IŞİD‘in Ortadoğu’da özellikle kadınlar üzerinden yürüttüğü pervasız saldırılar Türkiye’deki kadınları da tedirgin ediyor. Bu duyguyu “ Kaygılıyız” diyerek özetleyen Filmmor, İstanbul Kolektif ve Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu üyesi Melek Özman, ANF’ye Ortadoğu’da kadınlara yönelik Ortaçağı aratmayan bir savaş açıldığına dikkat çekti. Özman, Ortadoğu’da yaşanan IŞİD zulmüne karşı Kürt kadınlarının mücadelesinin tüm kadınlarda güven yarattığını belirtti.
IŞİD TÜRKMEN KADINLARINA DA TECAVÜZ EDİP SATTI
-Bugün Ortadoğu’da IŞİD gibi terör saçan bir çete var ve bu çetenin girdiği Irak’ta ilk işi kadınları eve kapatmak oldu. Daha sonra da Şengal örneğinde de görüldüğü gibi binlerce kadın kaçırıldı. Kadınların ‘köle pazarlarında satıldığı’ belirtiliyor.
Önce üstü örtülen bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. IŞİD’in kadınlara yönelik tecavüzleri Şengal’de başlamadı. Türkmen kadınlara da tecavüz edilip pazarlarda satıldı. Biz bu gerçeği kadınlarla yaptığımız yoğun bir yazışma trafiği sonucunda öğrendik. Ancak IŞİD tarafından kaçırılan ve tecavüze uğrayan Türkmen kadınların babaları utandıkları için kızlarının öldüğünü söylediler. Bu olayın üstü örtüldü. Buradaki gazetelerde yansımadığı gibi, Türkmen gazetelerine de bu konuda sansür uygulandı. Evet Şengal’deki Êzidi kadınlarına yapılan kadar yoğun değildi, ama çok sayıda kayıp Türkmen kızı da var, ama aileler bu kızların öldüğünü söylüyorlar. Belki onlar da öldüklerini düşünmek istiyorlar. IŞİD’in gittiği her yerde kayıp, tecavüze uğrayan ve pazarlarda satılan kadınlar var. Hatta IŞİD’in tecavüz kampları olduğu söyleniyor. Bu konu hakkında net bir bilgimiz yok ancak Irak’taki kadın arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiyle şunu kesin olarak biliyoruz ki Türkmen ve Êzidi kadınlar arasında çok sayıda kayıp var. Bunlar da hep genç kadınlar.
-Bu durum neyin göstergesi ?
Kadınların savaş ganimeti olarak görüldüğünün göstergesidir bu. Ortadoğu’da kadınlara yönelik olarak Ortaçağ’ı aratmayan bir savaş yürütüldüğünü düşünüyorum. Ortaçağ’da muhafazakar ve gözü dönmüş Hıristiyanların kadınlara yönelik başlattığı cadı avının bir benzeri şu anda IŞİD gibi çeteler tarafından sahneye koyuluyor. Türkiye’de de muhafazakar bir yönetim iktidarda ve maalesef 24 saat bizim cinselliğimizden söz ediliyor. Ortada böyle bir sapkınlık var. Ben artık 24 saat kendi cinselliğimden söz edildiğini duymak istemiyorum. Her yerde kadınların bedenlerini ve cinselliğini kısıtlayıp, bedenlerimizi kendi mülkleri olarak görmek isteyen ve dini de kullanarak kendini meşru gösteren bir zihniyetin biz kadınlara açtığı savaş ile karşı karşıyayız.
MUHAFAZARLIK KADINLAR ÜZERİNE KURULUDUR
-Muhafazakar ideoloji kadınlar için bir tehdit mi?
