Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    DİSK-AR: “Asgari ücretlinin 10 aylık kaybı 6 bin 322 TL

    4 Kasım 2025

    Öcalan: “Güncel sorunlarımızı da kapsayacak bir ufuk oluşturarak hareket etmeliyiz”

    4 Kasım 2025

    AİHM kararının ardından Meclis’te ilk sözler: “Kobani Davası’ndaki tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması gerekir”

    4 Kasım 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

      4 Kasım 2025

      Adaletin eşiğinde: Demirtaş kararı ve hukukun imtihanı

      3 Kasım 2025

      Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

      30 Ekim 2025

      Bakımın görünmeyen yükü: Engelli kadınlar ve kız çocuklarının onurlu yaşama hakkı

      29 Ekim 2025

      Ankara’nın vesayeti ve Kıbrıs halkının iradesi

      26 Ekim 2025
    • Seçtiklerimiz

      Sudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları

      3 Kasım 2025

      Trump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı?

      2 Kasım 2025

      Motokuryelerin ekim isyanı

      28 Ekim 2025

      İstikrarsızlık üreten istikrar programı

      26 Ekim 2025

      ESMA’nın hatırlattıkları

      26 Ekim 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Ali Coşkun: İşçi sınıfı üretimden gelen gücüyle toplumsal barışın en güçlü dayanağıdır

      29 Ekim 2025

      Altan Açıkdilli: “Canımı çekiştiriyor yine canım”

      28 Ekim 2025

      DSİP’ten Şenol Karakaş: Ne barış süreci demokrasinin gelişmesine ne de demokratik adımlar barış sürecinin nihayete ulaşmasına ertelenebilir

      27 Ekim 2025

      Ilan Pappe: Filistinliler hâlâ etnik temizlik ve soykırımla karşı karşıya

      16 Ekim 2025

      ‘Kadıköy Kültür Evi hem nefes aldığımız hem de birlikte söz kurduğumuz bir yer’

      10 Ekim 2025
    • Dosyalar
      • “Süreç” ve Sol
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

    İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

    MUHSİN DALFİDAN yazdı: Hiç kimse sanmasın ki seçimlerin iptal edildiği, muhalefetin toplama kamplarına doldurulduğu, hazır kıta paramiliter güçlerin harekete geçirildiği, toplumun sindirilip tek tip bir bedene dönüştürüldüğü günler gelmeyecektir. O gün geldiğinde “geç faşizmin” bunlara ihtiyacı yoktu, bu kadarını beklemiyorduk, öngöremedik demenin anlamı kalmayacak. 
    Muhsin Dalfidan4 Kasım 2025
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Evet, ölüm kalım ikilemiyle karşı karşıyayız. Faşizmin devlet biçiminin adım adım inşa edildiği günlerin içindeyiz. Bugünkü rejim inşa halinde faşizmdir. Zira faşizmin devlet biçimi olarak inşasının bir süreç olduğunu görmek gerekir. Bu süreç bir anda olup biten olay değildir. Sonu gelmeyen, ucu hep açık kalacak bir süreç de değildir. Ya demokrasi mücadelesi kazanacak ve faşizmin inşa süreci faşist iktidarın tasfiyesiyle sonlanacak ya faşizm kazanacak. Faşizm inşa edildiğinde de statik bir dönem olmayacaktır. Bu bağlamda faşizmin ve faşizmin inşa sürecinin politik analizi, faşizmin inşa sürecini çelmek, dahası faşist rejimi tasfiye etmek ve sosyalizm mücadelesinin yol temizliği olarak demokrasi mücadelesini örgütlemek için elzemdir. Bu yazıda faşizmin inşa sürecinin izini sürerken, toplumsal ve siyasal muhalefetin, faşizmin inşasını çelme ve tasfiyesini sağlama mücadelesinin gereklerine odaklanacağım.

