Deutsche Welle’nin kısa süre önce yayınladığı “Is migration good for Western countries’ economies?” başlıklı video, tam da bu çelişkinin merkezine dokunuyor: Göç Batı ekonomileri için bir yük mü, yoksa toplumsal adaletsizlikleri derinleştiren bir sömürü biçimi mi?
Göçmenler dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. Ancak göçmenlerin büyük bölümünü çeken üç küresel bölge var: Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya (Avusturalya). DW’nin aktardığı verilere göre, Avrupa nüfusunun yüzde 12,6’sı Avrupa dışı ülkelerden geliyor; bu oran Kuzey Amerika’da yüzde16, Okyanusya’da ise yüzde 20’nin üzerinde¹.
Avrupa, bahsettiğimiz destinasyonlar arasında en yüksek göçmen sayısına sahip. Toplam göçmen sayısı son birkaç on yılda neredeyse iki katına çıktı.
AB, ABD, Kanada ve diğer zengin ekonomileri içeren OECD ülkelerine yapılan sığınma başvuruları, pandeminin sona ermesinden bu yana yükselişte. OECD ülkelerine yeni sığınmacıların sayısı 2021’den 2022’ye neredeyse iki katına çıktı ve 2023’te neredeyse yüzde 25 arttı. Birleşmiş Milletler 2024 istatistiklerine göre dünya üzerindeki toplam göçmen sayısı 300 Milyonu geçti.

Yaşlanan Avrupa ve istihdam krizi
Batı Avrupa ülkeleri uzun süredir demografik bir darboğazda. Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda ve İskandinav ülkeleri hızla yaşlanıyor; doğum oranları tarihsel olarak düşük. Almanya’da 2035 yılına kadar yaklaşık 7 milyon nitelikli işçinin emekli olacağı tahmin ediliyor. İsviçre’de iş gücü açığı bugün bile 200 bini aşmış durumda.
Almanya’da nüfusun yaklaşık yüzde 19’u birinci nesil göçmenlerden oluşuyor; göçmen kökenli nüfus toplamda yüzde 29’a ulaşıyor². 2024 itibarıyla göçmen işçilerin ekonomiye katkısı GSYİH’nın yaklaşık yüzde12’sine denk gelirken, kamu bütçesinden göçmen entegrasyonuna ayrılan pay GSYİH’nin yüzde 6’sı düzeyinde³. Yani “bire iki kazandıran” bir yatırım söz konusu.
Üstelik Almanya’nın işgücü açığını kapatmak için göçmenlere ihtiyacı giderek artıyor. Bugün dahi sağlık, yaşlı bakımı, inşaat, tarım, lojistik ve temizlik gibi sektörler göçmen işçiler olmadan sürdürülemez durumda. DW’nin çalışmasında Almanya’nın işgücü piyasasının 2060 yılına kadar ihtiyaçlarına ilişkin biri göçsüz, diğer üçü ise farklı seviyelerde göç alan dört senaryo sunuyor. Sonuç açık. Göç olmadan, Almanya’nın işgücü piyasası çöküyor. Ancak yıllık 350.000’den fazla net göçle mevcut seviyelerde kalabiliyor Almanya ekonomisi.

Bu tablo, Almanya ekonomisinin geleceği açısından göçmen emeğinin ne kadar önemli ve belirleyici olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Sermayenin kazancı, göçmen emeğinin sömürüsü
Tüm ülkelerde göçmenler aldıklarından daha fazla katkıda bulunuyor ekonomiye. DW’nin görüştüğü ekonomistlere göre göç, makro düzeyde büyümeyi artırıyor ancak mikro düzeyde ücretleri baskılıyor⁴. Göçmen emeği çoğu zaman düşük ücretli, güvencesiz ve sendikasız işlerde yoğunlaşıyor. Kapitalist merkezler, göçü planlı bir “yedek emek ordusu” olarak kullanıyor: Yerli işçi sınıfının taleplerini frenlemek, ücret artışlarını sınırlamak ve sendikal örgütlülüğü zayıflatmak için göçmen emeği kayıt dışılaştırılıyor, esnekleştiriliyor.
