Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), 6 ve 7 Aralık tarihlerinde İstanbul’da uluslararası bir konferans düzenliyor.
İstanbul’da Cem Karaca Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinlik, 4 oturum şeklinde olacak ve Kapanış Forumu ile son bulacak.
Konferansta, Kürt sorununun çözümü kapsamında başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci ve dünya deneyimleri tartışılacak.
“Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı” adıyla gerçekleştirilen konferansa, Bask, Güney Afrika, Sinn Fein, Birleşik Krallık, Kazakistan ve Belçika’dan birçok isim katılıyor.
Konferans’ta çatışma ve çözüm deneyimlerinin yanı sıra demokratikleşmenin adımları ile yeni toplumsal sözleşmenin nasıl olması gerektiği konuları da gündeme gelecek.
İki gün sürecek konferansta konuşmacıların yanı sıra uluslararası düzeyde katılımcılar ve gazeteciler de davet edildi.
Konferansın açılış konuşmaları DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğullar ve Tuncer Bakırhan tarafından yapıldı.
Açılış konuşmalarının ardından Abdullah Öcalan’ın konferansa gönderdiği “Barış ve Demokratik Toplum İnşasıyla Sosyalizmi Yeniden Kazanalım” başlıklı mesaj okundu.
Öcalan’ın mesajının ardından ise konferansa video-konferans bağlantısıyla katılan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkanı İlham Ahmed bir konuşma yaptı.
Öcalan’ın mesajı
Abdullah Öcalan’ın konferansa yolladığı mesajın tam metni şöyle:
Demokratik toplum sosyalizmi temelinde kurtuluşa yürüme zamanı
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) tarafından düzenlenen “Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı” başladı. 2 gün devam edecek konferansa, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın mesajı okundu. Mesaj, 10 yıl boyunca İmralı Cezaevi’nde kaldıktan sonra Temmuz ayında tahliye edilen Veysi Aktaş tarafından okundu.
“Barış ve Demokratik Toplum İnşasıyla Sosyalizmi Yeniden Kazanalım” başlıklı mesaj şöyle:
“Saygıdeğer düşünürler, değerli yoldaşlar, kıymetli delegeler ve sosyalizmin hala mümkün olacağına inanan tüm insanlar; İmralı Adasında, 26 yılını tamamlayan tecrit koşulları altında Türkiye’de Kürt sorunu üzerinden bir barış ve demokratik toplum arayışıyla devletle yeniden görüşmelerin başladığı bir süreçte sizlere sesleniyorum. Sizlerle bugün, burada sosyalizmin yeniden inşası yolunda Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansında konuşmak kıymetli ve anlamlıdır.
SOSYALİZMİ ANI OLMAKTAN ÇIKARMAK GEREK
Kürtler olarak 52 yıllık PKK mücadelesiyle varlık ve onur savaşımını tamamladık ve artık demokratik cumhuriyetin ve demokratik toplumun yeniden inşa edileceği bir döneme girdik. PKK, Kürt halkının ulusal varlığını güvenceye kavuşturarak, tarihsel misyonunu doldurmuş, aynı zamanda ulus-devlet sosyalizminin tıkanıklığını da açığa çıkarmıştır. 20. yüzyıl sosyalizmi negatif devrim hamlesi olarak ortaya çıktı ama yerine yenisini koyamadı. 1990’lara gelindiğinde çoğu kesimin sosyalizmden kaçtığı bir dönemde ‘Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır’ diyerek, tüm yaşamımı bu umudu yeniden kurmaya adadım. Büyük bedellere rağmen yürütülen mücadele bugün teorik ve pratik eleştirilerle yoğrulmuş bir mirasa dönüşmüştür. Bu mirası doğru sahiplenmek, sosyalizmi bir anı olmaktan çıkarıp halkın nabzında canlı bir toplumsal güç haline getirmeyi gerektirir.
KAPİTALİZM İNSANI TEHDİT EDEN HASTALIK DÜZEYİNDE
Tarihteki sosyalist gelenek hem barış hem de demokratik toplumu inşa etmeye dönük bir miras olarak ele alınmalıdır ve bunun yolu da enternasyonal görevleri teorik ve pratikte yerine getirmekten geçer. Ütopik sosyalistler ve Marksistler 19. yüzyıldan beri kapitalist hegemonik sistemi kapsamlı biçimde eleştirmiş olsalar da sonuç alıcı bir çizgi geliştiremediler. Bugünkü kapitalizm ise artık bir kriz değil, insan türünü tehdit eden bir hastalık düzeyine ulaşmıştır. Ulus-devlet formundaki şiddet tekeli bu çöküşte belirleyicidir. Kapitalizm sadece ekonomik gerekçelerle açıklanamayacağı gibi, sosyalist akımların başarısızlığını da yalnızca kapitalist baskıyla izah edemeyiz. Gerilemede tarihsel ve güncel hatalar da belirleyicidir.