Muhafazakarlık için kadınlar çok kilit bir yerdedir. Her toplumda muhafazakarlık kadınlar üzerine kuruludur. Kadınlar bütün o farklı uluslaşma projelerinin kilit ve sembol noktalarındadır. Dini kullanan muhafazakarlıkta kadın hep hedeftir. Kadınları kapatırlar, yasaklarlar, kendi denetimlerine aldıkları mülkleri, ganimetleri olarak kullanmaya çalışırlar. Bunu yapabildikleri oranda zaten kendi kafalarına göre bu proje başarılı olacak. Çünkü kadınları kapattığınız zaman tüm toplumu denetlemiş ve kendi kurallarınızı hayata geçirmiş olursunuz. Dolayısıyla muhafazakarlığın karşısındaki en umut verici teminatın kadınlar olduğunu düşünüyorum. Mesela Türkiye’de muhafazakar proje tutmuyor ve hiçbir zaman tutmayacak. Çünkü bu ülkede kadınlar ölümü göze alarak muhafazakarlığa direniyorlar. Bakanlığın adından kadının adı çıkartılan, ailenin her şekilde kutsandığı ve devletin tüm paralarının aileyi korumak üzere harcandığı, devletin kendi tecavüzcüsüyle kadını barıştırdığı ve evlendirdiği bir ülkede kadınlar bu evlilik dayatmasına karşı çıktıkları, o kocaları boşamak istedikleri için kadın cinayetleri işleniyor bu ülkede. Adamlar, muhafazakarlığın bu kadar kışkırtıldığı bir toplumda “sen kim oluyorsun da beni boşuyorsun” mantığıyla kendilerine bunu hak görüyorlar. Ben Türkiye’de tüm o kadın cinayetlerinde kaybettiğimiz kadınları, kendi özgürlükleri, boşanma hakları, şiddet olmayan bir dünya için, bütün bu aile kutsamasına karşı ölümü göze alarak direnen kadınlar olarak görüyorum. Özetle kadınları eve kapatma, hayatlarını denetleme çabaları son derece yersiz. İktidar da bunu er ya da geç anlayacak, ama bu süreç içerisinde kaç kadın daha öldürülecek bunu bilmiyorum ve artık tek bir kadın kaybetmeye tahammülümüz yok.
DEVLET KADINLARI KORUMUYOR, KATİLLERİ BIRAKIYOR
-Siz aynı zamanda Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem grubu içinde yer alıyorsunuz ve kocası Yakup Kara tarafından 43 tornavida darbesiyle ağır yaralanan Hasret’i günlerce korudunuz ve verdiğiniz mücadele sonucunda iki kere serbest bırakılan Kara’yı nihayet tutuklattırdınız.
Evet. 150 kadın örgütünün içinde yer aldığı Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubunu kurduk ve mücadeleye devam ediyoruz. Ancak biz devlet değiliz ve bizim görevimiz kadınları korumak değil. Bu ülkede vergi alan, polisi, ordusu olan bir devlet var ve şu anda biz onun yapması gerekeni yapıyoruz. Ancak devlet kadınları korumadığı gibi katillerini bıraktığı için, biz bütün gücümüzle şu anda İstanbul’da tehdit edilen iki kadını korumaya ve kocalarını tutuklattırmaya çalışıyoruz. Biri sizin de belirttiğiniz gibi Hasret, diğeri ise Sena. Hasret’in kocasını ikinci kez tutuklattırdık, ancak bu ülkede Hasret gibi bir sürü kadın var ve bütün bu kapatılma sonucunda onların sesine ulaşamıyoruz. Sena da aynı şekilde kocası tarafından 17 bıçak darbesiyle yaralanmış ve bir kolunu hissetmiyor şu an. Durum böyleyken, bakanlığın yetkilileri hala gelip, mesela Hasret örneğinde, sığınak seçeneğini söylüyorlar. Yahu öldürmeye kastetmiş bir adam var ortada, sen onu neden bugüne kadar hapsetmedin? Neden Hasret bütün düzenini bozup sığınağa gitsin? Ben bunu sığınakları önemsemediğim için söylemiyorum; tabii sığınaklar da önemli, ancak sen önce tehlikeyi ortadan kaldır. Şu anda Türkiye’de kendi yasalarını uygulamayan bir devlet var. Biz feminist ve kadın örgütleri olarak devlete kendi yasasını uygulatmak için tam bir haftadır uğraşıyoruz. Ne kadar saçma bir durum değil mi? Mesela kadınların bu kadar tedirginlik yaşadığı bir ülkede, Ortadoğu’da kadınların hayatını zehir eden, tecavüz eden IŞİD çetelerine “Öfkeli çocuklar” diyen Ahmet Davutoğlu gibi bir adam başbakan oldu. Ne kadar tedirgin yaşadığımızı size anlatamam.
