AKP, Haziran 2015 genel seçimleri yaklaşırken seçim sonrası dövüp aşağıladığı toplumsal kesimleri yine “sevmeye” başladı. Önce Hacı Bektaş-ı Veli’yi ziyaret etti. Sonra “müjdeyi” verdi: “Hacı Bektaş türbesinin ziyaretinden para alınmayacak.” Alevilik konusundaki sorunları “çözmek için atılan bu dev adım” karşısında yüksek sesli alkış bekliyor Alevilerden. Tek dert buydu çünkü. Aleviler para karşılığında gitsin devlete teslim olsun.
Alkış istiyor çünkü pek memnun ayrılmış ziyaretinden. Bunu da şu cümlelerle anlatıyor: “Beni Ali diye karşıladılar. Her geleni Ali diye karşılayan bir inanıştan bahsediyoruz.” Kendisine Ali diyecek kadar da “mütevazi.”
Ya da ne dediğini bilemeyecek kadar egosu şişmiş. Uçmuş. Farkında değil dediğinin. Alevilikten o kadar uzak ki, söylediğinin Aleviler için ne anlama geldiğini, ne kadar incitici olabileceğini kavrayamıyor bile. Çokça Alevi için Ali demek, Allah demek. Davutoğlu’nu karşılayanlar onu böyle karşılamışlar! Kendisine Allah demişler. Buna nasıl da inandırmış kendini…
Hadi oradan!
Aleviler aynaya bakınca Ali’yi görürler, Ali kişinin kendi suretindedir evet de, bunun için de kişinin zalim olmaması gerek, bir. Alevi olması, Ali’nin yoluna inanması gerek, iki.
Bildiğim kadarıyla Davutoğlu Hacı Bektaş’ı sadece ziyaret etti. Orada ikrar verip Alevi olmadı, değil mi? Öyleyse nasıl oluyor da kendisinde Ali’yi görüyor? Hem de hiç sıkılmadan…
Artık hangi kafayla gitmişse, Aleviliği böyle anlayıp dönmüş gerisin geri. Ah kibir, ah ego, ah kendini her şeyin sahibi görmeye neden olan büyüklük hastalığı… Sen insanları nasıl da halden hale sokuyorsun böyle? Eskiden sırf halife olabiliyorlardı, şimdi Ali’de oluyorlar!
Bu kadarla bitmiyor Davutoğlu’nun Alevilik bilgisi. Yemiş yutmuş, hızını alamıyor salı sallanır diyerekten vatandaşlarına anlatıyor grup toplantısında. Artık beyefendinin nesine gerekse Aleviliğin kökenini de öğretiverdi başta Aleviler olmak üzere herkese.
“Öyle bir Alevi geleneği istiyorlar ki bu topraklardan kopuk olsun.
vakitler hayrola
hayırlar feth ola
şerler def ola
Sünni anlayışın neresinden kopuk bu. Yeni bir Alevilik çıkartmak isteyenlere, Alevi dedeleri buna karşı çıkacaktır.”
Böyle buyurdu Davutoğlu!
Dahası var. Grup konuşmasını evimde, üçlü koltuğumun hep oturduğum tarafında dikkatle dinledim. Konuştukları bu kadarla sınırlı değil. Başbakan konuşmanın bu bölümünde bir de görev verdi Bektaşi dedelere. Kelimesi kelimesine olmasa da şöyle dedi:
“Yeni yeteme kişiler (ya da araştırmacılar da demiş olabilir, aklımda tam kalmadı, konuşma dökümlerinde de bu bölümü çıkartmışlar) çıktı Aleviliğin köken açısından İslam’ın dışında olduğunu söyleyen. Bektaşi dedeler bunlara karşı gerekeni yapacaklardır.”
İster istemez bir parça kendi üzerime de alıyorum bu “yeni yetme araştırmacılar” iltifatını!
Artık Bektaşi dedelerin bize ne yapmasını istiyorsa?
