Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Eleştirel Batı Düşüncesinin Çıkmazları – Maurizio Lazzarato

    12 Haziran 2025

    Seçimsiz ve barışsız Türkiye olmaması için

    12 Haziran 2025

    SYKP’li Turgan: Solun örgütsel bir yenilenmeye ihtiyacı var

    11 Haziran 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      NATO’nun çürüyen tahtı; Emperyalizmin hırsızlık imparatorluğu çöküyor mu?

      2 Haziran 2025

      Yaban domuzunun günahı ne?

      31 Mayıs 2025

      Artı Değer Van Spor ve Marx’ın teorisi üzerine mizahi bir deneme

      28 Mayıs 2025

      Ahmet Saymadi’nin ilk duruşması: “Tutukluluk halinin devamına…”

      21 Mayıs 2025

      Tarihin sustuğu yüzyıl: Kürtler, Lozan ve barışın hikâyesi

      18 Mayıs 2025
    • Seçtiklerimiz

      Eleştirel Batı Düşüncesinin Çıkmazları – Maurizio Lazzarato

      12 Haziran 2025

      Seçimsiz ve barışsız Türkiye olmaması için

      12 Haziran 2025

      SYKP’li Turgan: Solun örgütsel bir yenilenmeye ihtiyacı var

      11 Haziran 2025

      İşçiler ne yapsın?

      11 Haziran 2025

      Grev okulundan dersler

      10 Haziran 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      SYKP’li Turgan: Solun örgütsel bir yenilenmeye ihtiyacı var

      11 Haziran 2025

      Josu Urrutikoetxea: Silahlı mücadeleden müzakereye, ETA’dan Kürt mücadelesine

      9 Haziran 2025

      Bırakılan silahların yankıları: PKK ve ETA’nın karşılaştırmalı analizi

      9 Haziran 2025

      Grup Yorum’un notası emperyalizme teslim olmadı

      8 Haziran 2025

      Gölgede kalan mesele: Lozan ve Süryaniler

      31 Mayıs 2025
    • Dosyalar
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Kurd, Kurdi, Kurdistan

    Kurd, Kurdi, Kurdistan

    Siyasi Haber15 Eylül 2015
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    kurdi

     

    TUNCAY ŞUR

    Bir halk düşünün etniği ve ülkesi müphem bir yön mefhumuyla tanımlandı/tanımlanıyor. Müphem çünkü nereden baktığına bağlıdır yönün tayini. Batıdan(coğrafi yön olarak batı) bakınca Kürdistan doğuda kalır. Batılı bir gözle baktığınızda ise Kürdistanlı “doğuludur”, iptidaidir yani, ayrıca bir tanımlamayı hak etmez, tüm “doğulular” birbirine benzer çünkü. Bu batılı göze bir de hegemonik Türk ulus çerçevesi eklerseniz şöyle bir tanım çıkar Kürt için; Kürt aslında yoktur, varsa bile Kürt olduğunun bilincinde değildir, bilincinde olsa bile bu bilinç köreltilmeli mümkünse yok edilmelidir. Hegemonik Türk ulus devleti de tam olarak bunu yaptı. Kürt yoktu, onun yerine “doğulu vatandaş”(doğulu vatandaş tanımlaması iptidai olana gönderme yaptığından ayrıca aşağılayıcı bir tanımlamadır) tanımı vardı(kısmen hala var), Kürdistan zaten olmazdı, dolayısıyla “doğuluların” yaşadığı yer için en makul tanımlama da “doğu” olabilirdi. Etniği ve ülkesi olmayan bir halkın dilinin mevcudiyet tartışması ise zaten söz konusu olmazdı.