    Faşizmin “kurumsallaşma süreci“ ve “kurumsallaşmış faşizm” kavramlarının anlamı üzerine

    Faşizm bir ideolojidir, bir harekettir ve nihayetinde bunların “maddeleşmiş” hali bir devlet biçimidir. Dolayısıyla faşizm dendiğinde bir ideoloji ve siyasi hareket olarak faşizm ile kapitalist devlet biçimi olarak faşizm arasındaki ayrımı görmek gerekir. Elbette faşist ideoloji ve hareket olmadan faşist devlet inşa edilemez. Faşist devlet inşası, her ülkenin somut koşullarına göre yol yöntem ve süre olarak değişkenlik gösteren, faşist hareketin, ilk oluşumu, gelişimi iktidara gelişi ve faşizmi devlet biçimi olarak inşası süreçlerini içerir. Bu bağlamda “Faşizmin kurumsallaşma süreci” kavramı; faşizmin bir devlet biçimi olarak inşa edilmekte olduğunu ifade eder.  “Kurumsallaşmış Faşizm” ise, devletin ve toplumsalın faşizmin temel karakterleri temelinde topyekûn dönüşüme uğratıldığı süreçle, faşizmin devlet biçimi olarak inşa edildiğini işaret eder.

    Özetlersek: Tarihsel ve toplumsal bir olgu olarak faşizm, kendi tarihsel koşullarına göre farklı süreçler ve özgün yollarla gelişerek iktidar olur ve iktidarını pekiştirerek devlet biçimi haline gelir.  Faşizmin bu inşa süreci bugün olduğu gibi,  geçmiş faşizmlerde de kendine özgü yanlarıyla birlikte yaşanmıştır. Kurumsallaşma, faşizmin anlık bir olayla ve anlık bir alt üst oluşla değil  “süreç” içinde inşa edilebileceğini anlatır. 

    Klasik ve yeni faşizmler tartışması üzerine

    Konumuz faşizm analizleri değil, faşizmin kurumsallaşma sürecinin neresinde olup olmadığımızı ortaya koymak. Toplumsal ve siyasal muhalefetin faşizmin inşasını durdurmak ve rejimi değiştirmek adına görevlerini işaret etmek. Dolayısıyla tartışmalara bu kısıtla ve amaca hizmet düzeyinde değineceğim. Günümüz faşizmlerine ilişkin farklı kavramlar kullanılmaktadır. Bu kavramları üretenler, ayırt edici özellikleri “klasik” faşizmlerden farklı yeni faşizmlerin gündemde olduğu tespiti yapmaktadırlar. Elbette 20. yüzyıl faşizm deneyimlerinden süzülüp gelen faşizmin analizini ve diğer kapitalist devlet biçimlerinden ayırt edici niteliklerini ifade eden kavram setlerini,  mutlak şablon olarak ele almamak gerekir. Bu yaklaşımı şu şekilde de ifade etmek mümkün : “Evet, geçmişteki faşizm/lerin somut biçimleniş hallerini ve gerçekleşen faşizm/lerin analizinden çıkan kavram setlerini önemseyip günümüzü anlamak için onlara başvuralım ama aynı zamanda her şeyin olduğu gibi faşizmin de somut-tarihsel bir olgu olduğunu, günümüzün faşizminin ancak günümüz koşullarının içinden günümüze özgü biçimler ve yapılar edinerek gerçekleşebileceğini, kendisinde geçmişteki hallerine göre kimi farklılıklar barındırabileceğini unutmayalım.”

    Bu yaklaşım doğru olmakla birlikte farklı anlamlar yüklendiğini de belirtmek isterim. Günümüz faşizminin farklı olduğu tespiti yapanların bir kısmı (geç faşizm ), ”klasik” faşizmlerin analizini tümüyle görmezden gelmemekle birlikte temel kimi özelliklerinin geçersizleştiği ve eski kavram setleriyle günümüz faşizminin analiz edilemeyeceğini belirtiyorlar. Ben kendi adıma geçersiz görülen klasik faşizm unsurları tespitlerin yerinde olmadığını, analizi konjonktürelliğe sıkıştırdığını, konjonktürün çoklu değişkenlerinin ilişkisinin ve dengesinin değişebilirliğini yeterince hesaba katmadığını düşünenlerdenim.