MARKS’IN EMEĞİNE BÜYÜK SAYGI DUYUYORUM
Marksizme dönük eleştirilerim doğru anlaşılmalıdır. Marx’ı suçlamıyorum; onun döneminde tarih bugünkü gibi aydınlatılmış değildi, ekoloji krizi yoktu ve kapitalizm yükseliş dönemindeydi. Ve tüm bunlara rağmen Marks kendi görüşlerini sürekli sorgulayabilen, özgüveni yüksek bir ideologdur. Kadın özgürlüğünü görüyor ama bunu yüzeysel okuduğu ve derinliğini kavramadığı için ekonomik sömürü aşılırsa bunun da kendiliğinden aşılacağına inanıyordu. Toplumsal tarihi sadece sınıfla izah etmeye çalışmasının, devlet ve ulus devleti yeterince çözememesinin bedeli ağır sonuçlar doğurmuştur. Tüm bu eleştirileri yaparken Marks’ın emeğine büyük saygı duyduğumu, niyetinden kuşku duymadığımı ve Marksizmi Marks’tan ayrı gördüğümü de eklemek isterim. Biz bazı temel konularda Marksizm ve reel sosyalizm eleştirisi yaparken bir sosyalist olarak hissettiğimiz şey özeleştiridir.
TARİHSEL MATERYALİZM YENİDEN ELE ALINMALI
Sistem karşıtı güçlerin, tarihsel materyalizmi insan toplumunun gerçekliğine uygun biçimde yeniden ele alması gerekir. Kapitalizmin 16. yüzyılda ‘gökten inmediğini’, köklerinin Aşağı Mezopotamya’daki 10–12 bin yıllık uygarlık evrimine uzandığını bilmek önemlidir. Göbeklitepe ve Karahantepe gibi merkezler bu tarihsel başlangıcı aydınlatmaktadır. Bu nedenle mevcut uygarlık sistemini ‘Kastik toplumsal katil sistemi’ olarak tanımlamayı daha doğru buluyorum. Arkeolojik ve antropolojik bulgular, erkek avcı kastlarının geliştirdikleri öldürme teknikleriyle kadın merkezli klan topluluklarını bastırıp köleleştirdiğini göstermektedir. Bu, insanlık tarihindeki en köklü yarılmadır. Aynı zamanda uygarlığın tüm sonraki gelişimini belirleyen büyük bir karşı-devrimdir.
YENİ BİR ÇÖZÜMLEMEYİ SUNMAK GEREKİR
Geçmiş tarihsel perspektiften yola çıkarak kapitalizmi çözümlemek hayli ufuk açıcı olacaktır. Bu sistemin sadece toplum içi çelişkileri körüklemekle kalmadığı, gezegeni tümden yok edecek kimyasal, nükleer silah sistemleri geliştirerek, iklimi kirleterek, yer altı-üstü zenginliklerini talan etmek için doğayı da tümden tahrip ederek insan türünün sonunu getirmektedir. Bu gerçekliğe bağlı kalarak yeni bir kapitalist çözümlemeyi insanlığa sunmak, enternasyonalin de temel görevleri arasında olmaktadır.
Sınıftan önce bir öz-savunma oluşumu olarak komün perspektifiyle ezilenlerin tarihine bakmak gerekiyor. Bunun için ilkel kabileleri komün başlangıcı olarak görüp, günümüzdeki proletarya denilen sınıfa veya tüm ezilenlere kadar uzanan bir tarih perspektifine ihtiyaç var.
Buna dayanarak diyoruz ki, tarih sınıf mücadelesinden ibaret değil. Bunu da içermekle birlikte; aşağı yukarı 30 bin yıl öncesine dayanan komünal gelişmeyle anti-komünal gelişme arsındaki bir ilişki ve çatışma süreci olarak tarihi okumak daha doğrudur.
