İsrail’in Gazze’de işlediği insanlık suçlarının haddi hesabı yok. Buna karşın dünyanın önde gelen ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’ni arkasına alması ile yapıp ettiklerinin de ucu bucağı kestirilebilecek gibi durmuyor!
İşte tam bu noktada Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonrasında uluslararası kamuoyunun savaş başlatıcısı ülke olarak Rusya’ya verdiği tepkileri hatırladığımızda İsrail’e yönelik ikiyüzlü bir tutum bizi karşılıyor. Ülkemizde, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan farklı dinsel inanışlara sahip olan insanları kategorik olarak bir potaya koyma alışkanlığına karşın ‘elin gavuru’ olarak nitelendirilenlerin verdikleri tepkilerle yaşananları gündemden düşürmediklerini gördük. Hatta çoğu kez Müslüman ülkelerde verilen cılız tepkilerden çok daha fazlasını verdiklerine şahitlik ettik. Spor dünyası içerisinde de İsrailli sporcuların ve takımların uluslararası organizasyonlardan tıpkı Rus sporcuların olduğu gibi menedilmesi meselesi gündeme geldi ve yine iki yüzlü anlayışın tezahürleri burada da dolaşıma sokuluverdi. Dünya futbolunun en üst organizasyonu konumundaki FİFA’nın başkanı olan Gianni İnfantino’nun geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada kullandığı ifadeler tam anlamıyla skandaldır. İnfantino şu sözlerle İsrail’in uluslararası turnuvalardan menedilmeyeceğini açıklıyordu: ‘FİFA jeopolitik sorunları çözemez’. Bu ifadeyi kullanan başkanın Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş sırasında jeopolitik sorunları çözmeye dönük kararın altında imzası olmasını ise her nedense kimse sormadı bile!
Geçtiğimiz temmuz ayı içerisinde sizlere yine bu köşede Funda Akcan’ın çevirisini yaptığı Jay Coakley ve Elizabeth Pike’ın yazdığı ‘Spor Sosyolojisi Toplumda Spor: Sorunlar ve Çatışmalar’ isimli çalışmayı tanıtmıştım. İşte o çalışmanın içerisindeki ideoloji ile ilgili kısmı bir kez daha buraya olduğu gibi almayı doğru buluyorum. Çünkü bu satırlar ülkemizdeki spor bilimcilerin de spor alanında yaşanan gelişmelerin arka planındaki ideoloji kavramının neye tekabül ettiğini anlamaları açısından önem arz etmekte. ‘Sosyologlar, spor ve kültürel ideolojiler arasındaki bağlantıları inceleyerek bu ilişkileri anlamaya çalışırlar. Biz ideolojilerle doğmayız, onları başkaları ile etkileşim kurdukça öğreniriz ve kültürümüzde kabul görmüş fikirleri ve inançları kabul ederiz. İdeolojiler, insanların dünyayya anlam vermek ve kendi deneyimlerini anlamlandırmak için kullandıkları fikir ve inanç ağlarıdır. İdeolojiler duygularımızın, düşüncelerimizin ve eylemlerimizin altında yatan ilkeleri, yaklaşımları ve bakış açılarını şekillendirdikleri için kültürün önemli yönleridir… Çeşitli gruplar kendi ideolojilerini toplumda kullandıkça ve destekledikçe, spor toplumsalla ilişkili hale gelir. Toplumsal inşalar olarak spor, önemli fikirleri ve inançları güçlendirmek ya da onlara meydan okumak için organize edilebilir…Genellikle bir toplumdaki en popüler spor biçimleri o toplumda en fazla güce ve nüfuza sahip kişiler tarafından tercih edilen ve desteklenen ideolojileri güçlendirir ve yeniden üretir. Bu süreçte çoğu insan dünyayı ve dünyadaki deneyimlerini anlamlandırırken onları kullanmayı öğrendiği için bu ideolojiler genellikle hâkim hale gelir. Bu gerçekleştiğinde spor, belirli toplumsal örgütlenme ve güç ilişkileri biçimlerini destekleyen ve sağlamlaştıran kültürel pratikler olarak hizmet eder’ (s.49).

