Sağlık hizmetlerinde hastalarla birebir ilişki içerisinde bulunan hemşirelerin iş yükü fazlalığı ve yaşadıkları mesleki sorunlar, onları duygusal tükenmeye götürüyor. Türk Hemşireler Derneği Mersin Şube Başkanı Nurgül Çelik, hemşirelerin yüzde 96’sının duygusal tükenme, yüzde 72’sinin ise şahsi duyarsızlaşmayla karşı karşıya kaldıklarını söyledi
Hemşireler Derneği Şube Başkanı Çelik, sıhhat takımı bünyesinde kilit rol oynayan hemşerilerin yaşadıkları sorunları ve taleplerini İHA muhabirine anlattı. Mersin Devlet Hastanesi Girişimsel Radyoloji bölümünde çalışan Çelik, hemşireliğin, normal iş saatleri ve günleri dışında çalışmak mecburiyetinde kalan, yaşamsal tehdidi bulunan vazife ve sorumluluklara sahip, vakit geçtikçe yarışan, sıkı stres ve baskı altında çalışan bir iş grubu olduğuna işaret etti. Çelik, hastanelerde hemşirelerin, sıhhat takımı bünyesinde hasta kişinin ve ailesinin her çeşitli probleminde 24 saat boyunca ilk başvurdukları ve sıhhat takımı bünyesinde iletişimi sağlayarak kilit rol oynayan sıhhat personeli olduğunu vurguladı. Hemşireliğin, iş ortamından kaynaklanan pek çok aşırı menfi faktörün etkisiyle sıkı iş yüküne sahip stresli bir iş olduğunun altını çizen Çelik, “Türkiye’de hemşirelik, sıhhat hizmeti sağlayan ekip üyelerinden birisi şekilde ciddi bir yere sahip olmakla ortak hak ettiği kıymeti göremiyor. Hemşire, toplumumuzda hekimin yardımcısı bunun şeklinde algılanıyor, sıhhat hizmetinin bir ekip hizmeti bulunduğu dile getirilse de bu söylem uygulamaya yeterince yansımıyor. Oysa sıhhat hizmetleri bir bütündür ve her disiplin sağlıklı/hasta fert için çalışır” dedi.
Hemşirelere verilen maaş, nöbet ve ek ödeme ücretlerinin, verdikleri hizmetin önemi ve yoğunluğu doğrultusunda yetersiz kaldığına da dikkat çeken Çelik, maaşlarının açlık sınırının derhal üstünde yer aldığını belirterek, “Ek ödeme tutarları emekliliğe yansıtılmamaktadır. Maaşlarımız da çok aşırı düşük seviyede bulunduğu için emekli hemşireler yoksulluk sınırının altında kalmaktadırlar. Hemşireler için de performans kriterlerinin oluşturulması ve bu kriterlere oranla yapılan bütün hemşirelik, tedavi ve bakım hizmetlerinin ücretlendirilmesi gerekmektedir. Hemşireler, maruz kaldıkları iş hastalıkları, iş kazası riskleri, nöbetli ve fiziksel kuvvet gerektiren iş koşullarına karşın, hak ettikleri fiili hizmet süresi zammından yoksun bırakılmaktadır” diye konuştu.Türkiye’de hemşire istihdamının çok aşırı düşük bulunduğu bilgisini de sağlayan Çelik, Türkiye’de 124 bin 982 hemşire ve 51 bin 905 ebenin vazife yaptığını kaydederek, “100 bin insana azalan hemşire sayısı Avrupa Birliği ülkelerinde 562, üst gelir grubu devletlerde 709 olurken, bu sayı Türkiye’de 237’e kadar düşüyor. Verilere göre, Türkiye’nin Avrupa vatanlarını yakalayabilmesi için 250 bin yeni hemşire istihdam etmesi gerekiyor. Üst gelir grubu devletleri yakalayabilmek için ise 360 bin yeni hemşireye gereksinim var. Öte yandan, işyerlerinde hemşireler mesafe iş elemanı şekilde görülmekte, sekreterlik, kırtasiye, vesika işleri, fotokopi, makine bakımı, duruluk bunun şeklinde iş dışı işler yüklenmektedir. Görev ve mesuliyet yüklerimize karşın, yetkilerimiz göze çarpan değildir. Halen destekçi sıhhat personeli şekilde değerlendirilmekteyiz” ifadelerini kullandı.