TEMEL YÖNTEM DİYALEKTİK MATERYALİZMDİR
Konferansınızın, sunduğum teorik çözümlemelere dayanarak yeni bir siyasi program ve örgütlenme anlayışına katkı sunacak önemli tartışmalar yürüteceğine inanıyorum. Bu süreçte temel yöntem diyalektik materyalizmdir. Ancak klasik diyalektiğin bazı aşırılıklarının aşılması gerekir. Çelişkileri birbirini yok eden uçlar şeklinde değil, birbirini besleyen toplumsal olgular olarak görmek zorundayız. Çünkü komün olmadan devlet, burjuvazi olmadan proletarya olmaz. Dolayısıyla çelişkiyi yok edici bir mantıkla değil, dönüştürücü bir tarihsel perspektifle ele almak gereklidir.
DEMOKRATİK TOPLUM SOSYALİZMİ ZAFERE GÖTÜRÜR
Bilimsel gelişmeler de göstermektedir ki, diyalektik yöntem mutlaklaştırılmadığı sürece toplumsal çözümlemelerde hâlâ etkili bir araçtır. Bu çerçevede komün-devlet ve sınıf-devlet diyalektiğinin güncellenmesi zorunludur. 20. yüzyıl reel sosyalizminin başarısızlığı da bu tarihsel diyalektiğin doğru okunamamasından kaynaklanmıştır: devletçi sosyalizm devleti ele geçirirken, sonunda devlete yenilmiştir. Ulusların kaderini tayin hakkını ulus devlete bağlayarak da burjuva politikalarının sınırlarına sıkışmıştır. ‘Proleter ulus devlet’ kavramı da devletçi zihniyetin yeniden üretiminden başka bir sonuç yaratmamıştır. Bu hakikati doğru okuyarak şunu ifade ettim: Ulus-devlet sosyalizmi başarısızlığa, demokratik toplum sosyalizmi ise zafere götürür. Bugün demokratik toplum sosyalizmi temelinde demokratik kurtuluşa yürüme zamanıdır. Bu yolda devlet yerine, demokratik cumhuriyet, demokratik ulus perspektifiyle kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik toplum paradigmasıyla yeniden inşayı başaracağımıza inanarak yol almaktayım.
DEMOKRATİK SİYASET VURGUSU
Bu bilinç, hareketimizi ideolojik ve politik yenilenmeye, örgütsel dinamizme ve halklaşmaya kavuşturarak, onu yüzyılın ihtiyaçlarına yanıt verebilecek sosyalist bir programa ulaştırmıştır. Demokratik sosyalizmin devletle ilişkisi de çözüm ve barış sürecinde yeniden şekillenmektedir. Devletle ilişkimi bir demokratikleşme ilişkisi olarak tanımlıyorum. Demokratik cumhuriyet anlayışı, devletin toplum üstünde tanrısal bir güç değil, toplumla yaptığı demokratik sözleşme çerçevesinde işleyen bir yapı olmasını gerektirir. Demokratik siyaset stratejisiyle devlette değişim ve dönüşümü yaratmak, toplumu demokratik temelde yeniden inşa etmek mümkündür.
DEMOKRATİK ENTEGRASYONUN İLKELERİ
Bu stratejinin hukukla temellendirilmesi ise barışın kalıcı temelini oluşturacaktır. Hukuk, devlet ile toplum arasındaki demokratik ilişkinin güvencesi ve dengeleyici mekanizması olarak şiddeti engelleyen bir çözüm aracıdır. Aynı zamanda demokratik cumhuriyetin kuruluşunu, meşruiyetini ve toplumsal düzenin yeniden inşasını kurumsallaştıran bir rol üstlenecektir.
Bunun içinde temel mücadele stratejisi olarak ortaya koyduğum argümanlardan biri de demokratik entegrasyon ve bunun hukuk kavramı oldu. Hukukun bireysel ve evrensel normlarla, kolektif haklarla yeniden toplum lehine yapılandırıldığı demokratik entegrasyon hukuku da üç temel ilkeye dayanmalıdır;
* Özgür yurttaş yasası
* Barış ve demokratik toplum yasası
* Özgürlük yasaları
Demokratik entegrasyon hukuku hem devleti norm devletine dönüştürecek hem de toplumun kazandığı varlığı kurumsal inşaya kavuşturup, özgürlüğünü başarması anlamına da gelecektir. Başlattığım ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ süreci bir diyalog sürecidir. Ortadoğu gibi karmaşık etnisiteler, dinler, mezhepler bölgesinde diyalog ve demokratik müzakere ile başarılacak çok şey vardır. Hatta anlamlı bir sosyalizmin şiddet dolu bir devrim anlayışından ziyade, pozitif bir inşa ve varoluş sistematiği olarak kendini örgütlenmesini, bunun da demokratik diyalog biçiminde gerçekleşmesini uygun bulmaktayım. Kapsamlı ve derinliğine demokratik bir diyaloğa dayanmadan sosyalizmin inşa edileceğine, inşa edilse bile kalıcı olabileceğine inanmak zordur. Lenin de ‘Kapsamlı, gelişmiş bir demokrasi olmadan sosyalizm inşa edilemez’ diyordu.
