Avant-garde terimi, ilk olarak askeri bir kavram olarak ortaya çıktı ve ordunun en ön saflarında yer alan birlikleri tanımlamak için kullanılıyordu. Ancak Fransız yazar Henri de Saint-Simon, bu kavramı kültürel alana uyarlayarak sanatçılar için yeni bir anlam kazandırdı. Ona göre sanatçılar, tıpkı savaşta öncü birlikler gibi, yeniliğin en ön safında yer almalı, yerleşik kurallara meydan okumalı ve yeni ifade biçimlerinin yolunu açmalıydı.
2023’te Hollywood‘da başlayan grevler, sanat dünyasındaki avant-garde geleneğine yeni bir boyut kazandırdı. Oyuncular ve senaristler, yapay zekânın (YZ) yaratıcılığı tehdit eden etkilerine karşı sadece haklarını savunmak için ayağa kalkmadı. Aynı zamanda, bu yeni teknolojilerin etik ve çalışma hayatı üzerindeki etkilerini tartışmaya açarak tarihi bir dönüm noktası yarattılar.
Bu mücadelenin bir sonucu olarak, Amerika Yazarlar Birliği (WGA) ve Amerikan Oyuncular Birliği (SAG-AFTRA), yapay zekânın kullanımına dair tarihi anlaşmalara imza attı. İki sendikanın ortak müzakereleri sonucunda varılan bu anlaşmalar, kültürel üretimde artan otomasyon ve platformlaşmaya karşı önemli bir adım oldu.
Sanatçılar, stüdyoların senaryo yazımında algoritmaları kullanmasına, deepfake teknolojileri ve diğer üretken yapay zekâ araçlarıyla aktörlerin performanslarını taklit eden dijital görüntü ve seslerin geliştirilmesine karşı güçlü bir direniş gösterdi.
Hollywood Grevi: Yapay zekâ, işçi hakları ve yenilikçi düzenlemeler
Yazarlar grevi 2 Mayıs 2023’te başladı ve oyuncular 14 Temmuz 2023’te onlara katıldı. İki sendikanın ortak hareketi, 1960’tan bu yana sektör için benzeri görülmemiş bir olaydı, çünkü bu iki sendika en son o yıl birlikte greve gitmişti. Grev, 9 Kasım 2023’te sendikalar ile Sinema ve Televizyon Yapımcıları Birliği (AMPTP) arasında imzalanan tarihi bir anlaşmayla sona erdi.
Bu süreçte ABD’deki film ve dizi üretimi neredeyse tamamen durdu ve bu durum büyük Hollywood yapımlarından TV dizilerine ve dijital platform içeriklerine kadar tüm sektörü etkiledi. Grevle ilgili müzakereler çoğunlukla eğlence endüstrisinin merkezi olan Los Angeles’ta yürütüldü.
Meryl Streep, George Clooney, Jennifer Lawrence, Viola Davis ve Mark Ruffalo gibi ünlü isimlerin desteğiyle ve Fran Drescher ile Duncan Crabtree-Ireland’ın liderliğinde, sendikalar yapımcıları müzakereye zorladı.
Bu baskının sonucunda, yapımcılar yapay zekânın kullanımını düzenleyen ve işçileri koruyan hükümleri anlaşmaya dahil etmeyi kabul etti. Sendikalar ve AMPTP arasında varılan nihai anlaşma, bu endişeleri gidermeye yönelik çeşitli yenilikçi düzenlemeler içeriyordu. Bunlardan en önemlisi, stüdyoların oyuncuların dijitalleştirilmiş görüntülerini, seslerini veya performanslarını açık ve önceden alınmış rızaları olmadan kullanamayacağını belirten hüküm oldu.
Ayrıca, dijital ikiz kopyalar veya yapay olarak üretilmiş seslerin kullanılması durumunda adil bir ödeme yapılması gerektiği karara bağlandı. Anlaşmada ayrıca, yapay zekâ tarafından üretilen senaryoların insan senaristlerin yerini alamayacağı belirtildi. Eğer yapay zekâ ile oluşturulmuş bir taslak kullanılırsa, senaristlerin bu metin üzerinde yaptığı düzenlemeler için ücret alması, böylece yaratıcı sürece aktif olarak katılım sağlamaları ve nihai eserin yazarı olarak tanınmaları gerektiği karara bağlandı.