    Günümüz için kullanılan  kimi faşizm kavramları, Neo-faşizm, post-Faşizm, Yeni faşizm ve  Geç faşizm kavramlarıdır. Bu tanımlamaların analizi konumuz olmadığı için ayrıntıya girmeyeceğim. Sadece şu kadarını ifade etmek isterim: Faşizmin tarihsel  olduğu kadar  güncel bir olgu olduğu da doğrudur. Ve bu bağlamda üzerinde durulmaya değer gördüğüm kavram, Alberto Toscano’nun “Geç Faşizm” kavramsallaştırmasıdır. Konumuza hizmet düzeyinde geç faşizmi tanımlamak gerekirse: Geç faşizm, “klasik” faşizmin yeniden doğuşu değil, kapitalizmin çoklu krizlerine karşı ırkçılık, dincilik, otoriterlik unsurlarıyla işlerlik kazanan  devlet uygulamaları ve devletin bunlar üzerinden şekillenmesidir. Klasik faşizmden  iki önemli ayrımı olduğu şu biçimde ortaya konmaktadır.  “Birincisi, klasik faşizm güçlü bir komünizm tehdidini bastırmak üzere liberal devlet formunu ve seçimleri feshederek kurumsallaşmıştır. Geç faşizm ise komünizm tehdidinin olmadığı koşullarda şekillendiği için seçimlerin askıya alınmasına gerek duymaz…. ikinci ayrım ise, sağ popülist liderlerin kutuplaştırma taktikleri bağlamında kitle seferberliğinin aldığı yeni biçimdir. Klasik faşizmden farklı olarak, geç faşizmde popülist liderin odak noktası toplumu bir bütün olarak harekete geçirmek değil, toplumun belirli kesimlerini sürekli karalayarak kendi tabanlarından gelen desteği pekiştirmektir” Bu ayrımlar üzerinde aşağıda duracağım. Şimdilik şunu vurgulamakla yetineyim: “Geç faşizm” analizinde yararlanılacak kıymetli unsurlar olmakla birlikte, bu kavramsallaştırmada faşist devlet biçimi özgünlüğünü yitirmekte ve otoriter, ırkçı, şiddeti olağanlaştıran, hukuksuzluğu normalleştiren, demokratik kurumları aşındıran  tüm rejimlerin genel adı olan analitik bir kavrama dönüşmektedir. Geç faşizmin temel sorunlu yanı budur.

    Faşizmin alan ölçeğine göre farklı adlandırmalarına da tanık olmaktayız. Kısaca özetlersem: Fosil yakıtların kullanımını otoriterlikle savunan ve iklim krizi gibi ekosistem yıkımlarına karşı mücadeleleri tehdit olarak düşmanlaştıran ve her türlü şiddetle yok etmeye çalışan uygulamalar Fosil Faşizmi; biyolojik yaşamı kontrol altına alan ırkçı ve otoriter uygulamalar Biyofaşizm; dini siyasallaştırıp farklı inançları düşmanlaştırma ve baskı altında alma uygulamaları Teofaşizm; şiddete dayalı göçmen karşıtlığı politikaları ve sınırları insan yaşamına mal olan alanlar haline getiren uygulamalar  Sınır Faşizmi; kadın özgürlüğü karşıtı, LGBTİ+ bireyleri sapkın olarak damgalayan otoriter baskıcı ötekileştirici ve yok edici ideoloji ve uygulamalar Toplumsal Cinsiyet Faşizmi olarak tanımlanmaktadır. 

    Bunlar günümüz kapitalizminin çoklu krizlerine rejimin müdahalelerinin otoriterliğini ve düşmanca tutumunu izah eden adlandırmalardır.  Elbette bu uygulamalar faşizan unsurlar temelinde yapılmaktadır. Ancak bu tanımlamalar, faşizmi bir uygulama yöntemine indirgemektedir. Bu yaklaşımlar doğal olarak devlet biçimi olarak faşizmi ikincilleştirirken,  faşist/faşizan uygulamaların her birini ayrı faşizmler olarak öne çıkarıyor. Oysa faşizm; ideolojisi olan, faşist hareket olmakla yetinmeyen, devleti ve toplumu ekonomik, siyasal, toplumsal, ideolojik, kültürel, sosyo-politik ve psikolojik olarak kendine has nitelikte yapılandıran açık diktatörlük olarak bir iktidar biçimi/ devlet biçimidir.  Faşizm, devletin spesifik sorun alanlarındaki sorunları çözme ve yönetme yöntemine indirgenemez.