Bu mekanizma, Avrupa’daki ırkçı söylemin de ekonomik temelini oluşturuyor. Sermaye, göçmen emeğini “gereken ama istenmeyen” bir sınıf olarak konumlandırarak hem kârını koruyor hem de işçi sınıfını bölüyor. Göçmen emeğinin güvencesizliği, işsizlik korkusunu ve toplumsal bölünmeyi derinleştiriyor. DW’nin röportajlarında dile getirilen “göçe karşı kamu güvensizliği” tam da bu sistematik sömürünün sonucu⁵.
Konut krizi ve günah keçisi göçmenler
DW videosu, konut krizinin göçle ilişkilendirilmesinin ideolojik niteliğini de ortaya koyuyor. Almanya’da ve ABD’de sağ popülistler kiralardaki artıştan göçmenleri sorumlu tutarken, araştırmalar bu bağlantının oldukça zayıf olduğunu gösteriyor.
Yeni Zelanda Waikato Üniversitesi’nden ekonomist Jacques Poot’un analizine göre, bir ülkedeki nüfusun yüzde 1 artması konut fiyatlarını yalnızca yaklaşık yüzde 1 artırıyor⁶. Son on yılda Almanya’nın nüfusu yılda yüzde yarım artarken bu süreçte konut fiyatları yılda ortalama yüzde 5 arttı. Göçün bu değişime katkısı yalnızca onda birdi. Faiz oranları, ekonomi politikalarındaki düzenlemeler, ülkenin inşaat sektörünün niteliği ve enflasyon, konut piyasalarını çok daha fazla etkileyen faktörler. Yani fiyat artışlarının asıl nedeni göçmenler değil faiz oranları, inşaat politikaları, rant ve neoliberal kentleşme. Buna rağmen göçmenler, sistemin yarattığı konut krizinin “günah keçisi” haline getiriliyor.
Irkçılığın ekonomik anatomisi
DW’nin sunduğu veriler, göçmenlerin “devlet yardımlarıyla geçinen yük” olduğu yönündeki iddiaların temelsizliğini açıkça gösteriyor. OECD ekonomisti Anna Damas’ın belirttiği üzere, göçmenlerin uzun vadeli net mali katkısı GSYİH’nın eksi yüzde 1 ile artı yüzde 1’i arasında seyrediyor⁷. Çoğu durumda göçmenler, aldıklarından fazla vergi ve prim ödüyor. Almanya’da 2023 itibarıyla göçmen işçiler devlete 22 milyar Eurodan fazla katkı sağladı⁸.
Büyük bir göçmen nüfusuna sahip önemli bir küresel ekonomi olan Almanya’nın nüfusu 83,6 milyondur ve bu nüfusun 16,1 milyonu birinci nesil göçmenlerden oluşuyor. Bu oran toplam nüfusun yaklaşık yüzde 19’unu temsil ediyor. Ağustos 2025 itibarıyla Almanya nüfusunun 45,8 milyonu istihdamdaydı. Genel nüfusta olduğu gibi, göçmenler bu toplamın önemli bir bölümünü temsil etmektedir. 2024 yılında, birinci nesil göçmenler toplam istihdamın yüzde 20,88’ini temsil ederken, göçmenlerin çocuklarını da dahil ettiğimizde, bu oran yüzde 29’a yükseliyor. Yani Almanya nüfusunun yüzde 25-26’sını oluşturan göçmenler (birinci nesil ve çocukları) istihdamın yüzde 29’unu sağlıyor.
Almanya’da sığınmacı menşe ülkeleri olarak sınıflandırılan sekiz ülkeden (Afganistan, Pakistan, Irak, İran, Suriye, Eritre, Somali ve Nijerya) göçmelerin işsizlik oranları, göçmenlerin büyük bölümünün üretim sürecine dahil olduğunu net olarak gösteriyor. Mülteci krizinin zirvede olduğu 2016 yılında yüzde 50’nin üzerine çıkan bu oran hızla düşüşe geçti ve bugün yüzde 30’un altında seyretmekte.