IŞİD TEHLİKESİ YANI BAŞIMIZDA
-IŞİD tehlikesini buraya uzak gibi mi görüyorsunuz?
Hayır. Keşke öyle görebilseydik. Biz bu tehlikeyi çok yanı başımızda görüyoruz maalesef. Türkiye’de IŞİD’in kadınlara bakışını gittikçe benimseyen çevreler var. Burada örgütün ismi de önemli değil. Örneğin El-Nusra çetelerini hatırlarsak, Rojava’ya saldırıları sırasında cami hoparlöründen kendi cemaatine , “Kürt kadınları helaldir” diye anonslar yapmamış mıydı bundan bir sene önce? Bugün Türkiye’de var olan tarikatlara baktığınız zaman, kadınlara bakışları IŞİD veya El-Nusra’dan farklı değil. Kaldı ki IŞİD sempatizanları İstanbul’da piknik düzenleyip, gövde gösterisi yapabiliyorlar. Devletin onlara mesafe koymamasını çok büyük bir sorun olarak görüyorum ve kaygı verici buluyorum.
-Tam yanı başımızda, Irak’ta kadınlara yönelik bu kadar insafsız bir saldırı varken, kadın örgütlerinin gereken tepkiyi gösterdiğini düşünüyor musunuz?
Gereken tepkiyi verebildiğimizi düşünmüyorum. Ancak o kadar tepki gösterecek durum var ki, hayat ‘Şuna da tepki vermiyorsunuz, buna da tepki vermiyorsunuz’ diye üzerimizde başka bir baskıya dönüştü. Biz devlet değiliz. Eskiden ‘Nerede bu devlet?’ denilirdi; şimdi ise, ‘Nerede bu Kürtler, nerede bu kadınlar, nerede bu feministler?’ deniliyor. Tabii ki biz üzerimize düşen görevleri yapmaya çalışıyoruz.
KORKULARIMIZLA YÜZLEŞİP MÜCADELE ETMELİYİZ
-Kadınlar için çıkış yolunu nasıl görüyorsunuz ?
Ortadoğu’da yaşanan IŞİD zulmüne karşı Kürt kadınların verdiği mücadele bizim için ilham verici. Umudumuz Kürt kadınlarında. Biraz oradan güven alıyoruz. Ortadoğu’da benim kişisel olarak en güvendiğim ve bana umut veren güç Kürtler iken, Türkiye’de de kadınların mücadelesidir. Çünkü IŞİD şu anda Türkiye’de değilse, bu, Kürtlerin verdiği mücadele sayesindedir. Ortadoğu’da Kürt mücadelesinden başka, kadınların mücadelesinden tutun başka özgürlüklerden yana bir güç yok. Türkiye’de de umudumuz neden kadınlarda, bunun da en somut göstergesi Hasret’in basın açıklamasında söylediği sözlerdir. Hasret , “Kadına yönelik şiddetin yeni yüzü olmayacağım. Ölürsem de kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden bir yüz olarak öleceğim” dedi. Her yerde kadınlar sindirilmek için korkutuluyor. Hele ki yaşadığımız coğrafyada muhafazakarlığın yükseldiği ve kadınlara savaş açtığı bir koşulda, korkarak hiçbir yere varamayız. Artık korkularımızla yüzleşip mücadele etmemiz gerek. Başka seçenek yok. Tabii ki tüm kadınlardan en radikal mücadeleyi vermesini beklemek mümkün değil, ama tüm kadınlar oldukları yerlerde ellerinden ne geliyorsa onu yapmalıdır ve kadınlara yönelik bu zulme dur demelidir.
Zeynep Kuray – ANF