DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Demokratik Kurumlar Platformu’nun öncülüğünde “Ekokırıma geçit yok, doğa talanına karşı yürüyoruz” şiarıyla gerçekleştirilen yürüyüşe katıldı. Şırnak Cumhuriyet Meydanı’ndan başlayan yürüyüş Ömer Kabak Meydanı’nda yapılan açıklamayla son buldu.
Binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen yürüyüşe, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Çiğdem Kılıçgün Uçar ile Keskin Bayındır, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Mertcan Titiz, Yeşil Sol Partisi Eş Sözcüsü Didem Göçer, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) MYK üyesi Orhan Çelebi, DEM Parti milletvekilleri, ekoloji hareketleri, demokratik kitle örgütü temsilcileri, doğa ve yaşam savunucuları katıldı.
Katılımcılar Besta’da gerçekleşen açıklamanın ardından doğa talanına karşı tutulacak bir gecelik nöbet için harekete geçti.
Muhalefet partilerinin, doğa ve yaşam savunucularının tüm mücadelelerine rağmen Meclis’te geçtiğimiz aylarda onaylanan İklim Yasası ile enerji ve maden şirketlerinin önündeki tüm engelleri kaldıran torba yasaya dikkat çeken Hatimoğulları, “AKP, iktidara geldiği günden bugüne kadar leblebi dağıtır gibi maden ve enerji şirketlerine ruhsat dağıtıyor. Her seferinde parlamentodan bu şirketlerin önünü açacak, işlerini kolaylaştıracak yasalar çıkarıyorlar. En son torba yasada çıkan iklim yasası hakkında DEM Parti olarak bizler bütün muhalefet partileriyle beraber Anayasa Mahkemesine başvuracağız. Hep beraber iptal ettireceğiz. Siz değerli halkımızın desteği ve dayanışmasıyla bunu başaracağız” dedi.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın gerçekleştirdiği “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı hatırlatan Hatimoğulları, “Sayın Öcalan’ın çağrısı aynı zamanda ekolojik mücadelemizi büyütme çağrısıdır. O barış derken ve demokratik toplum çağrısını yaparken, kapitalist sistemin ve sermaye düzeninin her şeyimize el koymasına karşı çoklu mücadele yürütmelisiniz mesajını vermiştir bize. Demokratik toplumu kurarken, ana dilimize sahip çıktığımız gibi ağacımıza da, suyumuza da, nehrimize de, denizimize de, toprağımıza da sahip çıkacağız” ifadelerini kullandı.
Hatimoğulları’nın konuşmasının tamamı şöyle:

Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanından Besta’da ağaçlarımıza sahip çıkmaya geldik
Merhaba değerli Şırnak halkı, merhaba Demokratik Kurumlar Platformu’nun çağrısıyla İstanbul’dan ve Ankara’dan gelen doğa savunucuları, ekoloji mücadelesi veren Türkiye halklarının temsilcileri; hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Bugün Şırnak’ta çok tarihi ve değerli bir eylem gerçekleştiriyoruz. Taşımıza, toprağımıza, ağacımıza, suyumuza sahip çıkmak için bugün Türkiye’den katılımla, Kürdistan’ın dört bir yanından temsilcilerin katılımıyla buradayız. Akbelen’e, Cudi’ye, Sinop’a, Hopa’ya, Dersim’e, Samandağ’a, Dikmece’ye nasıl sahip çıktıysak, bugün burada Besta’da kesilen ağaçlarımıza da sahip çıkmaya geldik. Nöbet tutmaya geldik. Ağacımıza sonuna kadar sahip çıkacağız.