    Bu bakış açısıyla 21. yüzyıl devletlerinin hemen hemen tümü kendine özgü (bu özgülük her yere çekilebilen ve her kapıyı açan bir maymuncuk olarak kullanılmaktadır) faşist devletlerdir. Faşizm her yerdedir. (İdeolojik olarak her yere sirayet ettiği açıktır. Ama devlet biçimi olarak genelleştirilmesi başka bir şeydir ve gerçeği yansıtmamaktadır.) Emperyalizm çağı siyasal gericiliğe tekabül eder ve 20. yüzyılda da emperyalist kapitalizmin karakteri siyasal gericilik idi. O dönemde de tüm devletlerin faşist unsurları içeren alan uygulamaları, sermaye çözümü /tahakküm /yönetme yöntemleri vardı.  O zaman da, örneğin Türkiye Cumhuriyeti’ni her döneminde faşist devlet olarak gören ama kavramları farklı kullanan ( sömürge tipi faşizm, sürekli faşizm, gizli faşizm vb.) siyasi anlayışlar mevcuttu. Ama onların yanılgısı faşizmi bir devlet biçimi olarak genelleştirmeleriydi. Günümüzün bu kavramsallaştırmalarında ise, faşizmi genelleştirmenin yanında farklı alanlardaki uygulamalar üzerinden kompartımanlara ayıran ve faşist devlet biçimini silikleştiren bir yaklaşım hakim. 

    Elbette farklı kapitalist devlet biçimlerinde faşist devlet unsurları olur. Farklı faşizmlerle adlandırılan bu uygulamaların faşizan karakterli olduğu açıktır. Ancak faşist unsurların belirtilen özgün alanlarda başat yöntem olarak kullanılıyor olması faşist devlet biçiminin varlığını göstermez.  Bu bağlamda örneğin Kürt coğrafyasında yıllardır süren  ret ve asimilasyona dayalı zor temelindeki politika ve uygulamaların faşist karakteri yadsınamaz. Ancak bu uygulamalar aynı anda iki ayrı devlet biçiminin bir arada (oligarşik diktatörlük ve faşist diktatörlük) bulunduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla faşist hareket ile faşist devlet gerçeği arasındaki fark gibi, faşizan uygulama ile devletin faşist karakteri ve yapısı arasındaki farkı görmek gerekir ve bu fark önemlidir. Zira faşistleşme sürecine karşı doğru taktik, strateji, örgütlenme ve mücadele bu farkı görmekle yaşama geçirilebilir.

    Rejimlerin faşizan uygulamalarını görünür kılmak ve teşhir etmek için bu tür kavramlar elverişli olabilir. Ancak bağlamını aşarak faşist devlet biçiminin özgün karakterini silikleştirerek genel baskı ve zor uygulamalarını faşizm olarak ifade etmek, büyük tehlikeyi bertaraf etmez tersine görünmez kılar.

    Bu bağlamda son olarak,  açık diktatörlük faşist devlet biçiminin tedavülden kalktığı iddia edilen kimi unsurlarına bakalım: Birincisi, geçmiş faşizmlerin seçimleri ortadan kaldırdığı ama günümüz faşizmlerinin seçimleri ortadan kaldırmaya ihtiyaç duymadığı/duymayacağı iddiasıdır. Bu iddianın öncelikle göz ardı ettiği gerçek, geçmiş faşist devlet biçimlerinin inşa süreçleridir. Örneğin Polonya’da  1926 Mayıs’ında Mareşal Józef Piłsudski gerçekleştirdiği darbeyle (dikkat ediniz faşizmin inşasının  askeri darbe yoluyla olmasına rağmen) iktidara geldi. Pilsudski parlamentoya ve muhalefet partilerine dokunmadığı gibi seçimler de yapılmaya devam edildi. 1929’da muhalefetin seçim kazanmasıyla muhalefet içi çekişmeler ortamında muhalefet partilerinin önderleri tutuklandı. Muhalefetin, yasaklı siyasetçiler ve çeşitli kısıtlamalarla girdiği 1930 yılındaki seçimlerde Pilsudski iktidarını pekiştirdi. Ve nihayet 1935 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle parlamento ve seçimler tarihe karıştı. Görüldüğü gibi seçimler bir çırpıda değil, 10 yıllık bir süreçle ortadan kaldırılıyor. Bu on yıllık süreci faşizmin 9 yıl boyunca seçimleri kaldırmaya ihtiyaç duymadığı şeklinde mi yorumlamalı? Yoksa inşa sürecinin gerçeği olarak mı? Kuşkusuz inşa sürecinin gereklilikleri/zorunlulukları oluşturmuştur bu durumu.

