Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2026 Bütçesinin ele alındığı Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısı 7 Kasım Cuma günü yapıldı. Bakanlığın politikalarını eleştiren DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu “Enerji politikası doğanın diliyle, emeğin gücüyle, halkın iradesiyle yeniden yazılmalıdır” dedi.
Ayten Kordu, Bakanlık Bütçesini eleştirerek “Bu bütçe, doğayı, emeği ve halkları değil, sermayenin sınırsızca tüm ekolojik hayatı daha fazla kâr hırsıyla ele alarak ve endüstriyalizmin çılgınlığında ilerleyerek, adına da “kalkınma” diyerek, sömürü üzerine kurulu, tüm canlı ekosistemi yok eden bir anlayışla ele alınmaktadır,” dedi.
‘Bu enerji kimin hayatını aydınlatıyor, kimin köylerini, sularını, ormanlarını yok ediyor?’
Kordu şöyle konuştu: “Şunu soruyoruz: Kimin için enerji? Hangi ihtiyaçlar? Kimin ihtiyaçları? Neden sürekli büyüyen enerji talebi? Kimin hayatını kolaylaştırıyor, kimin hayatını, yaşam alanlarını yok ediyor? Bu soruların artık yanıtları bizim açımızdan çok net. Bugün enerji politikaları tamamen kamu dışı, antidemokratik, yerel ihtiyaçlardan kopuk, uluslararası bir anlayış içerisinde ele alınmakta, sömürme üzerinde büyük şirketlerle iş tutan bir anlayışla şekillenmekte. Üstelik bu politikalar kalkınma ve güçlenme söylemleriyle meşrulaştırılarak emperyal çıkarlar ve küresel savaşların bir parçasına dönüşmüş durumda. Enerjinin kimin için, kimin emeğiyle ve hangi bedelle üretildiği, kimin hayatını kolaylaştırıp kimin hayatını zorlaştırdığı sorularının cevabı aslında bilinmektedir. Yurttaşın yaşamını zorlaştıran, büyük sermaye şirketlerinin kazancında kâr üstüne kâr katan, adil olmayan politikalara göre kurulmaktadır. Bugün iktidar enerji politikasını “büyüme ve yatırım” adı altında yürütmekte ama biz soruyoruz: Bu büyüme kimin için? Bu enerji kimlerin hayatını aydınlatıyor? Kimlerin köylerini, derelerini, dağlarını, sularını, ormanlarını yok ediyor? Tabii ki insanlığın, tabii ki kadınların, köylülerin, emekçilerin, işçilerin, çiftçilerin, herkesin.”
‘Yeşil enerji değil, yeşil yıkım’
Kordu, iktidar ve sermaye çevreleri tarafından yenilenebilir enerji olarak sunulan HES, RES, GES, JES ile enerji üretimini eleştirdi: “Bütçe sunumları “sürekli büyüme ve kalkınma, sürdürülebilirlik” gibi toplumu manipüle eden söylemlerle dolu. Bizim gördüğümüz şey, doğayı paraya, suyu metaya, enerjiyi de ticaret adına dönüştüren bir sistem ve onun bütçesi. Bu sistemin adına “yeşil enerji” denilerek özünde yeşil yıkım gerçekleşmektedir. RES, GES, JES, hepsi ihtiyaç dışı, şirketlere verilen yeni sömürü alanları ve talanlara açılan yerlerdir. Şimdi buradan soruyoruz: Bu tarlalarda projesiz geliştirilen, plansız geliştirilen, bütün mera alanlarını, tarım alanlarını yok eden plansız politikalar orada arpa, buğday gibi temel besin kaynaklarımızı yenilebilir olmaktan uzak tutmuş “yenilenebilir” adı altında güneş panelleri konulmuş ve adına “yenilenebilir” diyor. Artık arpayı, buğdayı yiyemiyoruz, güneş panelleri yenilenebilir olarak, yeni sömürü alanları olarak doğa alanları açılıyor. Rüzgâr türbinleri için ormanlar kesilmekte, güneş panelleri için tarım alanları yok edilmekte, HES projeleriyle nehirler kurutulmakta; üstelik bunlar halkın ihtiyaçlarına göre değil şirketlerin kâr hesaplarına göre yapılmaktadır. Baraj, kömür madenleri, suyun akış sahasının değiştirilmesi, ormanların, tarım alanlarının GES, HES, JES gibi her türlü yakma santrallerle işgal edilmesini bir yıkım olarak halk yaşarken şirketlerin her aşamada varlıkları katlanarak artmaktadır. Aydın bölgesinde jeotermal enerji kaynakları incir bahçelerinin tamamını yok etti Sayın Bakan, oradaki köylüler hâlen bunun mağduriyetini yaşamaktadır.”