Bu anlaşmadaki en önemli yeniliklerden biri, yapay zekânın sektöre etkilerini yıllık olarak değerlendirmekle sorumlu bir yapay zekâ izleme komitesinin kurulması oldu. Sendikalar ve stüdyoların temsilcilerinden oluşan bu komite, gelişen teknolojik değişimlere uyum sağlamak amacıyla toplu sözleşmelerde güncellemeler önerme yetkisine sahip olacak.
Anlaşma, yapay zekânın dijital platformlardaki içerik kişiselleştirme süreçlerindeki kullanımını da ele alıyor. Algoritmalar önemli bir araç olmaya devam edecek olsa da, sendikalar yaratıcı işçilerin katkılarının bu sistemler içinde nasıl kullanıldığı konusunda bilgilendirilmelerini sağlayan düzenlemeleri güvence altına aldı. Böylece daha fazla şeffaflık sağlanacak ve telif haklarının korunması sağlanacak.
SAG-AFTRA müzakerecisi Crabtree-Ireland’a göre, “Bu anlaşma sadece temel korumaları sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda diğer sektörler için de bir emsal teşkil ediyor. Çalışanlar, geçim kaynaklarını etkileyen yeni teknolojilerin entegrasyon sürecinde söz sahibi olmalıdır.”
Brezilya Çalışma Bakanlığı ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından düzenlenen toplu pazarlık ve yapay zekâ konulu bir etkinlikte, Crabtree-Ireland, “İşveren herhangi bir yapay sanatçı kullandığında, özellikle de bu durum telif haklarını ilgilendiriyorsa, çalışanların bilgilendirilme hakkına sahip olması gerektiğini” vurguladı. “İnsan ve yaratıcı yeteneğin sektördeki yerini korumasını sağlamak istiyoruz” dedi.
Ayrıca, işçilerin korunmasının mümkün olduğuna inandığını ve toplu sözleşmeleri, işçi sınıfının haklarını kaybetmeden taleplerini savunmasını sağlayan temel bir araç olarak gördüğünü belirtti.
Yaratıcı sektörde riskler
ChatGPT, MidJourney ve DALL-E gibi üretken yapay zekâ araçları, senaryoların yazılmasını, kavramsal görsellerin oluşturulmasını ve ses ile yüz ifadelerinin hiper-gerçekçi şekilde değiştirilmesini mümkün kılıyor. DeepDub gibi platformlar yapay zekâ destekli otomatik dublaj hizmetleri sunarken, Runway ML gibi araçlar yalnızca birkaç metin komutuyla karmaşık videoların düzenlenmesine olanak tanıyor.
Bu teknolojilerin etkisi yalnızca içerik üretimiyle sınırlı değil. Netflix ve Amazon Prime Video gibi dijital platformlar, yapay zekâ algoritmalarını kullanarak tüketici verilerini analiz ediyor ve hangi tür yapımların başarılı olacağını tahmin ediyor.
Bu süreç, daha senaryo yazım aşamasına bile gelinmeden yaratıcı kararları şekillendiriyor. Böylece sanatçının özgün üretim yapma alanı daralırken, ticari kazancı en üst düzeye çıkarmaya yönelik projeler öncelik kazanıyor.
Bunun yanı sıra, seslendirme sanatçıları ve dublaj sanatçıları da doğrudan yapay zekânın tehdidi altında. Respeecher gibi araçlar, insan müdahalesi olmadan sesleri sentezleyerek çok dilli diyaloglar oluşturabiliyor veya tonlamaları değiştirebiliyor. Bu tür yapay zekâ kullanımları binlerce işi riske atarken, fikri mülkiyet hakları ve rıza gibi etik konuları da gündeme getiriyor.
