İşçiler hakları için ne zaman ayağa kalksa patronlar ve yeminli yardakçılarını bir telaş alır. Hele grevden söz edip bir de bunu hayata geçirirlerse ne vatan hainlikleri kalır ne de bölücülükleri. Grev, derslerle dolu bir okul olduğu kadar safları belirleyen turnusol gibidir…
İzmir Büyükşehir Belediyesi işçileri greve gidince de böyle oldu. Patron Cemil Tugay, kendi partisi için iktidardan istediği adaleti, işçilerinden esirgeyerek sendikanın “eşit işe eşit ücret” talebini “mantıksız” buldu!
Kamuoyunda işçileri suçlayan, toplumu onlara karşı kışkırtan açıklamalarıyla grev kırıcılığı yaparken, bir önceki yine CHP’li başkanı suçlamaktan, partisinin DİSK üzerindeki nüfuzunu da kullanmaktan geri durmadı. Hatta bir rivayete göre iktidardan grev ertelenmesi talebinde bile bulundu.
Yılmaz Özdil gibi her soruna kendi ırkçı penceresinden bakanlar ise bu fırsatı kaçırmadı elbet! “İzmirlilik” üzerinden grevci işçileri öteki ilan ederek dayanışma ve örgütlü mücadeleye komplolar ürettiler. Özdil, sosyal medyada yayınlanan videosunda, “Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel’in yatacak yeri yok. İzmir’in çocuklarını kapının önüne koydular. Dem parti kontenjanından bunları (grevdeki işçileri kastediyor) belediyelere doldurdular. Bu iş DEM Parti ile beraber İBB ye kurulmuş siyasi bir oyundur” diyordu!
Gözlerine yansıyan nefrete bakarsanız “Bu Kürtleri, komünistleri belediyeye doldurdular” demek istediğini ama ırkçılığı tescillenir diye kendini tutup DEM partililerle yetindiğini düşünürsünüz! İzmirlilik üzerinden toplumu bölen ve kendisine göre “dışardan” gelip bu kente yerleşenleri hemen öteki ilan ediveren Özdil’in İzmir’e nereden geldiği bizi ilgilendirmiyor elbet! Ancak iktidarın söylemlerini kullanarak CHP-DEM uzlaşısına saldırması kendisini ele veriyor.
Başta grevci 23 bin işçi olmak üzere bu kente hizmet veren emekçilerin bu görüntüleri izlemesinde ve gözlerdeki nefretin kaynağını düşünmesinde yarar var.*
Yedi günlük grevi Genel İş sendikası başlatsa da bitiren, DİSK ve CHP yönetimi oldu. Sonuçta bir sözleşme imzalandı ama kimse memnun değildi. Ne sendika bunu davul zurnayla işçilere duyurdu ne de İBB yönetimi. Eşit işe eşit ücret gibi meşru talepleri bir başka bahara kalan işçiler, sendika yöneticilerine tepkili. İzmirlileri şaşırtan öfkesiyle patron Cemil Tugay’ın tepkisi ise kendisine soru soran gazeteciler dahil herkese!
Bu sözleşmenin kayıplarla biteceği ise İzmir 1 Mayıs’ında belli olmuştu. Bir Mayıs işçilerin dayanışma ve mücadele gününde kürsüde işçiler değil, patronlar konuşabilir mi? Sendikacılar binlerce işçiye Koçları, Sabancıları, Cengizleri, Tugayları alkışlatabilir mi?
2025 İzmir 1 Mayıs’ında, Cemil Tugay’ı kürsüye çıkaran DİSK temsilcileri bu toplu sözleşmeyi işte o gün patrona hediye etmişlerdi aslında. İşçilerin arasında tevazuyla 1 Mayıs’a katılan, onlarla kucaklaşan eski belediye başkanları, siyasetçiler vardı kuşkusuz.Tertip komitesinde hiç konuşulmadığı halde bu işi kotaran DİSK temsilcileri belki de bu yüzden işçilerin çoğunluğu ve devrimci örgütler daha alana giriş yapmadan konuşmaları bitirdiler!
Sendikacıların işçilere rağmen, onların iradesini hiçe sayan kararlara imza atmasının bir örneği de Tek Gıda-İş sendikasının Bursa Aroma Fabrikasında işçilere rağmen toplu sözleşmeyi imzalaması oldu. İzmir çevresinde Petrol İş Sendikasının Temel Conta ve TPI Kompozit fabrikalarındaki grevler ise dayanışmayla büyüyerek sürüyor. Umarım bu kötü örnekler işçilerin kararlılığını olumsuz etkilemez.
Başta söylediğim gibi bu grev de derslerle doluydu. Ve bence en büyük ders, sendikacılığı meslek edinip ömür boyu koltuklarına yapışanların zamanla karşıtlarına dönüştüğü ve sınıfa en büyük zararların bunlardan geldiği gerçeğiydi…
* https://x.com/bahadraltan1/status/1930191675768328203?s=48&t=29_OPNAV2gUlojvzi9VbXQ