‘Artan yoksulluk halkları enerjiden yoksun bırakıyor’
DEM Parti Milletvekili Ayten Kordu, iktidarın enerji politikalarının sınıfsal karakterine vurgu yaparak bu alanda gerçekleşen eşitsizliği işaret etti: “Bir yandan lüks konutların, AVM’lerin ışıkları sabaha kadar yarıyor, öte yandan milyonlarca yoksul yurttaş karanlıkta kalıyor, faturasını ödeyemiyor. Toplumun artan yoksulluğu, enerjiye ulaşımını kısıtlayarak halkları enerji yoksunu yapmaktadır. Bir evin sıcaklığı artık cebindeki para kadar, ışığıysa maaşı kadar yanabiliyor. Üstelik en kirli enerji türlerini en yoksul kesimler kullanmak zorunda kalıyor. Bu yanlış politikaların bir sonucu olarak her kış kömürden kaynaklı zehirlenmelerden yüzlerce kişi yaşamını yitiriyor. Enerjiye erişemeyen halk yaşamını riske atarak ısınmaya çalışıyor yani enerji yokluğu değil adaletsizlik can alıyor. Kömür yardımlarıyla günü kurtarmak yerine enerjiye erişimi bir hak hâline getirmek gerekiyor. Bu anlamda, her haneye yeterli enerji erişimi anayasal güvence altına alınmalıdır.”
‘Dersim’de sadece doğaya değil Alevi inancına da saldırı var’
Kordu, Dersim’de hızlandırılan HES ve RES yapımı politikasının hem ekolojik yıkıma yol açtığını hem de Alevileri asimile etme planına hizmet ettiğini söyledi: “Şimdi, Dersim’de Sekasur, Cevizlidere yani Merho alanı, Aliboğazı, Pülümür’de HES ve RES politikaları başta Pülümür olmak üzere arıcılığı, balcılığı orada baltalayacak. Yine, orada devam eden krom madeni gibi ruhsatlandırmalar boşaltılmış köylere geri dönüş yapan yurttaşlar açısından da yaşam alanlarını yeniden madenlerle işgal eden ve köylüyü yeniden göçürtme politikasının uygulandığı yerler. Üstelik Dersim’de Munzur suyuna baraj kurmak sadece bir doğa meselesi değil doğayla bir bütün Alevi inancına, kültürüne, yaşamın hafızasına bir saldırıdır. Bu, hem ekolojik yıkıma hem de kültürel asimilasyona yıllardır devam etme ve uygulama biçimlerinden bir tanesidir.”
‘Enerji sistemi hem doğayı hem emeği sömürüyor’
Kordu, Enerji Bakanlığı’nın politikalarının ağır emek sömürüsü ve iş cinayetleri/katliamlarına neden olduğunun altını çizdi: “Enerji sisteminin bugünkü hâli yalnız doğayı değil emeği de sömürmektedir. Maden işçileri iş cinayetlerinde can verirken köylüler toprağını kaybetmekte, altın madenleri başta olmak üzere su varlıklarını bitirmekte; İvrindi, Uşak Eşme’de, Ağrı Diyadin’de tonlarca su 1 gram altın için harcanmaktadır. Kömür çıkarmak için su varlıklarının nasıl kullanıldığı ortadadır. En son İliç’te yaşadık, 9 madenci göz göre göre öldüler. Zonguldak, Soma, Bartın birçok madencinin yaşamına mal oldu. Halk sağlığı geri dönülmez hastalıklarla baş başa bırakılmakta. Sayın milletvekilleri, yine, enerji alanında ciddi sorunlardan biri de nükleer enerji santrallerinin yarattığı sorunlar her yönüyle bilinmesine rağmen topluma yeniden sürekli olarak enerji gereksiniminin zorunluluğu olarak sunulmaktadır. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali hem inşaat aşamasında yarattığı yıkımlar, işçi kıyımlarıyla gündem olmakla birlikte enerjide kapitalist şirketlerle bağımlılığın temelini oluşturmaktadır.”
‘Talandan değil yaşamdan yanayız, 2026 Bütçesine ‘hayır’ diyoruz’
Kordu, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı konuşmayı şu sözlerle tamamladı: “Biz DEM Parti olarak biliyoruz ki çözüm daha fazla enerji üretmekte değil enerjiyi adil paylaşmakta; demokratik bir işleyişle doğaya uyumlu, halkla birlikte planlamada yatmaktadır. Bu nedenle diyoruz ki enerji halkın hakkıdır. Enerji politikası doğanın diliyle, emeğin gücüyle, halkın iradesiyle yeniden yazılmalıdır, yeniden inşa edilmelidir. Bu yüzden bu bütçeye “hayır” diyoruz çünkü biz parti olarak talandan değil yaşamdan yana olan politikalarımızla bu konuda mücadele etmeye tüm halkımızla beraber devam edeceğiz. Bu 2026 bütçesine de hayır diyoruz. Halkların bütçesinin inşa edilmesi gerektiğini tekrar buradan belirtmek istiyorum.”
Siyasi Haber