Dolayısıyla göçmen karşıtı politikaların ekonomik değil, ideolojik bir temeli var. Bu ideoloji, “ulus”u homojenleştirmeye, sınıfsal çelişkileri kültürel kimlik çatışmalarıyla örtmeye hizmet ediyor. Avrupa’daki ırkçı ve göçmen düşmanı partiler (AfD, RN, PVV, SVP vb.) ekonomik krizin, kiraların ve işsizliğin sorumluluğunu göçmenlere yüklüyor. Ancak aynı partiler, sermaye yanlısı vergi indirimlerini ve sosyal devletin tasfiyesini destekleyerek eşitsizlikleri derinleştiriyor.
Göçmen kadınların görünmeyen emeği
DW’nin yalnızca dolaylı biçimde değindiği bir diğer başlık ise göçmen kadınların görünmeyen emeği. Avrupa’nın bakım ekonomisi –yaşlı, hasta, çocuk bakımı– büyük oranda göçmen kadınlar tarafından ayakta tutuluyor.
Bu kadınlar genellikle kendi ailelerinden uzakta, düşük ücretle ve çoğu kez kayıt dışı çalışıyor. Göçmen kadınların karşılıksız / düşük karşılıklı emekleri hem Avrupa kapitalizminin ayakta kalışına önemli bir katkı sağlıyor hem de patriyarkanın cinsiyetçi işbölümünü yeniden üretiyor.
Göçmen kadınların işgücüne katılım oranlarının artırılması, DW videosunda vurgulandığı gibi sadece ekonomik verimlilik açısından değil; toplumsal cinsiyet eşitliği ve emek sömürüsü açısından da ele alınmak zorunda⁹.
Küresel dengesizlikler, Afrika ve gelecek göç dalgalanması
DW’nin son bölümünde dikkat çekilen bir başka önemli nokta, Afrika’daki demografik dönüşüm. Videodaki aktarımlara göre önümüzdeki onyıllarda işgücü nüfusunun arttığı tek bölge Afrika olacak¹⁰. Bu durum, küresel kapitalizmin yeni bir “emek rezervi” olarak kıtanın sömürüsünü derinleştirme potansiyeli taşıyor. Bugün Avrupa sınır polisi Frontex’in elektronik duvarlarıyla engellenmek istenen bu genç işgücü, yakın zamanda sermayenin transfer etmek için peşinde koşacağı potansiyele dönüşecek görünüyor.
Göç: Kapitalizmin krizinin aynası
DW’nin videosu, Batı ekonomilerinin göç olmadan ayakta kalamayacağını açıkça itiraf ediyor. Ancak bunu göçmenlerin haklarını savunan bir yerden değil, onları “ekonomik katkı” argümanına indirgeyerek, insan onurunu, adaleti ve eşitliği hiçe sayarak yapıyor.
Göç, kapitalizmin çoklu krizine ayna tutuyor: derinleşen krizler göçü tetikliyor, harekete geçen milyonlarca göçmen kapitalist merkezleri içeriden ve dışarıdan kuşatıyor. Irkçı ve göçmen düşmanı politikalarla şimdilik yerli ve göçmen işçi sınıfının arasına bariyerler çekilse de çok geçmeden o bariyerler yıkılacak ve ortak mücadele işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki tarihsel çelişkiye gerekli müdahaleyi yapacaktır.
Kaynakça / Dipnotlar
- DW, Is migration good for Western countries’ economies?, 2024 — Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya’daki göç oranları.
- A.g.e. — Almanya’daki göçmen nüfus oranları (birinci nesil yüzde 19, toplam yüzde 25-26).
- A.g.e. — Göçmenlerin GSYİH’ya katkısı ve kamu harcaması oranları.
- A.g.e. — DW röportajı, OECD ve Bertelsmann uzmanlarının yorumları.
- A.g.e. — Kamu güveni, düzensiz göç ve politik kriz.
- A.g.e. — Jacques Poot, konut fiyatları ve göç ilişkisi araştırması.
- A.g.e. — OECD ekonomisti Anna Damas’ın göçmenlerin net katkısı üzerine analizi.
- Almanya Federal İstatistik Dairesi verileri, 2023.
- DW, 2024 — Mülteci kadınların işgücüne katılımına ilişkin değerlendirme.
- A.g.e. — Afrika’daki demografik dönüşüm ve küresel işgücü dengesizlikleri.
Videoyu buradan izleyebilirsiniz: