HDP Milletvekili İdris Baluken, tahliye sonrası tutuklanma ve cezaevi sürecini anlattı. Gözaltı öncesinden hapishaneye kadar tüm sürecin planlanarak hayata geçirildiğini söyleyen Baluken, “Hep bir dilim gökyüzü görüyorsunuz ama ağır, gri ve puslu bir gökyüzü kesiti” sözleriyle kaldığı cezaevini özetledi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eş genel başkanları ve milletvekillerine yönelik 4 Kasım operasyonunda tutuklanan Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken, tutuklandıktan sonra götürüldüğü Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevinde 87 gün boyunca tek başına bir odada tutuldu. Dış dünya ile bağı oldukça kısıtlı imkanlarla sağlanabilen Baluken, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiği dosya kapsamında yargılandığı ilk duruşmada verilen tahliye kararıyla serbest kaldı.
Tahliyesinin ardından ilk iki günü Ankara’daki evinde ailesiyle birlikte geçiren Baluken, iki günlük süre içerisinde çok yoğun geçmiş olsun telefonları ve ziyaretleri alırken, tahliyesinin üçüncü gününde 90 gün aradan sonra Meclis’teki makamına geçerek mesaisine kısmen yeniden başladı. Baluken, burada kimi milletvekillerini ve Alman heyetini kabul etti, ardından da aynı gün Almanya Başbakanı Angela Merkel ile bir araya geldi.
Baluken, tutuklanma ve cezaevi sürecini Dihaber’e değerlendirdi. Baluken’in Dihaber’e verdiği röportajın tamamı şöyle:
“Sivil bir darbe resmiydi”
O gece birçok ilde eş zamanlı olarak operasyonlar gerçekleşti. Bu ne anlama geliyordu?
''4 Kasım akşamı yaşanılanlar Türkiye siyasi tarihi açısından uzun yıllar boyunca hafızalara kazınacak bir sivil darbe resmini açığa çıkardı. Özellikle eş zamanlı birçok ilde farklı dosyalardan, farklı savcılıklardan vekillerimizle ilgili aynı anda düğmeye basılmış gibi gözaltı kararlarının alınması, vekillerinin evlerinin basılacağı bir şekilde operasyonel sürecin başlatılmış olması bu operasyonun siyasi boyutuyla ilgili çok net bir fikir ortaya koyuyor. Çünkü Türkiye’deki mevcut yargı sistemi içerisinde 5-6 savcılığın aynı anda harekete geçmesini farklı dosyalardan aynı dakika içerisinde operasyon yürütmesini ve gün boyu adresi belli olan vekillerin evlerine baskın yapacak şekilde bir süreç işletilmesini sağlayacak bir mekanizma yok. Türkiye’deki hukuk, yargı sistemi içerisinde böyle bir birim yok. Bu durumun kendisi bile bir yerlerden birçok ili kapsayacak şekilde düğmeye basıldığını ve siyasi saiklerle operasyonun başlatıldığını gösteriyor''.
Gece yarısına doğru gözaltı ve baskın haberlerinden kısa bir süre sonra siz de Merkez Yürütme Kurulu toplantısındayken gözaltına alındınız. Kamuoyu o gecenin ayrıntılarına da hakim değil, o gece neler yaşandı?
''İlk anlarda bize eş başkanlarımızın ve vekillerimizin evlerine baskın yapıldığı telefonlarının geldi. Biz o anda çok yoğun bir telefon trafiği altında kaldık. Her taraftan hem mevcut durumu bize aktarmak üzere ulaşmaya çalışanlar hem de bizim durumu anlamaya yönelik yetkililere ulaşma çabamız mevcut telefon trafiğini beraberinde getirdi. Böyle olunca da hızla MYK üyeleri olarak genel merkez binamıza giderek oradan bütün bilgileri bir havuzda toplama, durumu değerlendirme ve ona göre kamuoyuna gerekli açıklamaları yapma yönünde bir kararlaşma içerisine girdik. Genel merkeze gittiğimizde ilk anda farklı arkadaşlarda toplanan bilgileri ortaklaştırmaya çalıştık''.