    Bugün faşizmin seçimleri ortadan kaldırmamasını günümüz faşizminin özelliği olarak ortaya koymak da, inşa süreci gerçeğini görememenin ürünüdür. Elbette günümüz inşa süreçleri; kullanılan yöntemler, araçlar, sürecin git-gelleri, uzunluğu vb. yönleriyle geçmişin aynısı olmayacaktır. Ancak faşizmin inşa sürecindeki dengelerin elverişli olmaması, toplumsal ve siyasal muhalefetin direnci,  tek başına iktidar olamama sonucu yapılan ittifaklar, kitle desteğini artırma ihtiyacı, korporatist toplumsallığı inşa gibi nedenlerle seçimlerin devam ediyor olması, inşa sürecinin yeni yapıtaşları döşendikçe ve mevcut halde iktidarı sürdürme imkânı kalmadığında ortadan kaldırılmayacağını göstermez. Zira bizdeki rejimin gidişatı bu yöndedir.

    İkincisi, günümüz faşizmlerinin paramiliter güçlere ihtiyaç duymadığı iddiasıdır. Bu iddia maddi gerçeklere dayanmayan tümüyle dayanaksız bir iddiadır. Yine inşa sürecinin kendine özgü yanlarını yeterince hesaba katmamaktır. 15 Temmuz darbe girişiminde resmi envanterlerdeki eksik silahların anlamını kavrayamamaktır. 

    Yine “ İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Tokat ve Konya’da silahlı eğitim kampları kuruldu” iddiası sonrasında İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ’dan da açıklamalar geldi. “Bir silahlanma süreci yaşanıyor. Son 23 ay içerisinde 2 milyon 300 bin yivsiz tüfek ve tabanca için ruhsat verildi. Bakanlığın rakamı, çılgın bir silahlanma. Bir de ruhsatsız ve uzun namlulu ağır saldırı silahı şeklindeki silahlanmadan bahsediliyor.” haberinin neyin hazırlığını ve varlığını ifşa ettiğini görememekte ya da görmek istememektir. Dolayısıyla bugün sadece okullarda palalı saldırılarla ya da muhalif gösterilerde karşı saldırı timleriyle boy göstermekle yetinilmesi, yarın bu hazır kıtaların devreye sokulmayacağı anlamına gelmez. 

    Üçüncüsü, artık yeni faşizmlerin korporatist bir toplum inşa etmeye ihtiyaçları olmadığı iddiasıdır.  Bu yaklaşıma göre faşist devlet biçimi için bu unsur artık tarihe karışmıştır. Acaba öyle mi ? Gelişmeler hiç de öyle olduğunu değil, tersine korporatist bir toplumun adım adım inşa edilmekte olduğunu gösteriyor.

    Yerli ve milli sermaye söylemi, sermaye ile devletin bütünleşik uyumunun ideolojik söylemi olarak işlev görüyor. Bu uyumun devlet denetiminde sürdürülmesi için her şey yapılmakta. Uyumsuzluklar yine yerli ve milli olmamakla, işbirlikçilikle suçlanarak etkisizleştirilmektedir.

    Sendikaların devlet güdümünde uyumluluğu geçmişin sarı sendikacılığını da aşmış ve yandaş sendikalar kurularak devlet desteğiyle korporatist toplumun inşasında işlev yüklenmeleri sağlanmaktadır.

    Meslek odaları  doğası gereği kamu kurumu (devlet kurumu anlamında)  niteliğiyle devletin kontrolündedir.  Ancak son yıllarda kısmi özerkliklerine bile tahammül edilmez olmuştur. TTB’ye kayyum atama girişimleri, çoklu baroların yasal değişiklikle hayata geçirilmesi vb. süreçler  toplumun bu kurumlar eliyle devletle uyumlu ve devletin kontrolünde  tektipleştirilmesine  dönük adımlardır.

    Dindar ve kindar gençlik yetiştirme adımları. Din kardeşliği temelinde ümmet birliği adımları vb. vb. Hepsi ne için atılıyor?

    Faşizm kurumsallaşma sürecinin (devlet biçimi olarak inşa) neresinde?

