Üç dört yıl önce İstanbul’da bir belediye otobüsünün yakılması sonucu Serap Eser adlı bir genç kız yaşamını yitirmişti. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan her fırsatta bu ölümü gündeme getirerek, Kürt Özgürlük Hareketi’ni teşhir etmek istiyordu. Öyle ki bu genç kızın ölümü en önemli kara propaganda malzemesi olarak kullanılıyordu. Eski İçişleri Bakanı bu otobüsün MİT elemanı tarafından yakıldığını açıkladı. Anlaşılıyor ki MİT, Kürt Özgürlük Hareketi’ni karalamak, toplum içindeki itibarını düşürmek için bu otobüsü yaktırmış ve genç kızın ölümüne sebep olmuştu. Klasik bir istihbarat operasyonu yaptıkları ortaya çıkmıştır.
Bilindiği gibi Selanik’te bir MİT görevlisi Atatürk’ün evini bombalamış, arkasından toplum tüm Rum, Ermeni ve Yahudi evlerine ve işyerlerine saldırtılmıştır.
Serap Eser’in yakılan otobüste yaşamını yitirmesi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türkiye’de etkisinin arttığı bir döneme rastlar. HDP bir Türkiye demokrasi hareketi olarak geliştirilmeye çalışılır. Kürt Halk Önderi’nin demokratik siyasal çözüm çabaları PKK ve önderliğini Türkiye’de meşrulaştıran ve siyasal bir aktör olarak kabul görmesini sağlayan bir gelişme ortaya çıkarmıştır.
İşte Serap Eser, Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçlerinin bir gelişme gösterdiği dönemde katledilerek bu gelişmenin önü alınmak istenmiştir. Türkiye’de bu tür provokasyon öldürmeleri çok fazladır. Devlet ve hükümetin bekası için bir çok kurban seçilmiştir.
Devlet için PKK ile mücadelede her şey mübah
Devletin bekası için cumhurbaşkanlarını öldüren bir devletin özel savaş, psikolojik harekat için yapamayacağı hiçbir operasyon yoktur. Zaten MİT içinde bir operasyon birimi vardır ve bu işlerle uğraşmaktadır. Eğer MİT belgeleri açıklanırsa, karakol cemiyetinden bugüne kadar neler neler ortaya çıkmaz ki! Nice gizli operasyon yaparak birçok insanı öldürmüşlerdir. Eskiden sadece içeride operasyon yapma yetkisi olan bu operasyon birimine yakın zamanda dış operasyon yapma yetkisi de verilmiştir. Kuşkusuz önce de resmi olmayan dış operasyon yapılıyordu. AKP hükümeti dış operasyon, daha doğrusu provokasyonlar yapmaya hukuki bir zemin kazandırmıştır.
Paris’te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez MİT ile ilişkili bir katil tarafından öldürülmüşlerdir. Türk devleti bu tür dış operasyonları giderek daha fazla yapmak için bir örgütlenme ve planlama yapmıştır.
Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik bu tür operasyonlar yapmak için yoğun çalışmaktadır. Yine Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı psikolojik savaş malzemesi olacak birçok olayı bizzat devlet yapmaktadır. Zaten PKK’ye karşı mücadelede her şeyi yapmak mubahtır, anlayışı vardır. 1990’lı yıllarda her şey açık yapılırken, şimdi gizli yapılmaktadır.
Dünyanın her yerinde ezilen halkların, toplumların mücadelesini bastırmak için psikolojik savaş yöntemleri çok fazla kullanılmaktadır. Mücadeleyi kötü göstermek, halkın haklı direnişine tepki ortaya çıkmasını sağlamak için her yolu denemektedirler. Ezilenlerin ister silahlı mücadelesi ister serhıldan ve demokratik mücadeleleri olsun toplumun içindeki imajını kötülemek ve bu temelde geriletmek esas alınmaktadır.
Kuşkusuz Serap Eser’in yakılarak öldürülmesi ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin üzerine atılması tekil değildir. Daha doğrusu haklı ve meşru eylemleri karalamak için bu yönlü provokasyon yapılması da rutin olaylardandır. Zaten iktidarcı devletçi sistemin ne kadar kirli olduğu bu gerçeklikten de anlaşılmaktadır.
Eskinin Bizans oyunları ve saray komploları artık MİT gibi uzman örgütlere bırakılmıştır.
Psikolojik savaş amacıyla devlet eliyle cinayetler planlandı
Hatırlanırsa yıllar önce MİT elemanları bir çocuğun eline Türk bayrağı verip yerlerde süründürmüşlerdi. Türkiye’de birçok yerde burayı PKK basacak, kışkırtmaları yapılarak BDP ve HDP’lilere halk saldırtılmıştı. HDP’nin Türkiye’de siyasi çalışma yapmasını engellemek için birçok provokasyon ve toplumu kışkırtan propagandalar yapılarak faşist şoven güruhlar saldırtılmıştı. Bunların hepsi bilinçlidir. Dört beş yıl önce Ahmet Türk’e Samsun’da yapılan saldırı da istihbarat örgütleri tarafından planlanmıştır.
Devlet, muhaliflerini kötülemek için toplumun tepki duyacağı eylemler yapmış ve bunu muhalefetin üzerine yıkmıştır.
Serap Eser’in katledilmesi de tamamen AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürüttüğü psikolojik savaş gereği gerçekleşmiştir. Bu tür eylemlerin yapılması konusunda MİT’e yetki verilmiştir.
Belki Tayyip Erdoğan doğrudan böyle bir eylem yapın dememiştir, ancak Kürt Özgürlük Hareketi’nin kötülenmesini sağlayacak eylemler için onay verilmiştir. Zaten Tayyip Erdoğan bu nedenle bu olayı periyodik ve sistemli olarak sürekli gündemde tutmuştur. Bir dönem Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı karalama propagandasının en temel malzemesi olmuştur.
En fazla da Tayyip Erdoğan bu propagandayı yapmıştır. Günlerce bir linç politikası yürütmüştür. Bu da bu cinayetin özel planlandığını ortaya koymaktadır.
Yine bilindiği gibi bir ateşkes döneminde Çukurca’da en az altı asker, askerlerin döşediği mayının patlaması sonucu ölmüşlerdi. Tayyip Erdoğan yine ateşkes döneminde ölen bu askerlerin olayını Kürt Özgürlük Hareketi’nin üzerine yıkmak istemiştir. Zaten Tayyip Erdoğan nerede olumsuz bir olay varsa bunu PKK’nin üstüne yıkma çabası içinde olmuştur. Bu gerçeklik AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı bir kirli savaş içinde olduğunu göstermektedir.
Türk devletinin ve AKP hükümetinin gerçeğin ne olduğunu anlamak için Serap Eser’in ölümünü anlamak yeter. Hatta Serap Eser’in ağabeyi Serap’ın tedavi görürken bilinçli olarak AKP tarafından öldürüldüğünü söylemektedir. Bu da olmuş olabilir. Kürtlere karşı savaş yürütüldüğü müddetçe Türk devletinden benzer her türlü çirkin eylem beklenir.
(Bu yazı Özgür Gündem gazetesinden alınmıştır.)