Bazı mizansenler özel olarak hazırlanmıştı
O esnada genel merkezimiz basıldı ve içeriye onlarca polis girdi. Gerekçe olarak da benimle ilgili bir yakalama kararı olduğu ifade edildi. Ben gün boyu Meclisteydim, çalışmalarımın başındaydım. Benimle ilgili bir yakalama kararı varsa gün içerisinde bana çok rahat iletebilirlerdi, ulaşıp tebliğ edebilirlerdi. Bütün bu süreçleri by-pass ederek bir partinin ki parlamentodaki en büyük üçüncü siyasi partiden bahsediyoruz; genel merkezinin basılmış olması orada nasıl bir süreçle karşı karşıya olduğumuz açısından da çok net bir resim ortaya çıkardı. O gençlere ve partililere yönelik müdahalelerin önüne geçmeye çalıştık. Yakalama kararından bahsedince neden gün içerisinde tebliğ edilmediğini, yerimizin belli olduğunu, bu şekilde bir siyasi partinin genel merkezinin basılmış olmasının darbe zihniyeti açısında ne anlama geldiğini ifade ettik. Sonrasında dışarıya çıkışta gördük ki bazı mizansenler de özel olarak hazırlanmış.
Atanmış bir polis, bir vekilin kafasına basmaya çalışıyorsa…
Özellikle sizin gözaltına alınışınız DEP’li milletvekillerinin gözaltına alınışını hatırlattı. Araca bindirilirken bir polisin kafanıza basarak araca bindirmeye girişmesi ve sizin buna karşı verdiğiniz tepki o günler için zihinlere kazılan bir görüntü oldu. Nasıl gelişti bu olay?
''Araca bindirilirken 6 milyon oyu temsil eden bir milletvekilinin ki aslında mevcut anayasaya göre biz Türkiye milletvekili olarak bütün halkın iradesini temsil ediyoruz. Bir polis memuru tarafından bu şekilde baskı altına alınmak istenmesiyle ilgili durumu gördüğümüzde bütün bunların özel olarak hazırlandığını gördük. Tabi o durumu kabul etmemiz mümkün değil. Bir atanmış polis memuru 80 milyon halkın iradesini temsil eden bir milletvekilinin kafasına basmaya çalışıyorsa orada gerçekten çok vahim bir darbe zihniyeti ile karşı karşıyayız demektir. Sonrasında o süreci takip edemedim. O polisin görevden alınmasıyla ilgili bir süreç mi gelişmiş yoksa terfi ettirilmesi ile ilgili bir süreç mi gelişmiş? Sadece buna bakarak bile birçok sorunun cevabı ortaya konabilir. Kürt halkı, Türkiye’nin ezilenleri açısından 1993’te DEP’li milletvekillerinin yaka paça Meclis kapısında gözaltına alınması ile sonuçlanan o darbe anlayışının aynı şekilde devam ettirilmek istendiği ile ilgili bir durumu gördük''.
Ankara’dan nereye götürüldünüz?
''Önce Figen Yüksekdağ, Sırrı Süreyya Önder ve Abdullah Zeydan arkadaşımızla birlikte bir uçakla Diyarbakır’a götürüldük, ki uçak sadece bize ve orada bulunan güvenlik güçlerine tahsis edilmişti. Çok büyük bir uçaktı; herhalde 300-400 kişilik bir uçaktı. Diyarbakır’a indiğimizde ilk önce ben çağrıldım. Aşağı indiğimde Diyarbakır halkının çok yakından bildiği iki Ranger araç beni bekliyordu. İçerisinde sivil kıyafet giymiş silahlı kişiler vardı. Onlara nereye gideceğimi sordum. Ama herhangi bir cevap alamadım. Önce Diyarbakır Adliyesine götürüleceğimizi tahmin ettim. Ancak Bingöl yoluna doğru gidince oraya gitmeyeceğimizi fark ettim. Diyarbakır-Bingöl yolu üzerinde bulunan Polis Okuluna götürüldüm. Orada iki helikopter hazır bekliyordu. Çevrede kar maskeli görevliler vardı. Hemen helikoptere geçmemiz söylendi. O esnada yine nereye gideceğimizi sordum. Yine cevap alamadım. Oradan helikopter havalandığında Diyarbakır-Bingöl coğrafyasını bildiğim için Bingöl’e götürüldüğümü fark ettim. Helikopter Bingöl cezaevinin bulunduğu alanın içerisine indi. Oradan Bingöl’deki TEM Şube Müdürlüğüne götürüldüm. TEM Şube Müdürlüğünde de soğuk ve karanlık bir nezarethanede bekletildik. İnce bir duvarla ayrılmış iki bölmeli bir nezarethaneydi. Yan tarafta IŞİD’liler vardı. Orada saatlerce bekletildikten sonra da mahkemeye nakil faslı gerçekleşti''.
