Para ya da güç karşılığında her türlü suç işleyen erkeklerin dolup taştığı sokaklar ve evler, bu erkeklerle yaşayan-yaşamayan kadınlar için yeterince tehlike barındırıyor. Kadın katili, tacizci, tecavüzcü, dayakçı erkekleri tutuklamayan, kısa süreli cezalarla sokaklara, evlere salan yüce Türk hukukunun kadınları yeterince tehdit etmesi yetmiyormuş gibi, bir de insanlık için, nezaket için “jest” yaparak saldırgan erkekleri sokağa salmanın manası var mı?
Popülist politikalardan kusacak hale geldik. En son CHP’nin, Kemal Kılıçdaroğlu’na saldıran Orhan Övet’i affetmesine ilişkin tutumu “Eyvah, bunu da mı siyasi ranta çevirecekler” kaygısı yaratmadı değil.
Umarım olmaz diye konuya giriş yapayım.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu saldırı sonrası saldırgandan şikâyetçi olup olmaması konusu basit bir mesele değil. Üstelik bu kadar önemli bir meselenin popülist kaygılarla ele alınmasının toplumsal sonuçları olacaktır.
Şikâyet söz konusu olunca saldırganın annesi Vesile Övet “Kılıçdaroğlu’ndan da annesi olarak ben özür dilerim. Babası öldü öleli bunalım içinde. İşi yok, gücü yok. Evi kira, 1,5 yaşında kızı var. Ben ne diyeyim? Ben çok üzgünüm. Benim bebem dolduruşa geldi. Bir tek cezaevine girdi, üç ay önce çıktı. İşi yok, aşı yok, ekmeği yok. Ekmeğe muhtaç çoluk çocuğu. Ben çok üzgünüm. Kılıçdaroğlu’ndan, ailesinden çok özür dilerim. O da bir babalık yapsın bebeme” diye eklemiş.
Kılıçdaroğlu “Bugüne kadar hiçbir vatandaşım hakkında suç duyurusunda bulunmadım. Bu olayda da düşünmüyorum. Ancak ayrıntıların ortaya çıkmasını bekliyorum. Bu saldırı asla kabul edilemez ancak saldırganın annesinin feryadına da duyarsız kalamam. Olayın ayrıntıları ortaya çıktıktan sonra kararımı açıklayacağım” diye açıklamada bulunmuş.
İşin popülist kısmı annenin feryadı, ona duyarsız kalamamak, vatandaş hakkında suç duyurusunda bulunmamış olmakla övünmek…
Bir insan kim olursa olsun, makamı ne olursa olsun, şahsına yönelik saldırı varsa suç duyurusunda bulunması hukuki bir haktır. Suç duyurusunda bulunulmamış olmaktan övgü çıkartmak yanlıştır. Gerçi Kılıçdaroğlu burada çaktırmadan başbakanın olur olmaz davalarına gönderme yapıyor, bu konuda da haklı ama kendisinin uğradı açık bir saldırı var. Bunu da gözden kaçırmamasında kanımca fayda var.
Annenin feryadına gelince…
Bir anne çocuğunu her şeye rağmen savunabilir. Hakkında iyi şeyler ister. Bunu anlamamak elbette mümkün değil. Herkes, başı belaya giren yakınını savunur, onu destekler. Ancak yine de hikâyede yerine oturmayan taşlar yok mu?
Vesile Övet’in yaptığı açıklamalar ile oğlunun gerçekliği birbirine uyuyor mu? Tanıyanlar Orhan Övet ve erkek kardeşi hakkında mafya tarzı yaşama özeniyor diyor. Zaten Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırıyı da buna bağlıyorlar. Ya birilerinden para aldı ya da mafya tarzı hayata duyduğu ilgiden yaptı bunu diyorlar.
Annenin feryadına dönersek… İşsiz, babası öldü öleli bunalım içinde…
Nedense bunalıma giren erkekler hiç sadece kendi canlarına kıyıp, arkada kalan kadının onlarsız yaşamasına dayanamıyorlar!
Bu kısım kadın cinayetlerindeki haber diline benziyor. İşsiz adam cinnet geçirdi, karısını öldürdü… İş bulamayınca bunaldı, karısını öldürdü… İlla bir sosyal, psikolojik bir sıfat olacak.
Oysa çok basit değil mi, erkek kadın öldürdü. Gücü yettiği için, bunu yapmaya kendinde hak gördüğü için, kendisini kadının efendisi gördüğü için.
Liste daha uzatılabilir. Ama yok, cani koca diyeceğiz ki, geriye cani olmayan, “iyi” kocaların varlığı da kalsın, kadınların erkeklere aldanması sürsün. Her gün erkekler kadın öldürsün.
Son cümlede Vesile Övet “O da bir babalık yapsın bebeme” diyor Kılıçdaroğlu için. Bebe mi? 28 yaşında, kazık kadar adam mı bebe? Bu kullanımıyla bebe kelimesinin masumiyeti katledilmiş olmuyor mu? Sahi, sizi de çarpmadı mı bu bebe lafı?
Zaten anneler ömürleri boyunca erkek çocuklarını kayırır, kollar, besler, bakar, sırtını sıvazlar, ne yapmış olurlarsa olsunlar onları genellikle haklı görürler.
Kılıçdaroğlu vazgeçme!
Bu saldırıya nereden bakarsanız bakın masum hiçbir yan bulamazsınız. Planlı, programlı, profesyonel bir saldırı. Ancak öyle bile olmasa yine de Kılıçdaroğlu saldırganı affetmemelidir. Annenin feryadına değil, kadınların isyanına kulak kabartmalıdır.
Bu durum basit bir insanlık meselesi olarak ele alınamaz.
Para ya da güç karşılığında her türlü suç işleyen erkeklerin dolup taştığı sokaklar ve evler, bu erkeklerle yaşayan-yaşamayan kadınlar için yeterince tehlike barındırıyor. Kadın katili, tacizci, tecavüzcü, dayakçı erkekleri tutuklamayan, kısa süreli cezalarla sokaklara, evlere salan yüce Türk hukukunun kadınları yeterince tehdit etmesi yetmiyormuş gibi, bir de insanlık için, nezaket için “jest” yaparak saldırgan erkekleri sokağa salmanın manası var mı?
İnsanlığınız batsın! Seçimlerden sonra bir hafta içinde 8 kadın erkelerce öldürülmedi mi?
Saldırganın kadınlara ait sabıkasını biliyor muyuz? O dolgun (26) sabıkaları arasında kadına yönelik şiddet var mı? Yok. Zaten Türkiye’de kadınlara yönelik erkek suçları diye bir tanım da yok değil mi? Niye gerek olsun ki?
Demem o ki; Kılıçdaroğlu ünlü ve güçlü bir adam. Onun bile kendisini koruyamadığı bu ülkede kadınlar saldırgan erkeklerden kendilerini nasıl koruyacaklar?
Şimdi Kılıçdaroğlu uğradığı bu saldırıda kendisi için değil, kadınları düşünerek bir karar vermeli. Ve asla saldırganı affetmemeli. Aksi durumda kadınlar Kılıçdaroğlu’nu bu kararı nedeniyle affetmeyebilir.
Bu yazı 13 Nisan tarihli Birgün Gazetesi’nden alınmıştır.