    Rejim sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda iktidarını mevcut haliyle sürdürebildiği ölçüde faşizmin kurumsallaşma süreci uzayacaktır. Zira devlet biçimi olarak faşizmi kurumsallaştırmanın  çok farklı ve çok yönlü maliyetleri vardır. Bu maliyetlere katlanmak ancak rejimi mevcut haliyle sürdürememe durumunda gündeme gelir. Aksi durumda sermaye her daim  tüm boyutlarıyla düşük maliyeti tercih eder.  Diğer yandan inşa sürecini, sürecin gereklilikleri de belirler. Örneğin, birinci katın kolonlarını tamamlamadan çıkılan ikinci katın zayıf olacağı ve her an yıkılabileceği aşikardır. Tekrar vurgularsak: Rejim, sermaye egemenliğini ve bütünsel çıkarlarını mevcut durumda ve mevcut iktidarla sürdürebildiği  ölçüde faşizm inşa sürecinde hüküm sürmeye devam edecektir. 

    Bunun için de son günlerdeki  yasadışı bahis organizasyonlarına ve futbol hakemlerine karşı operasyonlar, yine kara para trafiğine karşı, medya patronlarına dönük operasyonlar hukukun tesisi görüntüsü yaratarak meşruiyet tesis etmeye (ikinci kuş olarak gündem değiştirmeye) dönük icraatlardır.

    Faşist hareketin parçalı yapısı ve bunların bir kısmının iktidara karşıymış gibi görünerek meşruiyet devşirme durumunu aşma girişimleri görülmektedir.  İktidar ayrıştığı türevlerini tekrar içerme çabasına hız vermiş bulunuyor. Tüm bunlar süreci sündürerek iktidarını devam ettirme  adımlarıdır.

    Diğer yandan, süreci uzatarak iktidarını sürdürme imkanları kalmadığında her türlü örtüyü çöpe atıp, faşizmi kurumsallaştırmaya dönük yukarıda belirttiğim  hazırlıkların yapılmakta olduğu da aşikardır.  Hiç kimse sanmasın ki seçimlerin iptal edildiği, muhalefetin toplama kamplarına doldurulduğu, hazır kıta paramiliter güçlerin harekete geçirildiği, toplumun sindirilip tek tip bir bedene dönüştürüldüğü günler gelmeyecektir. O gün geldiğinde “geç faşizmin” bunlara ihtiyacı yoktu, bu kadarını beklemiyorduk, öngöremedik demenin anlamı kalmayacak. Öyleyse, bu gün faşizme karşı birleşik mücadeleyi zayıflatacak, ayrı faşizmlere karşı ayrı mücadele öbekleriyle yetinilmemeli. Bunların mücadelelerini birbirine bakıştırmak ve ortak mücadeleyi yükseltmek zorunluluğunu gören bir yerden hareket edilmelidir.

    Zira rejim faşizmi kurumsallaştırma adımlarına hız vermektedir. Seçimlere YSK eliyle müdahale etme halinden, üst mahkemelerden yerel asliye mahkemelerine kadar yargıyı tümüyle muhalefetin siyaset yapma imkanını yok etmek, siyasal alanı daraltma ve giderek tektipleştirme doğrultusunda adımlarını ivmelendirmektedir. 

    Son olarak belirtmeliyim: Rejimin “Terörsüz Türkiye”,  KÖH’ün “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” dediği sürecin; faşizmin kurumsallaşıp kurumsallaşamamasında önemli bir yeri var. Faşizmin kurumsallaşma finalini “süreç” belirleyecek gibi.  Devlet süreci araçsallaştırmaktadır.  Devletin Türk ve Kürt halklarının eşit yurttaş olarak ve kolektif hak eşitliği temelinde onurlu bir barışı tesis etme amacı olmadığı net görülmektedir. Diyelim ki yanıldık ve “bilim” kurgu filmi gerçek oldu. O zaman faşizme elveda. Gerçeklere dönersek: Süreç Kürt hareketinin farklı unsurlarını bölüp bir kısmını kendine çektiği durumda (bu olasılık hiç yok denemez) kendi türevlerinin de desteğiyle iktidarını sürdürme imkanını yakalarsa, inşa sürecini yeni faşizm yanlılarını “haklı” çıkarırcasına uzatır. Ne muhalefeti ne de Kürt hareketini bölemediği ve ortak hareket etmelerini önleyemediği takdirde iktidarını mevcut tarzda sürdüremeyeceği açıktır. Rejimin çözümü, son aşamasına geldiği inşa sürecini faşizmi kurumsallaştırarak tamamlama hamlesi olacaktır.  

    Bunu engellemek mümkün mü! Elbette mümkün!

    Ne yapmalı, nasıl yapmalı?