    Türklüğün ve Türkçenin hegemonik olarak inşa edilmesi erken cumhuriyet dönemi boyunca bir dizi komik ama ırkçı çabayı beraberinde getirdi. Sarf edilen çaba salt erken cumhuriyet dönemi ile sınırlı kalmadı, örneğin 1930’lar ve 40’lar boyunca Türk’ü ve Türkçeyi tek kılma çabaları bir yanda zor, diğer yandan “bilimsel” çalışmalarla sürdürülürken 1960’lardan itibaren fiziksel mekânın da Türk ve Türkçeleştirilmesi çalışmaları başlatıldı. Birçoklarının askeri darbe demekten bile imtina ettikleri 27 Mayıs darbesinden sonra binlerce Kürtçe mekan ismi Türkçe olarak değiştirildi, eş zamanlı olarak da Kürtlerin aslında Türk olduğunu kanıtlamaya dönük “bilimsel” çalışmalar da sürüyordu. 1980’lerle birlikte ise Kürt, Kürtçe ya da Kürdistan sözcüklerinden herhangi birinin telaffuzu rahatlıkla ölüm nedeni olabilirdi. 21.yy Türkiye’sinde Kürt demek resmi olarak yasak değil artık ve neyse ki devlet de “Kürdün aslında olmadığını” ispatlama girişimleri bıraktı. Kürtçe için aynı şeyleri söylemek na mümkün,2008 gibi oldukça yakın bir tarihe kadar Kürt dili okullarda ve üniversitelerde öğretilemiyor, kamu kuruluşlarında konuşulamıyordu. 2009’da bazı pilot uygulamalarla bazı üniversitelerde Kürt diline yönelik bazı bölümler açıldı ve etiğim verilmeye başlandı ancak temel eğitimin Kürtçe olarak alınması anayasal olarak hala yasak. Bunun yerine özel kurslarda (ilgili bakanlık onayıyla açılan) ve devlet okullarında seçmeli ders olarak Kürtçe öğrenilebilir, öğretilebilinir. Özetle anayasanın (yasakların sıralandığı kitapçık!) konuya ilişkin 42.maddesi “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” derken bir yandan Kürtçe eğitimi yasaklarken diğer yandan Türklük vurgusu ile Kürdü vatandaş olarak da tanımıyor aslında. Özetle 2023 yılında bir asrı dolduracak olan “modern Türkiye” de Kurd, Kurdi, Kurdistan denklemin sadece ilk bileşeni anayasal olarak olmasa da resmi söylemin kıskacından kurtulmuş görünüyor. İkinci bileşen olan Kurdi yani Kürt dili ise anayasal olarak yasak. Bu demek oluyor ki, ülke nüfusunun çeyreğinden fazlasını oluşturan bir halkın kendi anadilinde eğitim görmesi anayasa, yasa ve kolluk tarafından engelleniyor hala.

    Ontolojik Bölünmüşlük ve Anadil

    Türkiye’de anadilde eğitim tartışmaları ne zaman gündeme gelse (ki genelde okulların eğitim-öğretime başladığı Eylül ayının başı oluyor bu tarih) malum konunun tartışıldığı bağlama hemen “ülkenin bölünme tehdidi”  ekleniyor. Bölünmeden kasıt şu, Kürtler kendi anadilleri ile eğitim ve öğretim yaparlarsa bir süre sonra da ayrı bir devlet kurmak isteyecekler. Evet, tartışmanın bağlamı tam da bu sığlıkta. Peki nedir bu “bölünme” korkusu, haddizatında çok mu birleşiğiz de bölüneceğiz, ya da birleşik olmak zorunda mıyız ve dahi bölünmek kötü bir şey mi? “Bölünme” korkusu hegemonik Türk ulusçuluğunun kendini üzerine bina ettiği modern bir mit, yani homojen bir toplum olarak tasarlanan Türk ulusu ancak kendisini bölmek isteyenlere karşı sürekli teyakkuz halinde olarak ve bölmek isteyenleri yok ederek ayakta kalabilir. Dahası ontolojik olarak bütünlük arz eden bir toplumsal yapımız mı var, zorla dayatılan “birlik” farklı olanın yok sayılması ve yok edilmesi üzerine kurulmadı mı? Sahi bütün olduğumuzu nerden çıkardınız?

