Koruköy’de (Xerabe Bava) gözaltına alınıp 14 gün sonra bırakılan köylüler yaşadıklarını anlattı. Aç ve susuz ve betonda yatırıldıklarını dile getiren 71 yaşındaki Aziz Gürgün, gözaltında kendilerine “Ajanlık yaparsanız sizi serbest bırakırız” dediklerini aktardı.
Ablukanın 15 gündür sürdüğü Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Koruköy’de gözaltına alınan 39 kişiden 23’ü 14 gün sonra serbest bırakıldı. Gözaltından çıkan köylüler, gözaltında yaşadıklarını anlattı.
Evi basılarak gözaltına alınan 60 yaşındaki Ebubekir Koçhan, “Yapılan baskından önce herhangi bir çatışma yoktu. Birden gelip baskın yaptılar. Birden 3-4 helikopter geldi, askerler oradan indi. Yapılan baskınlarda çok fazla insanımıza işkence ettiler. Özellikle hâlâ gözaltında bulunan insanlara çok fazla işkence edilmişti. Muhtarı da gözaltına aldılar. Yaşanmış bir patlamadan onu sorumlu tutuyorlardı” dedi.
"Köyde kalanları düşünüyorum"
70 yaşındaki Abdullah Doğan, “Hakaretleri, küfürleri işkenceden daha beterdi. Sürekli olarak bize ‘Siz onlara yardım ediyorsunuz?’ , ‘Söyleyin neredeler?’ diye baskı uyguladıklarını anlattı.
Doğan, baskın gününü şöyle dile getirdi: “Bizim evden 6 kişiyi bahçeye çıkarttılar. Gündüz saat 15.00 gibiydi. Karla karışık yağmur yağıyordu ve hava soğuktu. Bizi saat 00.30’a kadar evin bahçesinde beklettiler. Saatlerce biz o soğuğun, karın, yağmurun altında kaldık. Sonrasında zırhlı araç getirip bizi bindirdiler.”
Kendisinden çok köyde 4 çocuğu ve eşini düşündüğünü belirten Doğan, “1990’lardan daha beter şeyler yaptılar. O zamanlar bir suçu varsa gelip bir kişiyi alıp götürüyorlardı ama şimdi bütün köyü ablukaya aldılar” diye konuştu.
"Oğlumun sesini duyunca yere yıkıldım"
Gözaltından çıkanlardan 71 yaşındaki Aziz Gürgün, yüzü kapalı askerlerin evdeki bütün eşyaları darmadağın ettiğini ve oğluyla birlikte gözaltında yaşadıklarını şöyle ifade etti: “Oğlumu döverlerken görmeme izin vermediler. Bahçedeydim onu dövdüklerinde bana sesi geldi, ben yere yığıldım. Daha sonra bizi gözaltına aldılar. Beni bıraktılar ama oğlum hâlâ gözaltında.”
Çoğu zaman aç susuz ve yerde yatırıldıklarını dile getiren Aziz Gürgün, “Ben 71 yaşında bir insanım. Yerde yatamıyordum. 12 gün boyunca soğuk betonda uyuduk. Bize ‘Ajanlık yaparsanız sizi serbest bırakırız’, ‘Ne biliyorsanız anlatın’ diyorlardı. Biz bir şey bilmediğimizi söylüyorduk” diye konuştu.
Gürgün, “Ben gözaltına alındığımda eşimin kimliği masalarının üstündeydi sonra bırakılınca eşimin kimliğini istedim. ‘Kayboldu, git yenisini çıkar’ dediler” diye belirtti. Hasta komşusuna gittiği ziyaret esnasında gözaltına alındığını anlatan bir diğer köylü Ali Gürgün de, 3 gün boyunca kaba dayağa maruz kaldığını söyledi. Gürgün, “Bana ‘Sen teröristsin’ dediler. Küfürler sayıyorlardı. 7 kişiydik hepimize yalnızca bir ekmek veriliyordu” dedi.