    Faşizan uygulamaların dünya ölçeğinde yükselişinin sürdüğü ve Türkiye’de faşist devlet biçimi olarak kurumsallaşmanın tamamlanma aşamasına gelindiği şu günlerde;

    Rejimin, barış sürecini faşizmin inşası ve sermaye egemenliğinin bekası için araçsallaştırma çabasını boşa düşürmek gerekiyor. Rejimin barış sürecini kullanarak muhalefeti bölmesine ve etkisizleştirmesine izin verilmemelidir. Burada muhalefet olarak CHP, DEM Parti ve sosyalist partiler hem kendi aralarındaki ilişkilerde hem de toplumsal muhalefetin  ortak mücadele yöneliminde yapıcı ve  sorumlu tavırlarını sürdürebilmelidir. 

    Bunun yanında rejimin barış söylemini sermaye birikim sürecini sürdürebilmek için araçsallaştırmasına da müsaade edilmemelidir. Bunun gereği olarak barış ve demokrasi mücadelesinin kapmaz bağını, barışın salt şiddetsizdik hali olmadığını, halkların eşitliği ve özgürlüğü temelinde sermaye karşıtı bir toplumsallığın inşası olduğunu görerek barış ve demokrasi mücadelesi güçlü biçimde sürdürülmelidir.

    Faşizme karşı demokratik cumhuriyet şiarıyla toplumsal ve siyasal mücadele dinamiklerinin ortak mücadelesi zorunluluktur.

    Farklı coğrafyalardaki ortak mücadelelerin uluslararası düzeyde koordinasyonu da zorunluluktur.

    Ortak mücadele, siyasi partilerin ittifakının ötesinde toplumsal hareket olarak örgütlenebilmeli, politika ve talepleri kapsayıcı ve bütünlüklü olabilmelidir. Birleşik toplumsal hareket, sokakta, fabrikada, mahallede, köyde ve kentte velhasıl her yerde mücadelenin kesintisizliğini sağlayabilmelidir.

    Sosyalistlerin tarzı-siyasetinin merkezinde, toplumsal muhalefet dinamiklerinin öznesi bireylerin ve halkların, destekleyici unsurlar olmaktan mücadelenin asli özneleri haline gelmelerini sağlayacak çalışmalar yer almalıdır. 

    Tehlikenin büyüklüğü gözler önünde! Atalet ve bekleme hali faşizmin koyu karanlığıyla yüzleşmeyle sonuçlanacak! Ya faşist devlet biçiminin ya demokrasinin inşası! Başka seçenek Yok! 

    Çıkış yolu belli: Siyasal ve toplumsal dinamiklerin, hep birlikte, ortak, topyekûn mücadeleyi toplumsal hareket olarak örgütlemesi!

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    Adaletin eşiğinde: Demirtaş kararı ve hukukun imtihanı

    3 Kasım 2025

    Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

    30 Ekim 2025

    Bakımın görünmeyen yükü: Engelli kadınlar ve kız çocuklarının onurlu yaşama hakkı

    29 Ekim 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Muhsin Dalfidan

    İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

    Elif Gamze Bozo

    Adaletin eşiğinde: Demirtaş kararı ve hukukun imtihanı

    Toros Korkmaz

    Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

    Siyasi Haber

    Bakımın görünmeyen yükü: Engelli kadınlar ve kız çocuklarının onurlu yaşama hakkı

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Fehim Taştekin

    Sudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları

    Ümit Akçay

    Trump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı?

    Mesut Çeki

    Motokuryelerin ekim isyanı

    Ümit Akçay

    İstikrarsızlık üreten istikrar programı

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    Bern’de şantiyeler durdu: İnşaat işçilerinden “Biz olmadan inşa durur” eylemi

    1 Kasım 2025

    Osmaniye’de köylülerden taş ocağına karşı traktörlü direniş

    1 Kasım 2025

    SGK Başkanı Kaya: Emekliler çok yaşadığı için kuruma yük oluyor 

    31 Ekim 2025
    KADIN

    Eşitlik İçin Kadın Platformu: 11. Yargı Paketi kadınların mücadelesini suç sayıyor!

    4 Kasım 2025

    Erkekler Ekim’de 22 kadını öldürdü: Şiddet durmuyor

    4 Kasım 2025

    Amazonlu kadınlar COP30 müzakerelerinde yer talep ediyor

    3 Kasım 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.