‘Ermeni Devrimci Paramaz’ kitabının yazarı Kadir Akın’ın yapımcı ve yönetmenliğini üstlendiği, Paramaz ve Ermeni sorununa ışık tutan ‘Red’ adlı belgeselin Kadıköy Sineması’nda gerçekleşen gösterime yoğun ilgi vardı. Akın belgesele ilişkin, “Yok sayılan bir tarihin hatırlanmasına vesile olacak” dedi.
Kumkapı, Sasun, Zeytun isyanlarını ve Osmanlı Bankası baskınını tarihsel belge ve bilgilerle anlatan film 1908’de ilan edilen Meşrutiyet sonrası yeniden açılan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ındaki Ermeni vekillerini ve onların sosyal haklar için verdikleri mücadeleyi örnekleriyle belgeselde, Ermenilerin birlikte yaşama iradesine karşın İttihat ve Terakki iktidarının soykırımcı politikalarına yer veriliyor.
Belgeselde soykırımın entelektüel ve kültürel birikimi yok ettiği gibi bu topraklardaki sosyalist hareketin köklerine de zarar verdiği anlatılıyor.
1915 yılında 19 arkadaşıyla Beyazıt Meydanı’nda idam edilen Hınçak Partisi yöneticisi Paramaz Matteos’un yaşamı, görüşleri ve mücadelesi ile Osmanlı’daki Ermeni sorununun ve soykırımın iç içe anlatıldığı İstanbul, Beyrut, Cenevre, Basel ve Samandağ Vakıflı Köyü’nde çekildi. Toplam süresi 56 dakika olan ve HD olarak çekilen film, kimi röportaj ve belgelerle de zenginleştirilmiş.
Kadıköy Sineması’nda yapılan gösterimde yoğun ilgi gören belgeselin ham halinin basın için özel bir gösterimi yapılmıştı.
“Yok sayılan bir tarihin hatırlanmasına vesile olacak”
Belgeselin yoğun ilgi gören ilk gösterimi sonrası Demokrat Haber’den Mehmet Göcekli’nin sorularını yanıtlayan “Ermeni Devrimci, Paramaz” adlı kitabın da yazarı olan Kadir Akın şunları belirtti:
“Belgeselin bu kadar ilgi görmesi elbette beni sevindirdi, çünkü bu belgesel unutulan ve yok sayılan bir tarihin tekrar hatırlanmasına vesile olacaktır. Ve özellikle sosyalist hareketin hafızasız, deneysiz, tecrübesiz kalmasını belgelemesi bakımından da önemli görüyorum.
Bu ülkedeki anti demokratik uygulamaların, etnik kırımın, 100 yıl önce bir entelektüel birikimin, kültürel zenginliğin ortadan kaldırılmasının, yok edilmesinin, nasıl bir çoraklığa sebep olduğunu bugünlerden bakarak daha iyi anlayabilmek bakımından da bu belgeseli önemli görüyorum.
100 yıl önce bu topraklarda mücadele eden Ermeni sosyalistlerinin taleplerinin hala bizim taleplerimiz olması, bugün hala bunların güncel ve aktüel talepler olarak savunuluyor olması dikkat çekici.
Belgeselin bir başka özelliği de aslında 100 yıl önce ve 100 yıl sonrasının sorgulanmasını, benzerliklerin ortaya konulmasını göstermesi. İçinde bulunduğumuz konjonktürün hem bölgesel olarak, hem de ülkenin karşı karşıya olduğu sorunlar bakımından 100 yıl öncesine ne kadar benzediğini anlatmaya çalışıyor. Ama belgeselin asıl vurguladığı yan tabii bu topraklardaki entelektüel ve kültürel mirasın yok olmasının ve sosyalist hareketin köklerinin zarar uğratılmasının, sosyalist hareketi nasıl deneysiz, tecrübesiz ve hafızasız bıraktığını anlatması.”