Avlaremoz’un haberine göre, Hanuka’nın son günü olan 21 Aralık’ta İstanbul’da Neve Şalom Sinagogu yakınlarında toplanan bir tur grubu, rehberin sosyal medyada İsrail Savunma Kuvvetleri’ni (IDF) destekleyen paylaşımları gerekçe gösterilerek, 10–12 kişilik bir grubun sözlü saldırısına uğradı. Saldırı sırasında, Yahudilerin dini bayramı Hanuka ile İsrail’in işgalci politikaları arasında bağ kuran sloganlar atıldı.
Sözlü saldırı esnasında dile getirilen “Kudüs’ün işgalini kutlayamazsınız” benzeri ifadeler, Hanuka’yı “siyonist bir kutlama” ya da “işgalin meşrulaştırılması” gibi göstermeye çalıştı. Bu yaklaşım, İsrail devletinin politikalarını Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Yahudilerin dini pratiğine yönelterek, ibadet özgürlüğünü doğrudan hedef aldı. Yaşanan soykırımla hiçbir ilgisi olmayan bir dini bayramın bu şekilde kriminalize edilmesi, Türkiyeli Yahudilerin kamusal alanda güven içinde var olma hakkını zedeleyen bir tutum olarak değerlendiriliyor.
Rehberin sosyal medyada “ülkemizde siyonist istemiyoruz” gibi ifadelerle hedef gösterilmesi ise açık bir nefret suçu niteliği taşıyor. Eleştiri ve protesto hakkı demokratik toplumların vazgeçilmez bir parçası olsa da, bir kişinin etnik ya da dini kimliği nedeniyle hedef alınması meşrulaştırılamaz. Irkçı söylemler kime yönelirse yönelsin kabul edilemezken, insanlığa karşı suç işleyen kurum ve politikalara verilen desteğin neden yanlış olduğunun nefret üretmeden, politik ve etik zeminde tartışılması gerektiği vurgulanıyor.
Yaşananlar, antisiyonizm ile antisemitizmin bilinçli biçimde birbirine karıştırılmasının nasıl tehlikeli sonuçlar doğurabildiğini bir kez daha gösterdi. Sinagog önünde yaşanan protestonun ardından ortaya çıkan tablo, hem antisemit çevrelerin hem de aşırı siyonist söylemlerin Yahudilik ile siyonizm arasındaki farkı silikleştirerek nefret suçlarına alan açtığını ortaya koyuyor.
Dünyanın farklı noktalarında Hanuka döneminde yaşanan saldırıların ardından Türkiye’de de benzer olayların gündeme gelmesi, İsrail’in “Yahudilerin güvenliği” iddiasını sorgulatırken, soykırımcı politikaların dünyanın dört bir yanında yaşayan Yahudileri de güvensizliğe sürüklediği eleştirilerini güçlendiriyor. Irkçılığın katmanlı biçimde yaşandığı Türkiye’de, bir Yahudi yurttaşın hem ırkçılık eleştirisinin öznesi hem de ırkçı nefretin hedefi olabilmesi, bu çelişkinin en çarpıcı örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.
Kaynak: Avlaremoz
