Ercüment Akdeniz, bu ülkenin gerçeğini kaleminde taşıyanlardan biridir. O kalem, yıllardır işçi servislerinde, maden ocaklarında, barınma direnişlerinde, göç yollarında dolaşır durur. Ercüment’in yazdıklarında bir insanın sesi vardır hep; bir işçinin, bir göçmenin, bir annenin ya da çocuğunun… Yani, ülkenin kendisi vardır.
243 gündür haksız ve hukuksuz biçimde tutuluyor. Yarın ikinci kez mahkeme önüne çıkarılacak. Adına “yargılama” denilen bu süreç, gerçekte halkların ortak mücadelesine, hakikati ısrarla dile getirenlere açılmış bir davadır.
Savcılık, Ercüment’i “örgüt üyeliğiyle” suçluyor. Delil olarak gösterilen şeylerse bir gazeteci ve siyasinin doğal faaliyetleri. Katıldığı paneller, yaptığı konuşmalar, röportajlar, izlediği toplantılar. Ercüment’in yıllardır içinde bulunduğu Halkların Demokratik Kongresi, yani HDK, iddianamede “legal görüntü altında örgütsel yapılanma” olarak tarif ediliyor. Oysa HDK açık ve faaliyette. Eş başkanlarından biri milletvekili; cezaevinde tutulanların ziyaretine gidiyor; cumhurbaşkanı ile de el sıkışıyor.
Ercüment’in yaptığı şey ise çok basit; halkların sözünü dinlemek, o sözün peşine düşmek.
İlk duruşma 31 Temmuz’da görüldü. Savunmasında, “Bana yöneltilen suçlamalar yanlış ve maddi hatalarla dolu,” dedi. Gerçekten de dosyada ne somut bir eylem, ne de kanıt vardı. Hatta bazı tanıklar “Ben böyle bir ifade vermedim” dedi. Bir tanığın yıllar önce öldüğü ortaya çıktı, ama mahkeme yine de onu “dinlemediği” gerekçesiyle tahliye talebini reddetti.
Bütün bu gariplikler, aslında meselenin bir hukuk meselesi olmadığını gösteriyor. Bu dava, HDK’nin ve onun temsil ettiği fikirlerin cezalandırılmak istendiği bir davadır. Barışı, halkların dayanışmasını, ortak mücadeleyi savunan herkesin susturulmak istendiği bir süreçtir bu.
Ercüment daha önce de benzer suçlamalarla yargılandı, beraat etti. Ama belli ki sistem, beraat edenleri unutamıyor. Çünkü onların sözü hâlâ kulaklarda çınlıyor. O yüzden bu kez yeniden, aynı gerekçelerle, aynı korkularla tutukluyorlar.
Ama ne olursa olsun, hakikati tutuklayamazlar.
Bir hücreye kilit vurabilirsin ama o kalemin yazdığı hikâyeye, o cümlenin içindeki insan sıcaklığına dokunamazsın.
Yarın o mahkeme salonunda yalnız Ercüment yargılanmayacak. Halkların ittifakı, emeğin onuru, barışa inanç ve adalet umudu da yargılanacak.
Ama biz orada, kalben de olsa, Ercüment’in yanında olacağız.
Çünkü gazetecilik suç değildir.
Çünkü barış istemek suç değildir.
Çünkü bu topraklarda hakikat hâlâ diridir.