Uluslararası Yazarlar ve Besteciler Konfederasyonu (CISAC) tarafından yayınlanan bir rapor, 2028 yılına kadar yapay zekânın kültürel endüstri üzerindeki etkisi nedeniyle müzik ve görsel-işitsel içerik üreten sanatçıların gelirlerinde sırasıyla %24 ve %21 oranında düşüş yaşanabileceği konusunda uyarıyor. Bu gelir kayıplarının toplamda 22 milyar Euro’yu bulması bekleniyor. Öte yandan, yapay zekâ ile üretilen içeriklerin pazar büyüklüğünün 2028’e kadar 3 milyar Euro’dan 64 milyar Euro’ya yükselmesi öngörülüyor.
Konfederasyon Başkanı Björn Ulvaeus, yapay zekânın sektörü dönüştürme potansiyeline sahip güçlü bir araç olduğunu kabul ederken, bu gelişimin sanatçı haklarını tehlikeye atmaması gerektiğini vurguluyor.
Kuruluş, şeffaflığı sağlayan ve adil ödeme garantisi veren yasalar çıkarılması çağrısında bulunarak, ekonomik kazançların teknoloji şirketleri ile orijinal sanatçılar arasında adil bir şekilde paylaşılmasını talep ediyor.
Müzik endüstrisinde, yapay zekâ tarafından üretilen içeriklerin 2028 yılına kadar dijital platform gelirlerinin %20’sini, müzik arşivlerinden elde edilen gelirlerin ise %60’ını oluşturacağı tahmin ediliyor. Bu değişim, Spotify gibi platformlara bağımlı olan bağımsız müzisyenler ve sanatçılar için ciddi bir tehdit oluşturabilir. Benzer şekilde, senaristler ve yönetmenler de %15 ila %20 arasında bir gelir kaybıyla karşı karşıya kalabilir.
Diğer sektörlerde de hareketlenme başladı
Yapay zekânın yaratıcı sektör üzerindeki etkisi, teknolojik ilerlemenin sanatçı haklarıyla bir arada var olup olamayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Hollywood’daki grevler ve CISAC raporu gibi gelişmeler, sektörün insan emeğinin değer kaybetmesine karşı direnmeye hazır olduğunu gösteriyor.
Yapay zekâ, kültürün nasıl üretildiğini ve tüketildiğini köklü bir şekilde değiştirme potansiyeline sahip olsa da, bu ilerlemenin sürdürülebilir olması ancak yaratıcı emekçilerin haklarının korunmasıyla mümkün olabilir.
Son dönemde Hollywood’da yaşanan gelişmeler, yalnızca eğlence sektöründe değil, otomasyon ve yapay zekâdan etkilenen diğer sektörlerde de yankı buldu ve işçilere ilham verdi.
Buna dikkat çekici bir örnek, IG Metall sendikasının desteğini alan Alman YouTuber’ların, YouTube gibi platformlarla şeffaf ödeme algoritmaları ve daha adil ücretlendirme konusunda pazarlık yapması oldu. Bu durum, yüksek derecede dijitalleşmiş mesleklerde bile kolektif örgütlenmenin etkili olabileceğini gösteriyor.
Bu örnekler, kamu desteğinin ve işçiler arasındaki dayanışmanın önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Denetim komitelerinin kurulması ve esnek maddeler içeren düzenlemeler, teknolojinin etik ve adil bir şekilde kullanılması için diğer sektörlerde de uygulanabilecek bir model sunuyor.
Yapay zekâ, birçok sektörü dönüştürmeye devam ederken, Hollywood’daki anlaşma, diğer sektörler için yol gösterici bir model olabilir. İşçi haklarını korumaktan yeni teknolojileri düzenlemeye kadar, bu süreç dijital çağda çalışan haklarını güvence altına almak için kolektif pazarlığın ne kadar güçlü bir araç olduğunu ortaya koyuyor.
Atahualpa Blanchet Sao Paulo (Brezilya) Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ve UNESCO’nun Yapay Zekâ Danışmanıdır. Bu yazısı Equal Times sitesinde 06 Şubat 2025 tarihinde ve üç dilde (İspanyolca, Fransızca ve İngilizce olarak) yayımlanmıştır.