    Anadilde eğitim tartışmalarına eşlik eden bir başka konu da “Kürtçenin eğitim ve bilim dili olarak kullanılması konusunda yeterli yetkinliğe sahip değildir” gibi oldukça iddialı bir ve iyi niyetli olmayan bir yaklaşım. Bu yaklaşım devletin resmi söyleminin evrimleşmiş halidir ve dilbilimciler ya da pedagoglar tarafından değil, resmi devlet aklına hizmet eden organik siyasetçiler tarafından dile getirilir.

    21.asırda milyonlarca Kürt yurttaşın kendi anadillerinde eğitim görme taleplerinin anayasal yasaklarla karşılaşması ve zor yöntemleriyle engellenmesi yüzünden böyle bir yazıyı kaleme almanın kendisi dahi züldür.

    Birçok uluslararası sözleşmede ve belgede anadil hakkı açık bir biçimde kabul edilmektedir. “Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme” 1960 yılında UNESCO tarafından kabul edilmiş ve 1962 yılında da yürürlüğe girmiştir. Bunun dışında “Birleşmiş Milletler, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” , “Ulusal veya Etnik, Dilsel veya Dinsel Azınlıklara Mensup Olan Kişilerin Haklarına Dair Bildiri”, “Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı” gibi birçok uluslararası antlaşmada bireyin en temel hakkı olan anadili teminat altına alınmıştır. Uluslararası sözleşmeleri imzalayan birçok Avrupa ülkesi ve ABD anadil konusundaki sorunları önemli ölçüde çözüme kavuşturmuştur. Anadil sorunu çözen, Belçika, Norveç, İspanya, Fransa, Avusturya, Kanada gibi ülkelerin bölünüp çoğaldıklarına tanıklık eden var mı?

    Kürtlerin anadil taleplerine Türk devletinin yaklaşımı, başlıkta kullandığım Kurd, Kurdi ve Kurdistan denkleminden bağımsız değildir. Çünkü üç bileşenli bu denklemin çözümü demek Kürdü demokratik usullerin gereğince tanımak anlamına gelir.

    Çözüm Süreci ve Anadil

    Başlıktaki denkleme içkin herhangi bir tartışma beraberinde hâlihazırda devam eden çözüm süreci ve onu süreci nasıl etkileyeceği endişelerini de beraberinde getiriyor. Öncelikle bu tartışma yersiz değildir ancak endişenin tartışıldığı bağlam oldukça önemlidir. Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği, Demokratik Toplum Kongresi ve Eğitim-Sen, bu sene anadilde eğitim yapmak amacıyla Diyarbakır’ın Bağlar, Şırnak’ın Cizre ve Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerini pilot şehirler olarak belirledi. Bu üç merkezde okulların açıldığı gün Kürtçe eğitim vermek üzere hazırlanan binaların açılışı yapıldı ancak ilçe kaymakamları, yapılanların yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kolluğu açılan eğitim kurumlarını mühürlemek üzere görevlendirdi. Mühürlenen kapılar dün halk tarafından söküldü, yarın muhtemelen tekrar mühürlenecek ve tekrar sökülecek mühürler halk tarafından.

