Ferda Koç yazdı: AKP iktidarı neden IŞİD’in iktidarıdır – Seçtiklerimiz
KP’nin IŞİD’e gösterdiği tolerans, sağladığı koruma, IŞİD suçları için yaptığı karartma hepimizi öfkelendiriyor. Oysa AKP’nin IŞİD’e gösterdiği bu yakınlık Türkiye için yeni bir şey değil. Bununla, 1980 öncesinin MC iktidarlarının faşist çetelere ve eylemlerine kol kanat germesi arasında büyük bir benzerlik var.
Aynı türden benzerlikleri “Hizbullah” cinayetlerinde, Sivas Katliamında, Hrant Dink cinayetinde, Reyhanlı Katliamında da saptamak olanaklı.
Türkiye tarihinde devlet tarafından himaye edilen güçlerce gerçekleştirilen ve karanlıkta bırakılan bütün siyasi cinayetlerinin ve katliamlarının kontrgerilla marifeti olduğu biliniyor. Ülke içinde ve dışında dokunulmayan IŞİD’e AKP hükümetinin sağladığı korumayı bir “dış politika” hatasının devamı olarak görürsek yanılırız. IŞİD, AKP hükümetinin bir “gençlik hatası” değildir. IŞİD AKP iktidarının varlık koşullarını temin eden kurumsal altyapının, Türkiye kontrgerillasının içinde yuvalandığı bir ortamdır. IŞİD, (CIA ve NATO’nun arkaladığı ve yönlendirdiği) Türkiye kontrgerillasının paramiliter örgütler fideliğinin “kıymetli” bir parçasıdır.
Türkiye’de devlet iktidarı kontrgerillanın elindedir. Türkiye’de devlet iktidarının ele geçirilmesi sorunu kontgerilla iktidarının ele geçirilmesi sorunudur. Kontrgerilla iktidarını elinde tutan, devlet iktidarını elinde tutar. Kontrgerillanın iktidarının oluşumu ise bölgesel emperyalist politikaların ihtiyaçları ile belirlenir.
SSCB’nin ve Yugoslavya’nın dağılma sürecinde, Bosna, Kafkaslar, Orta Asya’da ve giderek bir çok Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkesinde pıtırak gibi yayılan İslamcı-faşist iç savaş örgütlerine katılan Türkiye kökenli unsurların bu katılımlarının tamamının kontrgerilla denetiminde olduğunu biliyoruz. “Radikal İslamcı”, “Türkçü-Osmanlıcı” çevre ve cemaatlerden sınır ötesi iç savaşlara katılanların tamamı, varacakları yerlere devlet koruması altında, devletin resmi ya da yarı resmi kurumları aracılığıyla ulaştırıldılar. Buralarda, Türkiye kontrgerillasının da içinde yer aldığı “NATO Gladiosunun” sağladığı altyapı üzerinde cephelere katıldılar. BBP, Gülen Örgütü, Hizbullah ve İslami uluslararası yardım örgütleri bu kontrgerilla ağının “resmi olmayan bileşenleri”nin en bilinenleriydi.
1990’ların ikinci yarısından itibaren artan bir işlev üslenen bu İslamcı-faşist paramiliter örgütler dizisi, AKP’nin devlet iktidarına el koyma hareketinin önemli bir dayanağı oldu. ABD hükümeti, 2007’de planladığı Suriye-İran saldırısına Türkiye devletinin uyum sağlaması için, İslamcı-neoliberal AKP’nin iktidarını “zincirlerinden kurtarmaya” karar verdi. Ergenekon operasyonuyla başlayan bu süreç, AKP-Gülen koalisyonunun devlet iktidarını ele geçirmesiyle sonuçlandı. Özellikle Kafkaslar ve Yugoslavya’daki emperyalist müdahale süreçlerinde Gülen Örgütü ile İslamcı-faşist çeteler aynı ağ içinde yer alıyorlardı.
Yani AKP’nin devlet iktidarını “ele geçirmesi”, günümüzde IŞİD’de yuvalanan İslamcı-faşist çeteleri ve Gülen örgütünü de içine alan bir kontrgerilla ağı ile olmuştur. 17-25 Aralık’ta ABD’nin değişen Ortadoğu politikasına bağlı olarak Türkiye kontrgerillası yeniden dizayn edilmeye girişildiğinde bu değişime Gülen örgütü ayak uydururken, AKP’nin ayak uyduramaması, “girdiği kontrgerilla aleminden çıkamaması” ile ilgilidir. AKP’nin Gülen örgütünü kontrgerilla iktidarından uzaklaştırmaya çalışırken, IŞİD ile güçlü bağlantılara sahip bir kontrgerilla hizbini dayanak aldığı anlaşılmaktadır. Kısacası AKP ile IŞİD arasındaki ilişkiyi Türkiye’nin sömürge tipi faşizminden kopararak anlamaya kalkıştığımızda birini diğerinin “kurbanı” olarak görmekten kaçınamayız. Durum da olay da bu değildir. Bu, kontrgerilla içindeki bir iktidar kavgasıdır, kan ve şiddet seviyesinin yüksekliği bundan kaynaklanmaktadır.