Hemşirelerin nerdeyse tamamının tükenmişlik sendromu yaşadıklarına da dikkat çeken Çelik, şunları söyledi: “Hemşireler de iş yükü fazlalığı, düşük ücret, duygusal destek verme zorunluluğu, sıhhat hizmetlerinde karşılaşılan yetersizlikler, otonomi azlığı, rol belirsizliği, yükselme, büyüme ve ödüllendirme olanaklarının kısıtlı olması, mesleğin imajı ve özgüven eksikliği bunun şeklinde etmenler itibarıyla iş ortamında sıkı baskı altında kalmakta ve kocaman ölçüde stres yaşamaktadırlar. Ekonomik sorunların bireylerin ruhsal durumlarını menfi şekilde etkilediği bilinmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre, hemşirelerde maddi ve manevi şekilde mesleki doyum düzeyini etkileyen faktörlerden biri, mesleğin ekonomik yönden yetersiz olmasıdır. Yapılan iş da hemşirelerin sosyoekonomik durumunun düşük olması yüzde 90’nında umumi ruhsal belirti düzeylerini menfi şekilde etkilediği saptanmıştır.”Yapılan araştırmaların, 16-24 saati bulan sürelerle sıkı ve vardiyalı iş temposunun hemşirelerde kanserden psikolojik sorunlara kadar çok aşırı sayıda hastalık beraberinde kusur yapma riskini de artırdığını ortaya koyduğunu aktaran Çelik, “Hemşireler vardiyalı sistemde çalışmak zorundadırlar. Ancak, vardiyalı sistemde çalışma, bireylerin fizyolojik, psikolojik sağlıkları ve sosyal yaşamları üstünde menfi etkilere yol açmaktadır. Vardiyalı sistemde gece çalışmak mecburiyetinde kalan bireylerde fiziksel problemlerin yanı dizi depresyon ve anksiyete bozuklukları, sosyal hayata uyumsuzluk, uykululuk, yorgunluk, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları sık şekilde görülmektedir. Hemşirelerle yapılan çalışmalarda, vardiyalı çalışan hemşirelerin, gündüz çalışanlara oranla daha çok aşırı psikiyatrik belirti gösterdiği saptanmıştır. Günlük iş saati ve nöbet sayısı arttıkça psikolojik problemlerin arttığı saptanmıştır. 2006 yılında hemşireler içerisinde yapılan araştırmaya göre, yüzde 96’sının duygusal tükenme, yüzde 72’sinin ise şahsi duyarsızlaşmayla karşı karşıya kaldıkları ortaya çıktı. Yapılan incelemelerde hemşirelerin yaşadığı tükenmişliğin hastaları ve kurumu menfi etkilediği saptanmıştır. Bu vaziyet ortadan kaldırılmalı, çalışanların şartları düzeltilmelidir. Türkiye’deki sıhhat sisteminin bu yönüyle acilen gözden geçirilmesi gerekir” biçiminde konuştu.Çelik, hemşireler şekilde isteklerini de şöyle sıraladı: “İsteğimiz, branşlaşma ve eğitim konularında bize destek çıkılması, ücretlerimizin artırılması, bilhassa mesai saatlerimizin düzenlenmesi. Evet, 40 saat çalışacaksınız deniyor, vardiyalı çalışmamız gerekiyor, 7 gün 24 saat çalışan bir yerde bulunuyoruz lakin en azından insancıl saatlerde çalışılabilir. 40 saatin üstünde çalışmamamız gerekiyor lakin 56 saate varan iş şartları var. İnsanların hiç uyumadan, hiç dinlenmeden çalışması olasıdır değil. hususi hayatları da mevcut bu insanların, çocukları var, eşleri var, ailesi var, sosyal yaşamları var. Bunlara da vakit ayırması gerekiyor lakin yalnızca iş sahasında kaldıkları vakit bunlara vakit ayıramıyorlar. Bu da kişilerde tükenmişlik sendromuna sebep oluyor. Ülkemizde sık şekilde anlatım edilen ‘hemşire sıkıntısı’, ‘hemşirelerin işten ayrılması’, ‘bakım kalitesinin yetersizliği’ sorunlarının, müsait olmayan koşullarda, çok aşırı düşük ücretle, uzun ve çok vakit çalışan, buna rağmen sunduğu hizmetten ve sonucundan muvaffakiyetsizlik art bildirimleri alan, tıpkı sürede bireysel şekilde sıhhat ve hayat kalitesi sorunları ile savaş eden, öncelikler içerisinde ikilem yaşayan hemşirelerin sorunları iyileştirilmedikçe çözüme kavuşmasının imkânsız olduğunu izah etmek kusur olmayacaktır.”