90'lardaki uygulamalar
90’lardaki ajanlık teklifleriyle, ev yakmalarıyla bugün bir kez daha karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Şükrü Gürgün ise şunları söyledi: “Hayvanlarımız orada sahipsiz kaldı, belki de hayvan kalmamıştır. Tek gelirimiz hayvanlardı zaten. Köyde yaşam onlarla idame ettiriliyor. Eşim hastalanmıştı, onu da Nusaybin’e getirmişler. İki kızım da köydeki komşularımızın yanında kalıyor. Telefonumuz da gitti konuşamıyoruz.
Abdi Aykut'un avukatı: Karakolda kalsaydı ölebilirdi
Koruköy'de gözaltına alınan ve işkence edilmiş fotoğrafı basına yansıyan Abdi Aykut’un Mardin Devlet Hastanesi Plastik Cerrahi Polikliniği’nde tedavisi sürüyor. Aykut ile görüşen kızı ve avukatı hayatin tehlikesinin sürdüğünü belirtti.
Abdi Aykut’la görüşen avukatı Rıdvan Alp, Aykut’un konuşmakta zorlandığını ifade etti. Gözaltındayken yalnızca pansuman amacıyla hastaneye götürüldüğü bilgisini veren Alp, “İlk kez Jandarma karakolunda gördüm. Durumu çok kötüydü. Orada kalsaydı kesinlikle ölürdü” dedi. Alp, yaralı halde gözaltında tutulan Aykut’un girişimleri sonucunda Mardin Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındığını ifade etti.
"Suçlamayı bilmiyoruz"
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun işkence fotoğrafını “O teröristlere ev sahipliği yapıyor” şeklindeki sözlerine de dikkat çeken Alp, “Dosyada gizlilik kararı var. Bilgi alamıyoruz. Gözaltı süresi 14 gündür. Bu süre bittikten sonra bilgi alacağız” diye konuştu.
"Eşinin görmesine izin yok"
Günlerdir bekleşiş içerisinde olan Abdi Aykut’un eşi Vetha Aykut, eşini görmesine izin verilmediğini kaydetti. Aykut, “Biz olay yaşandığı zaman zaten evde değildik. İlk günler haber alamıyorduk ve yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorduk. Gidip soruduğumuzda ‘Bu isimde burada biri yok’ diyorlardı. Biz gözaltında kaybedilmesinden korktuk. Zaten öncesinde hasta biriydi sonra bu işkencelerle ne hale geldi bilmiyoruz” diye konuştu.
"Evimizin yakıldığını söylüyorlar"
Köye gidemediğini dile getiren Aykut, “4 ineğim 1 katırım var. Ne olduklarını bilemiyoruz. Zaten evimizin yakıldığı söyleniyor. Çocuklarım zaten pek eve gelmezlerdi, ben gider-gelirdim. Ben olaydan 10 gün önce gitmiştim. Keşke orada olsaydım” dedi.
HDP'li Yıldırım: Bakan Soylu işkenceyi kabul etti
Öte yandan köyde devam eden ablukayı kırmak için girişimlerde bulunan heyet yine engellendi. DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, HDP'li vekiller İbrahim Ayhan, İmam Taşçıer ve Leyla Birlik'in bulunduğu heyette yer alan HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Nusaybin ilçe binasında açıklama yaparak, “Bu köy tarihi yapısıyla biliniyor. Fakat hükümet yetkilileri evlerin altındaki mahzenleri, bodrumları bile hala bir sığınak olarak gösterecek cahil söylemler içerisinde” dedi.
