Ezilenlerin Sosyalist Partisi Genel Merkezi, Halk Cephesi’nin Mustafa Ceylan’la ilgili iddialarına yanıt verdi. Yazılı açıklama yapan ESP, “Halk Cephesi, sorumlusu olduğu kör şiddetin tırmanması ve Mustafa Ceylan’ın vurulması hakkındaki bilgileri çarpıtmaya ve yalan pompalamaya devam ediyor” dedi. Halk Cephesi’nin kirli ve provokatif siyaset batağına saplandığını ve düştüğü gayrimeşru pozisyondan yalanlarla düze çıkmaya, tabanını kandırıp ikna etmeye, demokratik kamuoyunu Mustafa Ceylan’ın vurulmasıyla bir ilgisinin bulunmadığına inandırmaya çalıştığını kaydetti. Halk Cephesi’nin 26 Ağustos 2014 tarihli açıklamasını da bu kapsamda değerlendiren ESP, iddialara şöyle yanıt verdi:
“1) Halk Cephesi’ne göre, Mustafa polisle çatışırken vurulmuştur. Fakat aslında, bahsi geçen çatışmada polisin ateşli silah kullanmadığını ve gaz bombalarıyla saldırdığını herkes bilmektedir. Ateşli silahların o akşam kimler tarafından kullanıldığı açıktır.
2) Vurulduktan sonra Mustafa’yı hastaneye götüren kişi Nalbur çetesiyle ilişkilidir. O gün ve bütün süreç boyunca Nalbur çetesi Halk Cephesi içinde konumlanmıştır. Halk Cephesi kendi saflarında çatışırken vurulduğunu iddia ettiği Mustafa’yı neden hastaneye götürmediğine dair herhangi bir söz söyleyememiştir.
3) Halk Cephesi’nin tanık diye sunduğu “ESP’li M.”nin sözlerinde geçen bir bölüm, yani ESP’li A.’nın İbrahim Öksüz’ü vuran silahın HDP’lilerin bulunduğu yerden ateşlendiğine ilişkin tanıklığına atıf yapan bölüm, Halk Cephesi tarafından önce yayınlanmış ve sonra yayından kaldırılmıştır. Çünkü Halk Cephesi bu yalanın anında açığa çıkacağını anlamıştır. Zira ESP’li A.’nın gördüğü bu değil, Halk Cephesi tarafından ateş edenlerdir. Halk Cephesi’nin akrabalık ilişkilerini kullanarak konuşturup yönlendirmeye çalıştığı “ESP’li M.”nin inandırıcılığı işte bu kadardır. Olayın aslını Gazi Halk Cephesi sorumlusu olan Bülent Özdemir de gayet iyi bilmektedir.
4) Halk Cephesi’nin maniple ettiği “ESP’li M.” o gün Mustafa’yı görmemiştir, hatta Mustafa’yı tanımamaktadır. Halk Cephesi’nce “M.”ye ne söylettirildiği veya Halk Cephesi’nin “M.” ağzından ne uydurduğu bir yana, “M.” Mustafa’yı görmediğini ve zaten tanımadığını açıkça ifade etmektedir. Halk Cephesi sırtını böyle bir kof tanıklığa dayamıştır.
5) “Bir ESP’linin anlatımından” girişiyle belirtilen ve Mustafa’nın o gün Halk Cephesi saflarında polise taş attığını iddia eden anlatı ise düpedüz yalandır. Böyle “bir ESP’li” yoktur, Mustafa’yı Halk Cephesi barikatlarında polisle çatışırken gördüğünü söyleyen hiçbir ESP’li de yoktur. Halk Cephesi, yarattığı bir sahte tanık üzerine yalan propaganda kurmuştur.
6) Halk Cephesi Beyoğlu ÖDP’den Yalçın Köse’nin tanıklığına yer vermiştir. Halk Cephesi’nin yazdığına göre, Köse ESP Gazi sorumlusu B.’den (Barış) Mustafa’nın Halk Cephesi saflarında çatışırken vurulduğunu duymuştur. Bu iddia düpedüz yalandır. ESP’nin Gazi Mahallesi’de Barış adında bir sorumlusu olmadığı gibi üyesi veya taraftarı da yoktur. ESP sorumluları Yalçın Köse’ye böyle bir değerlendirme de yapmamıştır. Ama esas önemlisi, partimizin görüştüğü Yalçın Köse Halk Cephesi’ne böyle bir söz söylemediğini ifade etmektedir. Köse iddia edilen bu sözleri hiç duymadığını belirtmektedir. Halk Cephesi ya da Yalçın Köse olsun, yalan kim söylemişse onu çürütür.
Halk Cephesi’nin yalan perdesi çoktan yırtılmış, yalan duvarı kendi üzerine çökmüştür. Halk Cephesi Mustafa’nın 70 cm. mesafeden sıkılan mermiyle vurulduğu haberiyle oyalanıp demagoji yapmaya çalışmış, tıbbi rapor olduğunu duyunca sesini kesmiştir. Halk Cephesi o gece yine aynı bölgede Halk Cephesi saflarında bulunanlarca pompalı tüfekle vurulan ESP’li Anıl Akyol’un niye bizzat basına konuşmadığına takıp demagoji yapmaya çalışmış, Anıl yoldaş konuşunca sesini kesmiştir. Halk Cephesi yalancı tanığıyla İbrahim Öksüz’ün vurulmasını bir kez daha HDP’ye yıkmaya çalışmış, sözde tanığın sahtekârlığı ortaya çıkınca sesini kesmiştir.