Kaçırılma mizanseni…
Bir milletvekilinin gözaltına alınmasıyla ilgili hazırlanan özel uçaklar, helikopter, Rangerler nasıl bir durum sizce?
''Bütün karar süreçlerinin önceden alındığı şeklinde bir intiba uyandı bende. Bütün bu uygulamalar, bir vekilin kaçırılma mizanseni ile götürülmesi, nereye götürüldüğüne dair cevap verilmemesi, Ranger pikaplardan helikopterlere aktarım, oradan IŞİD’lilerin bulunduğu nezarethanelere götürülmek. Bunların tamamı, 21. yüzyılda demokratik değerlerin küreselleştiği bir ortamda eğer devreye giriyorsa buradaki mevcut durum zaten başka bir tanıma ihtiyaç duymuyor''.
IŞİD’liler üzerinden verilen psikolojik baskı
Tutuklama kararı verildikten sonra tekrar TEM Şubesine getirildik. Sık sık benim duyacağım şekilde “IŞİD’lileri bırakıyoruz, işlemleri hızlandırın” şeklinde durmadan sözüm ona bir psikolojik baskı, işkence yöntemi devredeydi. Daha sonra da Bingöl Havaalanına getirilen bir özel uçakla İzmit Havaalanına getirildik. Ama o süre içerisinde de hiçbir soruya cevap vermediler. “Uçak geldi ama nereye gidiyoruz? Neden çekiniyorsunuz, bir milletvekilini niye bu şekilde kaçırılıyormuş gibi bir muameleye maruz bırakıyorsunuz?” şeklindeki sorulara cevap verilmedi. En son İzmit Havaalanında ilgili yetkililer, sert bir çıkış yapmamızdan sonra İzmit’e geldiğimizi söylediler. Kandıra’ya götürüleceğimiz söylendi.
Hayatınızda ilk kez gözaltı ve cezaevi süreciyle karşılaştınız. Cezaevine ilk girdiğiniz anda neler hissetiniz?
Dış dünya ile hiçbir bağlantınız yok. Özellikle ben mahkeme salonundan çıkarken bir avukat arkadaşımız, Diyarbakır’da bir patlamanın olduğunu ve patlama neticesinde bazı vekillerimizin de yaralandığına dair bilgilerin ulaştığını söyledi. Onu çok merak ediyorum. Ne oldu, vekillerimizin birinin başına bir şey mi geldi ya da eş başkanlarımız ve vekillerimizle ilgili nasıl bir karar verildi? Bütün bunları bilmiyorum. Ve 24 saat boyunca da öğrenme şansına sahip olmadım. Gittiğimiz odada hiçbir iletişim aracı yok. Radyodan, televizyondan bilgi alabileceğimiz hiçbir şey yok. Tamamen izole bir yerdesiniz. O gece tabi çok zor ve uzun bir geceydi. Zorluğu ve gecenin uzunluğu kaygı duyduğum bu bilgilerle ilgili tek bir habere ulaşamamaktan kaynaklıydı. Ertesi gün böyle olunca kurum yetkilileriyle mutlaka görüşmek istediğimi ve bunu asla kabul etmeyeceğimi belirttim. Kurum yetkililerinin gelmesinden sonra gerekli şeyleri temin edince, televizyon gibi şeyler temin edince ve o süreç içerisinde gazete ve televizyon aracılığıyla dışarıdan haber almaya başladık.