1 Mayıs, işçi sınıfının kanla, alın teriyle, bedellerle yazdığı gündür.
Meydanlar yalnızca mekan değil, hafızadır, mücadeledir, gelecektir.
Türkiye’de her 1 Mayıs öncesi aynı korku büyüyor.
Devlet paniğe kapılıp işçinin yumruğundan, öğrencinin öfkesinden, kadının direnişinden kendini kollama telaşına düşüyor. Sonlarının geldiğini fark ettikleri için ecel terleri içinde devrimcilere saldırıyorlar. Sabahın köründe evlere baskınlar, kapıların kırılması, işkenceler, gözaltılar, mahkemelerin adalet değil dikta alanlarına çevrilmesi bize tek bir şeyi gösteriyor. Devlet bizden korkuyor.
Zulüm geleneği bu yıl da değişmedi. Hattâ Tek Parti ve DP dönemindeki uygulamaya geri döndüler. O zamanlar 1 Mayıs’ın kutlanmasını engellemek için bilinen komünistleri ve işçi önderlerini birkaç gün öncesinden gözaltına alırlarmış. Şimdi de iki gün öncesinden İstanbul’da, Ankara’da, Eskişehir’de ve Konya’da 108 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı, 92 kişi gözaltına alındı.
Kimlerden Korkuyorlar?
Gözaltına alınanların adlarını yazıyoruz, çünkü onlar sadece birer isim değil, fikir taşıyıcısıdır, direniş bayrağıdır, yoldaşımızdır.
Ahmet Uçar, Songül Yücel, Muhammed Hizmetçi, Ali Haydar Saygılı, Hüseyin İldan, Ayşenur Demir, Cemil Aksu, Cemre Nayır, Ruşa Sabur, Aydın Kılıçdere, Eylül Devrim Altepe, Perihan Erkılınç, Nurgül Uci, Dilan Poyraz, SGDF’den Sinem Çelebi ve daha nicesi.
Bu gözaltılar güvenlik önlemi değil, doğrudan doğruya örgütlü halkı hedef alan sınıf savaşıdır.
Çünkü onlar başka bir dünyanın mümkün olduğunu haykırıyorlar, ve düzen alternatiflere zerre kadar tahammül edemiyor.
Taksim Neden Yasak?
Taksim sadece bir meydan değildir, Taksim, hafızamızdır, isyanımızdır, sesimizdir.
1977’de, devletin gözetimi altında, 1 Mayıs’ta 34 işçi katledildi. Katiller hiçbir zaman açıklanmadı, çünkü suç sadece tetiği çekenler tarafından değil bu düzenin ta kendisi tarafından işlenmişti.
Taksim yasağının asıl nedeni güvenlik değildir. Bu yasak hafızamızı silme girişimidir, çünkü Taksim’de yürümek sömürüyü teşhir etmektir. Bu yüzden devlet titriyor, bu yüzden yalan söylüyor, bu yüzden cop sallıyor.
Biliyorlar ki Taksim’de buluşan her adım, halklarımızın haykırışını büyütüyor. Taksim’e yürümek sadece bir meydan için değil, onurumuz için, emeğimiz için, geleceğimiz için yürümektir. Ve hiçbir barikat, hiçbir yasak, hiçbir gözaltı bu yürüyüşü durduramayacak. Aldığınız kadar çoğalacağız.
Bu düzenin kimlere hizmet ettiğini görmek için çok uzağa bakmaya gerek yok. Türkiye’de devlet, sermayenin devletidir, patronların çıkarı için vardır. Polisleriyle, savcılarıyla, mahkemeleriyle sömürüyü korumak için durmadan çalışır. Her 1 Mayıs’ta bir kez daha gösterirler kimin tarafında olduklarını…
İşçiler gözaltına alınır, patronlar ödüllendirilir, öğrenciler coplanır, müteahhitlerin sırtı sıvazlanır, gazeteciler tutuklanır, savaşın baronları korunur.
Bu yozlaşmış düzenin gerçek korkusu bireysel tepkilerden, meydanlarda atılan Kemalist ve milliyetçi sloganlardan değildir, gerçek korkuları örgütlü halktandır. Bundan dolayıdır ki kapılar kırılıyor, müzik aletleri parçalanıyor, gazeteler yırtılıyor.
Direnişten Başka Yol Yok!
Bu düzen bize ne vaat ediyor? Yoksulluk, işsizlik, şiddet, geleceksizlik, çürüme. Bu düzende gençliğe umut, kadınlara özgürlük, işçilere adalet yok.
O zaman başka yolumuz da yok. Direneceğiz. Direniş bizim hakkımızdır, direniş bizim zorunluluğumuzdur, bizim yaşamımızın kendisidir. Bugünün öfkesi olduğu kadar yarının da umududur.
Bu yüzden 1 Mayıs sabahı saat 10.30’da Şişli Camii önünde buluşuyoruz. Yoldaşlarımızla, pankartlarımızla, öfkemizle, umudumuzla Şişli’den Taksim’e yürüyoruz.
Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz. Korkak devlet ve aparatları bilsin ki biz bu kavgayı mutlaka kazanacağız.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın işçi sınıfının birliği!