Halk Cephesi yalana gömülmüş durumdadır. Fakat gerçek asla yalana yenilmez. Mustafa yoldaş Halk Cephesi saflarında kullanılan silahla vurulmuştur. Bu gerçeğin üzerini örtmek için onca yalana başvuran ve “Bizimle birlikte polise karşı çatışırken vuruldu” diyen Halk Cephesi, dikkat edilsin, “Mustafa’yı polis vurdu” diyememektedir. Diyemez de! Çünkü Mustafa’yı vuran silahın kendi saflarında kullanıldığını Halk Cephesi gayet iyi bilmektedir. Yalana dayalı laf cambazlığına soyunan ve Mustafa’nın kendileriyle birlikte olduğunu ispatlamaya çalışan Halk Cephesi, merminin çıktığı silahın kime ait olduğu konusunu çaresizce gözden ırak tutmaya çabalamaktadır.
Halk Cephesi halen daha ESP’nin saldırılarda bulunduğu iftirasını atmaktadır. ESP’nin baştan itibaren her yerde fiziki şiddeti engelleme yönlü tutum aldığı gerçeğini apaçık bilmesine rağmen, yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, ESP’yi hiç bulaşmadığı “sol içi çatışma” ithamıyla lekelemeye çabalamaktadır. Oysa siyaset yasakçılığı yapıp art arda fiziki saldırıya geçen de, kör şiddet olaylarına asla dahil olmayan ESP’lilere saldıran da, silah sıkmaktan çekinmeyen de bizzat Halk Cephesi’dir. Sarıgazi ve Gazi mahallelerinde Halk Cephesi’nin ESP’lilere saldırıları ortadadır. Gazi Mahallesi’nde bazı Halk Cephesi üyeleri halen daha ESP’li gençleri tehdit etme serseriliğinden vazgeçmemiştir.
Halk Cephesi bu noktada da durmamıştır. Halk Cephesi sorumlusu, Nalbur çetesinin başı Emrah Sever (Arap Emrah) ile görüşmüş, çeteyi bilinçli ve planlı olarak Halk Cephesi saflarında istihdam etmiş, çetenin silahlarını ve serserilerini çatışmalara sürmüştür. Emekçi mahallelerinde çetelere karşı mücadele verdiğini tekrarlayıp duran Halk Cephesi, kumar oynatan, silah ticareti yapan, haraç kesen, hırsızlıktan torbacılığa kadar pis işlere bulaşan Nalbur çetesini vurucu güç yapmıştır. Sonra da utanmadan HDP’li güçleri çetecilikle suçlamıştır. Halk Cephesi, Nalbur çetesiyle arası açıldığında saflarından kovduğu bir dizi serseriyi, şimdi Nalbur çetesiyle kaynaşınca tekrar saflarına yerleştirmiştir. Bütün bunlar açık ve belgelidir, Halk Cephesi’ninse bu konuya dair bir sözü duyulmamıştır. Halk Cephesi Nalbur çetesiyle rezil işbirliğini sessizlikle geçiştirebileceğini sanacak kadar kendini kaybetmiş durumdadır.
Halk Cephesi’nin seri yalanlarını anlamak isteyenler İnsan Hakları Derneği’nin raporuna bakmalıdır. Nurtepe’de siyaset yasakçılığı yapılmadığı yalanı, “Allahu Ekber” ve “Alevilere ölüm” naralarıyla Halk Cephesi’ne saldırıldığı yalanı, Halk Cephesi’nin “Kürtler Alevilere saldırıyor” şeklinde asla kasıtlı ajitasyon yapmadığı yalanı İHD raporunda bir bir açığa çıkarılmıştır. Halk Cephesi Alevi halkımızı Kürt halkımıza karşı kışkırtmaktan prim toplamayı umacak kadar iğrenç bir provokasyon kulvarına girmiş ve zavallılaşmıştır.
Aynı yalanları sonsuzca tekrarlamak bile gerçekleri karartmaya yetmez. Halk Cephesi ESP’ye ve Kürt özgürlük hareketine karşı kendi tabanına durmaksızın kin ve nefret aşılamasına rağmen, Halk Cephesi’nde bulunan devrimciler bu sistematik yalan zincirini sorgulamalı ve gerçeklerle buluşmayı dert etmelidir. Devrimcilere siyaset yasakçılığı devrimcilik değildir! Sol içi şiddeti körüklemek devrimcilik değildir! Çetelerle işbirliği yapmak devrimcilik değildir! Faşizmin bilinen tezgâhlarını andırır tarzda halklarımızı birbirine karşı saflaştırmaya uğraşmak devrimcilik değildir! Provokasyona ve yalana dayalı kirli siyaset tarzı devrimcilik değildir! Halk Cephesi artık bütün bu lekeleri fazlasıyla taşımaktadır. Ve bundan böyle Halk Cephesi’nin birleşik devrimci-demokratik mücadelede yeri yoktur. Onun hakkı ancak devrimci ve demokratik sol saflardan dışlanmaktır.” (ETHA)