Kaleyi içerden ele geçirerek bir taşla iki kuş vuracak Başbakan. O kadar da becerikli!
Türbeye destek çıktılar ya, bu da onun faturası. Hayatta her şeyin bir karşılığı var. Bektaşi dedeler Aleviliği İslam içi gösterecekler, ayrıca buna itiraz eden “yeni yetmelere” karşı da mücadele edecekler. Davutoğlu’nun Aleviliğe yönelik stratejik derinliği de bu olsa gerek. Evet, şerler def ola!
Devlet bu, elini verirsin kolunu kapar. En güzeli ondan uzak durmak, ona mesafeli olmak. Alevilik bugüne dek devletin tüm baskılarına rağmen dayanabildi, direnebildiyse ona teslim olmamasındandır. Bu karın ağrısıdır AKP ile Muaviyeleşen devletin Alevileri asimile edip, yok etmek için yeni-eski tüm yöntemlere başvurması.
Ama başka birçok konuda olduğu gibi bir konuda daha yanılıyor başbakan. Aleviliği İslam’ın dışında görenler sadece yeni yetme araştırmacılarla sınırlı değil. Yeni olan Aleviliği İslam içine sokuşturup orada eriterek yok etmeye çalışanlar. Ve bu yaklaşım fikir değil, siyasi bir taktik.
Alevilik tıpkı Hıristiyanlık, Musevilik, Ezidilik gibi kendi iç bütünlüğü olan bir inanç. Ama Aleviliği yok etmek isteyenler var ve bunu Alevi toplumunu katlederek başaramayacaklarını anlayınca şimdi de asimilasyona ağırlık vermiş durumdalar. Başbakan ve onun gibi inancı tek(el)leştirmek isteyenlerin çabası bu yönde. Olan biten bu!
Sivas’ta insan yakanları partisinde onurlandıranların Seyit Rıza’yı ağızlarına almalarına kanmayın. Seyit Rıza hem Alevi hem Kürt olduğu için öldürüldü. Ve bu sadece “laik” cumhuriyetin katliamı değil. Aksine hiçbir zaman laik olamamış, resmi dini İslam olan cumhuriyetin sorumlu olduğu katliamdır. AKP de işte bu “laik” cumhuriyetin ürünüdür, onun baştan beri parçasıdır. Ne yaptılarsa ortak emeller için, aynı devlet yapısı ve kafasıyla yaptılar. İnanmayanlar cumhuriyet tarihine baksın. Orada CHP ve bugünkü AKP’nin kökenini oluşturanların Dersim katliamında nasıl ortaklaştıklarını göreceklerdir.
En hafif haliyle söylemek gerekirse biri vurdu, diğeri alkışladı. Tıpkı bugün Kürtlere karşı AKP ve MHP’nin ortak tutumu gibi.
Yeri gelmişken, Koçgiri katliamını anmadan Dersim katliamından bahsetmek tarihi eksik algılamaktır. Koçgiri’de katliam yapanlar, Koçgiri’deki özgürlükçü Kürt-Alevi ülkesi fikrinin kendilerinde yarattığı korkudan kaynaklı, bir daha tekrarlanmasın diye Dersim 37-38 katliamlarını planladılar ve uyguladılar. Koçgiri ve Dersim; Kızılbaş ve Kürt isyanlarıdır. Ve bu ikisini birbirinden ayrı ele alamazsınız. Alırsanız yanılırsınız. Bu katliam Türkçü ve İslamcı kafayla yapıldı. İttihat Terakki kafasıyla!
Kendisi yeni yetme başbakan olan Davutoğlu’na anımsatalım ki bir zamanlar Kürtleri dağlı Türk diye anlatanlara Kürt hareketi gereken dersi verdi. Çok şükür artık Kürtler var. Şimdi sıra Alevilerde! Haliyle burada yükün çoğu yeni yetme araştırmacılara düşüyor. Yeni yetmelere öfkesi bundan.
Birgun Pazar – 16 Kasim 2014