Bu düşünce ve inançla tekrar toplantımızın başarılı geçmesini diler, bitmeyen yoldaşça selam ve sevgilerimi sunarım.
06.05.2025
Abdullah ÖCALAN
İmralı Adası”
İlham Ahmed: Türkiye ile diyalog içinde olmak istiyoruz, sınırlarımız açılsın

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Başkanı İlham Ahmed zoom bağlantısıyla konferansta bir konuşma yaptı. Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’nda konuşan İlham Ahmed, “Türkiye’yle diyalog içinde olmak istiyoruz. Sınırlarımız açılsın. Türkiye’deki barış sürecinin nihayete ermesini istiyoruz” dedi.
İlham Ahmed, “Biz şu anda Suriye’de bir merhaleden geçiyoruz. Baas rejimi sonrası yeni bir sürece girdik. Demokratik bir yönetim kurmaya çalışıyoruz. Çok sorunlar var. Ancak biz Arap, Kürt, Türkmen hepimiz buradayız. Baas rejiminde hepimiz öldürülüyorduk. Ancak şu anda barış içinde yaşamamızın bir fırsatımız var. Bizim diyaloga ihtiyacımız var. Baas rejimi döneminde biz Arap, Ermeni, Türkmen hepimiz aramızda bir anlaşma imzaladık. Dil, kültür her şeye dair bir sözleşme vardı. Burada kadının özgürlüğünü de savunduk. Burada kadın eşitliğinde önemli bir adım oldu. Her yerde savaş varken, bölgemizde inşa vardı. Çok saldırı oldu. Ancak bu oluşan sistem ve anlaşmayla hem kendimizi savunduk hem kültürümüzü savunduk. İnançlarımızı anlaşma altında özgürce yaşadık. Suriye’nin için özerk yönetimin önemi çoktur” dedi.
‘Sınırlarımız açılsın’
İlham Ahmed, “Demokratik bir anlaşma olursa ve hakları yer alırsa bu sistem Abdullah Öcalan’ın Suriye’deyken çok önemli etkileri oldu Suriye halkında. Özerk yönetim bugün önemli bir rol oynuyorsa onun etkileriyle olmuştur. Bugün barış üzerine tartışmaları önemli buluyorum. İradeyle tartışılmalıdır. Süreç Türkiye’de başladığında hemen etkisini gördük. Savaş son buldu. Biz Türkiye’yle diyalog içinde olmak istiyoruz. Sınırlarımız açılsın. Bunlar önemlidir. Biz yüzden dikkatlice bu Türkiye’deki barış sürecinin nihayete ermesini istiyor ve diliyoruz. Halen savaş çatışma diyenlerin seslerin kısılması lazım. Türkiye bunu yapabilir. Bu anlamda barışa desteğin arttırılması lazım. Türkiye’nin Şam hükümetiyle görüşmesi var, bizimle bir kanalı var. Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. Türkiye’nin rolü de burada büyük” diye konuştu.
‘Barışa omuz vermeliyiz’
İlham Ahmed, “Eğer Türkiye, Suriye ile barışa ulaşırsa buradan daha iyi bir şekilde çıkacaktır. O yüzden barış önemlidir. Korkusuzca barış talep edilmelidir. Biz ülkelerin parçalanmasından yana değiliz. Suriye’de de başka yerlerde de böyle bir amacımız yok. Biz komünal hayata inanıyoruz. Türkmen, Arap, Kürtlerle komünal yaşamaya çalışıyoruz. Bunu yapmaya devam edeceğiz. Amerika’nın başkanına sesleniyor her zaman ‘barış’ diyorsa Türkiye ve Suriye’de de barışa el atsın, ancak anlamlı bir barışa. Bugün herkesin sorumluluk alması gerekiyor ki bir daha anneler ağlamasın ve kanlar akmasın diyor. Barışa omuz vermeliyiz” dedi.
Konferans devam ediyor…