Hükümetin seçim çalışmalarını savaş politikalarıyla yürüttüğünü ifade eden Yıldırım, bugün Nusaybin’de başlatılan hukuksuz uygulamaların Lice’de, Silvan’da genişletildiğini söyledi. Bu uygulamaların son bir buçuk yılda Kürdistan’da açığa çıkarılmış kirli uygulamalardan bağımsız olmadığını dile getiren Yıldırım, “Eğer bunun üzerinden toplumu bir baskı cenderesi içine alıp burada zorla bir başkanlık hayaline ulaşmak istiyorsa biz açık söyleyelim onların bu zulmü, bu toplumun öfkesini, kalıcı ve onurlu barış talebini, demokrasi ve özgürlük sevdasını büyütüyor. Başka da hiçbir şeye hizmet etmez. Halktan gönül ile rızayla oy alamayacaklarını anlamışlar” diye konuştu.
İşkence fotoğrafını sahiplenen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ilişkin de konuşan Yıldırım, “İçişleri Bakanı bizim Meclis'te yaptığımız konuşmalara binaen, bu köyde bir büyüğümüz, bir yurttaşımız olan Abdi Aykut’un açık işkence gördüğü resimlerini gösterirken, Erzurum’dan bize cevap veren İçişleri Bakanı bir insanlık suçu işlediğini itiraf etmiştir. İşkence yaptığı kişinin de bir köylü olduğunu kabul etmiştir. Hiçbir devlet yetkilisi bir yurttaşa işkence edemez” diye ifade etti.
"İnsan hakları ihlalleri Adalet Divanı'na taşınmalı"
Bugün yine köye girmek için girişimde bulunacağını vurgulayan Yıldırım, şöyle devam etti: “Bizimle birlikte hangi siyasi parti, hangi resmi yetkili, hangi mülki amir gelmek istiyorsa biz herkesle birlikte olan biteni yerinde görmek arzusundayız. Kim ne yapacaksa bugün yapmalı. Bütün insan hakları kurumlarının bu insan hakları ihlallerini uluslararası ceza mahkemesi olan Adalet Divanına götürmelidir. Biz parti olarak bunun hazırlıklarına başladık.”
Köyün tarihi bir yapısının olduğuna dikkat çeken Yıldırım, şunları söyledi: “Bu bölgeyi ne kadar tanıdıkları belli oluyor. Bu köy tarihi yapısıyla biliniyor. Fakat hükümet yetkilileri evlerin altındaki mahzenleri, bodrumları bile hala bir sığınak olarak gösterecek cahil söylemler içerisinde.”
Heyet durdurulduğu noktada oturma elemine geçerken, TOMA’lardan sık sık “Nusaybin ilçesine bağlı Koruköy’de Mardin Valiliği tarafından konulan yasak devam etmektedir. Bölgeye yürüyerek ya da araçla geçmek isteyenlere müdahale edilecek ve adli işlem başlatılacaktır” şeklinde anons yapıldı.
Bölgeye kimi sivil araçların ve ambulansın gittiği görüldü. Bölgeye hem sivil özel harekât polisleri Akrep tipi zırhlı araç ile çok sayıda asker ise minibüs ile bölgeye sevk edildi.
"Bu savaşın suçluları bağımsız yargı önünde hesap verecek"
İktidardakilerin kendilerini sürekli olarak iktidarda kalacak olarak gördüğünü, kolluk kuvvetlerini ve yargı organlarının sürekli olarak emrinde kalacağını hesapladığını belirten Yıldırım, “Bu iktidarı da kısmen mağdur eden 28 Şubat yaşanırken, 28 Şubatçılar darbelerini, hukuksuzluklarını, siyasallaştırdıkları yargıları şu cümlelerle tanımlıyorlardı; ’28 Şubat bin yıl sürecek’ diyorlardı. 3-5 yıl içinde toplumun mücadelesi ile buruşturulup çöpe atıldı. O dönem iktidarda olanlar insan içine çıkamıyor. Bu iktidar sahiplerinin, bu kirli savaşı yürütenlerin belki de birkaç yıl içerisinde bugünkü uygulamaları savunamayacak, işlemiş oldukları suçlardan ötürü hesabını tarafsız, bağımsız yargı önünde verecektir” diye ifade etti.
(DİHABER)