Yanan her bir ağaç toplumumuzun ciğeridir
Bugün Türkiye’nin dört bir yanı yangın yerine dönmüş. Aylardır ormanlar yanıyor. Biri sönmeden öteki başlıyor. Türkiye’nin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi, her yeri cayır cayır yanarken ne yazık ki iktidar sadece izledi. Söndürmek için uçak almak yerine kendi çocuklarına yatlar, katlar, uçaklar aldılar. Oysa yanan her bir ağaç ülkemizin, toplumumuzun, bizlerin ciğeridir. Yanan her ağaç, yanan her böcek, yanan bütün canlılar bizlerin, bu doğanın, bu coğrafyanın yüreğidir. Bizim yüreğimiz yanarken onlar zevk ve sefa içinde çocuklarına uçaklar alıyorlar. Ne yazık ki bu yangınları söndürecek uçak almıyorlar. Buradan iktidara bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Ormanların yakılmasına bile isteye müsaade etmeyin. Ayrıca önlem almalı, bu konuda elinizi taşın altına koymalısınız.
Ormanın neden yakıldığını en iyi Kürdistan coğrafyası deneyimlemiştir
Yanan her ormanın neden yandığını, özellikle bile isteye neden yakıldığını en iyi Kürdistan coğrafyası deneyimlemiştir. AKP, iktidara geldiği günden bugüne kadar leblebi dağıtır gibi maden ve enerji şirketlerine ruhsat dağıtıyor. Her seferinde parlamentodan bu şirketlerin önünü açacak, işlerini kolaylaştıracak yasalar çıkarıyorlar. En son torba yasada çıkan iklim yasası hakkında DEM Parti olarak bizler bütün muhalefet partileriyle beraber Anayasa Mahkemesine başvuracağız. Hep beraber iptal ettireceğiz. Siz değerli halkımızın desteği ve dayanışmasıyla bunu başaracağız.
Kürdistan coğrafyasını çoraklaştırmaya ant içmişçesine politika yürütülüyor
Kürdistan coğrafyası 90’lı yıllardan itibaren köy yakmalar ve boşaltmalar, orman yakmalar ve güvenlikçi politikalarla başlayan, savaş ve çatışmayı merkezine alan doğa düşmanı bir yönetim biçimiyle yönetildi bugüne kadar. Bakın, bizler yürüttüğümüz Ekmek ve Adalet Kampanyası’nda Kürdistan coğrafyasında hayvan besleyicilerinin yaşadığı bölgelere gittik. Emin olun ki her yeri kalekola, karakola çevirmişler. Ağaçları güvenlik amacıyla kestiler ama korucularla beraber o ağaçları sattılar, para kazandılar. Kürdistan coğrafyasını adeta çoraklaştırmaya ant içmişçesine politika yürütülüyor. Bunları kabul etmek mümkün değildir.
Bizler ağacımıza sahip çıkarken tarihimize de kültürümüze de sahip çıkıyoruz

Bizler ağacımıza sahip çıkarken tarihimize de kültürümüze de sahip çıkıyoruz, kentin dokusuna da sahip çıkıyoruz. Bizler ağacımıza sahip çıkarken ana dilimize, rüyalarımıza, hislerimize, duygularımıza da sahip çıkıyoruz. Besta’da ağaçların kesilmesini engellemek üzere bu gece burada hep beraber nöbetteyiz. Şimdiden direnişimiz hepimize kutlu olsun. Siyanürle altın aramak, Amerikalı ve Fransız şirketlere Türkiye coğrafyasını peşkeş çekmek bu iktidarın en mahir olduğu işlerden biri oldu ne yazık ki. Akbelen’de, Kazdağları’nda direniş devam ediyor ve bu direnişlere Kürdistan’da olduğu gibi Türkiye yakasında da en çok kadınlar sahip çıkıyor. “Ağacıma sahip çıkıyorum, yaşam alanıma sahip çıkıyorum” diyor kadınlar. Akbelen’de neredeyse 90 yaşına merdiven dayamış bir anamız ağacına sarıldı. “Bu ağaç benim çocukluğumdan kalmadır bana” dedi. “Bu ağaç benim yaşımdan daha büyük bir tarihe sahip” dedi ve dört elle o ağaca sarıldı. O anaya bile şiddet uyguladılar. Analarla, kadınlarla, gençlerle birlikte siyanürle altın aranmasına karşı çıkacağız, doğamıza sahip çıkacağız. HES’lerin, RES’lerin, JES’lerin ve özellikle RES’lerin tarım arazilerinde ve yaşam alanlarında kurulmasına asla izin vermeyeceğiz. Temiz ve yenilenebilir enerji ajitasyonlarıyla RES’leri tarım alanlarına ve yaşam alanlarına yapıyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değil, kabul etmeyeceğiz.
Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı savaşların bitmesi, silahların ve bombaların susması içindir
Değerli halkımız, sizler de biliyorsunuz, Sayın Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gerçekleştirdiği tarihi bir çağrı vardır. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı savaşların bitmesi, silahların susması, bombaların susması içindir. Sayın Öcalan bu çağrıyı yaptığında biz biliyoruz ki Ortadoğu yangın yeri. Daha yeni İsrail-İran savaşına tanıklık ettik ve bu savaşta neler oldu? Bu savaşta 21. yüzyılda bizi bekleyen büyük bir tehlikeyi neredeyse kıl payı attık. Nükleer silahların birbiriyle yarıştırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Nükleer silah demek daha çok Hiroşima, daha çok Nagasaki demektir. Çernobil vakalarına benzer daha çok vaka yaşamak demektir. Bırakın insanın yaşamasını, o toprakta on yıllar boyunca bir bitki dahi yeşermez. Böyle bir tehlikeyle yüz yüzeyiz dünya olarak. Hepimiz bilim kurgu filmleri izliyoruz ve dünyanın yok oluşunu gösteren filmleri izliyoruz. Eğer biz ağacımıza sahip çıkmazsak, eğer biz doğamıza sahip çıkmazsak, emin olun ki insanların da canlıların da yaşayabileceği bir yeryüzü kalmayacak. Bu nedenle Sayın Öcalan’ın çağrısı aynı zamanda ekolojik mücadelemizi büyütme çağrısıdır. O barış derken ve demokratik toplum çağrısını yaparken, kapitalist sistemin ve sermaye düzeninin her şeyimize el koymasına karşı çoklu mücadele yürütmelisiniz mesajını vermiştir bize. Demokratik toplumu kurarken, ana dilimize sahip çıktığımız gibi ağacımıza da, suyumuza da, nehrimize de, denizimize de, toprağımıza da sahip çıkacağız. Ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü toplum anlayışının anlamı bu değil midir sevgili kadınlar?
Besta’da ağaçlar kesilmesin, Gabar Dağı petrol şirketlerine peşkeş çekilmesin diye yürüyoruz
Evet, yaşamın yok olmayla yüz yüze kaldığı bir dönemde Nuh’un gemisi gelmiş ve bu coğrafyada yaşamı yeniden başlatmıştır. Şimdi 21. yüzyılda, emperyalizmin, kapitalizmin, sermaye düzeninin ve onları destekleyen iktidarların burada yürüttüğü politikalarla biz adeta Nuh’un yaşadığı tufanı yaşıyoruz. Ve bu tufana karşı Nuh’un gemisi nasıl hayatı ve insanlığı, bütün canlıları yaşattıysa biz de mücadelemizle aynısını yapmaya ant içtik. Bizler bugün yürüyoruz ve nöbetimizi tutuyoruz. Besta’da ağaçlar kesilmesin diye, Gabar Dağı petrol şirketlerine peşkeş çekilmesin diye, Silopi Termik Santralinde yaşananların olmaması için, Beytüşşebâb ormanlarının talan edilmemesi için, Dicle özgür aksın diye yürüyoruz. Heftbori ve Hasankeyf sermayenin suları altında kalmasın diye yürüyoruz. Bugün Şırnak’ta insansızlaştırmaya, kültürel soykırıma, ağaçlarımıza ve doğamıza karşı yürütülen işgal politikasına karşı bütün yaşamı savunmak için alanlarda, meydanlardayız. Besta’dan Akbelen’e, Cudi’den Kazdağları’na, Gabar’dan Hopa’ya, Samandağ’a kadar direnmeye, direnmeye, direnmeye hep beraber devam edeceğiz. Ağacımıza sahip çıkmaya, doğamıza sahip çıkmaya, hep beraber yaşam alanlarımızı savunmaya devam edeceğiz. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.”