    Çözüm sürecinin taraflarından biri olan hükümet kanadından yapılan açıklamalarda iki nokta önemli kanımca. Birincisi, Bekir Bozdağ, Bülent Arınç ve AKP’nin ihraç ismi Numan Kurtulmuş tarafından “yasalar böyle, uymak zorundasınız” biçiminde özetlenecek ve “bu ülkede yaşıyorsanız kurallara uyacaksınız” diye okunabilecek geleneksel ceberut devlet aklı. Neredeyse her alanda ayaklar altına alınan yasalar ve anayasa, her konuşmada eleştirilen ve değiştirilmesi gerekliliği vurgulanan anayasa, söz konusu Kürt olunca bağlı kalınması gereken metin oluveriyor birden. İkincisi, yine benzer isim(ler) tarafından okul açama ve anadil eğitimi yapma girişimleri sürece yönelik “sabotaj” olarak değerlendiriliyor. Neredeyse içine bir Kürdün karıştığı sokak kavgasını dahi “sabotaj” olarak niteleme eğiliminde olan hükümet yetkililerinin çözüm perspektifi, en azından şimdilik, gerçeklikten uzak ve “her şey bizim istediğimiz ve izin verdiğimiz düzey ve zaman diliminde olacak” yaklaşımındadır. Daha önce defalarca yazdım, dünya örneklerinde barış görüşmeleri, taraflar arasında askeri çatışmasızlık hali dahi sağlanmamışken bile devam edebiliyor. Yani taraflar birbirlerine yönelik askeri saldırılar yaparken (birçoğunda masada daha güçlü görünme adına yapılır bu) diğer yandan barış görüşmeleri devam eder. Türkiye’de ise özellikle Kürt tarafının en ufak bir talebi kolaylıkla ve sorumsuzlukla “provokasyon ya sabotaj” olarak nitelendiriliyor. Bu durum hükümetin, direkt olarak çözüm sürecini içselleştirmemek ve çatıştığı tarafla görüşmesine rağmen bir taraftan da sürekli olarak kendini dayatmak ve sorumluluğunu hafifletme çabası olarak okunabilir.

    Anadil talebi gibi pazarlığının dahi yapılamayacağı bir sorunu ortadan kaldırmak için adım atmak yerine, darbe yasalarına sığınarak aba altından sopa göstermek ciddiyetsizliktir ve varsa bir sabotaj girişimi o da;  anadil talebinin “provokasyon” olarak görülmesidir.

    Son olarak, tüm bu tartışmaların yaşandığı yer; Apê Musa’yı Kürtçe ıslık çaldığı için 5,5 ay Harbiye zindanlarında tutan ülke hala…

    [email protected]

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    DEM Parti İmralı heyeti ve Erdoğan görüşmesi: Son derece olumlu

    10 Nisan 2025

    İmralı Heyeti-Erdoğan görüşmesi başladı

    10 Nisan 2025

    Erdoğan: Yarın DEM Parti heyetini kabul edeceğim

    9 Nisan 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Coşkun Özdemir

    NATO’nun çürüyen tahtı; Emperyalizmin hırsızlık imparatorluğu çöküyor mu?

    Mehmet Murat Yıldırım

    Yaban domuzunun günahı ne?

    Zeynel A. Göçer

    Artı Değer Van Spor ve Marx’ın teorisi üzerine mizahi bir deneme

    Siyasi Haber

    Ahmet Saymadi’nin ilk duruşması: “Tutukluluk halinin devamına…”

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Siyasi Haber

    Eleştirel Batı Düşüncesinin Çıkmazları – Maurizio Lazzarato

    Onur Hamzaoğlu

    Seçimsiz ve barışsız Türkiye olmaması için

    Siyasi Haber

    SYKP’li Turgan: Solun örgütsel bir yenilenmeye ihtiyacı var

    Mürüvet Küçük

    İşçiler ne yapsın?

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    İşçiler ne yapsın?

    11 Haziran 2025

    Grev okulundan dersler

    10 Haziran 2025

    İzBB grevinin hatırlattıkları…

    7 Haziran 2025
    KADIN

    Kadının İnsan Hakları Derneği, İstanbul Sözleşmesi’ni AİHM’e taşıdı

    3 Mayıs 2025

    DEM Parti Kadın Meclisi’nden Saadet Partisi’ne ziyaret

    14 Mart 2025

    Kadınlar Taksim’de yasağa rağmen yürüdü: Susmuyor, isyan ediyoruz

    8 Mart 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.