorumlanabilir. Bu bağlamda, Ayşe Barım’ın hedef alınması, bireysel bir tekel eleştirisinden farklı bir politik mücadele sahnesinin parçası haline geliyor. Ve de elbette, reklam pastasının.

    Antonio Gramsci’nin kültürel hegemonya kavramı, gücün yalnızca baskı yoluyla değil, toplumun bu baskıya rıza göstermesiyle inşa edildiğini vurgular. Bu, hegemonik güçlerin yalnızca fiziksel ya da ekonomik üstünlükle değil, ideolojik üstünlükle de toplumu şekillendirdiği anlamına gelir. Türkiye’de kültürel üretim, bu hegemonya inşasının önemli araçlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Diziler, filmler ve diğer medya içerikleri yalnızca birer eğlence ürünü değil, aynı zamanda toplumsal değerlerin ve ideolojilerin yeniden üretildiği, güçlendirildiği ve meşrulaştırıldığı zeminlerdir. İktidar, bu alanı yalnızca kontrol etmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal rızayı da bu araçlar üzerinden inşa eder.

    Bu nedenle, kültürel üretimin özgürleşmesi için birkaç yapısal değişiklik hayati önem taşır. Kültür-sanat üzerindeki siyasal baskının azaltılması gerek. Kültür, siyasal iktidarın kontrol ettiği bir alan olmaktan çıkarılmalı. Sansür ve denetim mekanizmalarının sınırlandırılması, üreticilerin daha bağımsız hareket etmesini sağlayabilir. İkinci olarak, toplumsal hafızanın güçlendirilmesi de önemli bir unsur. Malum, siyasal hegemonik yapılar, tarihsel olayları ve toplumsal deneyimleri kendi çıkarlarına uygun şekilde manipüle ederek unutturabilir ya da yeniden şekillendirebilir. Bu nedenle, toplumun kendi hafızasını yeniden inşa etmesi, hatırlaması ve bu hafızayı sorgulaması, hegemonya karşısında güçlü bir direnç oluşturabilir.

    Asıl mesele, kültürel üretimin bağımsızlığını sağlayacak yapısal değişikliklerin hayata geçirilmesi değil midir?

    İdeali bu elbette, ama geri kalan dedikodu ve reklam pastasının bölüşümü…

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    İklim, sınıf ve kapitalosen: Yaşamın dokusunda gezegen ölçeğinde proletarya

    3 Eylül 2025

    Levant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu?

    1 Eylül 2025

    Irkçılığa dair

    31 Ağustos 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Mehmet Ali Ayan

    Ulus-devlet: Fili tarif etmek?

    Mehmet Murat Yıldırım

    90’larda diziler eleştiriyordu, bugün haberler susuyor

    Mine Söğüt

    Körlükler ve akılsızlıklar ülkesinde kadın olmak

    Elif Gamze Bozo

    İklim politikalarında engelli hakları perspektifi: Adaletin ölçütü

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Jason Moore

    İklim, sınıf ve kapitalosen: Yaşamın dokusunda gezegen ölçeğinde proletarya

    Fehim Taştekin

    Levant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu?

    Ohannes Kılıçdağı

    Irkçılığa dair

    Şebnem Oğuz

    Geç faşizme karşı bir anlamlandırma yöntemi önerisi: Konjonktürel analiz

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    DEM Parti’li Altın: Mevsimlik tarım işçisi kadınların güvencesizliği sona ermeli

    22 Ağustos 2025

    BM: Küresel ısınma 2,4 milyar işçiyi tehdit ediyor, hızlı önlem şart

    22 Ağustos 2025

    TÜMTİS: Platform Turizm 500 çalışanın maaşını ödemedi

    22 Ağustos 2025
    KADIN

    Temmuz ayında en az 28 kadın katledildi: Şiddet yayılıyor, sessizlik büyüyor

    6 Ağustos 2025

    Patriarkayı yık

    22 Haziran 2025

    Kadının İnsan Hakları Derneği, İstanbul Sözleşmesi’ni AİHM’e taşıdı

    3 Mayıs 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.