Toplumsal olarak inşa edilen bir süreç olan sporun ideolojilerle olan bağlantısı ve bu bağlantının kurumsal örgütlenmelerle olan ilişkisini iyi anlamak ve bu doğrultuda hareketlerimizi geliştirmek durumunda olduğumuzun örneklerinden birisi olarak da spor dünyasının çatı örgütlerinin ikiyüzlü tavrını gösterebiliriz. İki ülkenin birbiriyle olan savaşı ile başlatılan menedilme sürecine ilişkin kamuoyu tepkileri arşivlerdeki yerini almıştır. Buna karşın son iki yıldır orantısız bir güç kullanımıyla devam etmekte olan ve binlerce masum insanın, çocuğun katledilmesine cevaz veren yaklaşımı mottosu dostluk, barış ve kardeşlik olan spor örgütlerinin benimsiyor olması anlaşılabilir bir durum değildir!
Bu arada başta İspanya’da verilen tepkiler son derece önemli bir kamuoyunun yaşananlar karşısında bilinçlenmesine yol açmıştır. Bir diğer önemli örnek Şili’de Palestino takımı. Union Espano takımı ile oynayacağı maç öncesinde seremoniye çıkarken futbolcular, Gazze’de öldürülen çocukları anmak için, Filistinli çocuklar yanlarında ve ellerinden tutuyorlarmış gibi çıktılar. Takımlarımızın uluslararası karşılaşmalarında stadyumlardaki pankartlarla, ısınmaya çıktıklarında futbolcuların üzerlerinde taşıdıkları mesajlarla yaşanan gelişmeleri protesto etmeleri son derece önemli bir duruşa karşılık gelmektedir. Ancak uluslararası kamuoyunun dikkatini çekme ve yaşananlar karşısında baskıyı arttırma noktasında Türkiye’deki spor kamuoyunun İspanya kadar ağırlığını koyamadığı gerçeğini de göz ardı etmemek durumundayız.
İspanya başbakanı Pedro Sanchez, İsrail’in sportif organizasyonlardan menedilmesi gerekliliğini belirtmesinin ardından, şayet bu durum gerçekleşmezse İspanya milli takımının 2026 Dünya Kupasına katılmayacağı ifadesini kullanabilecek kadar net bir duruşa imza atmıştır.
Spor kamuoyundan her geçen gün daha büyük tepkilerin ortaya konulduğunu ve son olarak İspanya’nın Barcelona Kulübünün, İsrail takımı Hapoel Bank Yahav Jerusalem’in 15 Ekim’de Baxi Manresa ile oynayacağı Avrupa Kupası (EuroCup) maçı öncesi tesislerini kullanma ve antrenman yapma talebini reddettiğini gördük. Bir diğer önemli gelişme, Eylül ayının son günlerinde, aralarında dünyanın önde gelen isimlerinin de bulunduğu 48 sporcunun İsrail ve İsrail kulüplerinin tüm uluslararası müsabakalardan ihraç edilmesi talebiyle bir dilekçe imzalamasıydı. Bu futbolcular arasında Paul Pogba, Hakim Ziyech ve Sam Morsy gibi ünlü isimler yer alırken ülkemizden sadece Halil Dervişoğlu yer almaktaydı. Türkiye Futbol Federasyonunun ve diğer İslam ülkelerinin spor federasyonlarının İsrail’in sportif alandan menedilmesi ile ilgili açıklamalarının geç kalınmış açıklamalar olmakla birlikte önemli olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız.
Burada asıl yapılması gereken ise İspanya’nın açtığı yolun daha da genişletilmesini sağlayacak girişimleri ortaya koymaktan geçecektir. Bir başka ifadeyle, içinde yaşadığımız dönemin tamamen duygusallığını teşkil eden para unsurunun azaldığı veyahut kaybolduğu noktada UEFA da FİFA da veyahut diğer bütün spor örgütlenmeleri de geri adım atmak zorunda kalacaklardır. Yani asıl mesele önce kamuoyunun oluşturulmasını sağlamak, ardından söz konusu kitlenin soykırım suçu işleyen İsrail’i görmezden gelen sporun çatı örgütlenmelerine gereken yanıtı vermelerine olanak sağlamak olmalıdır. Bakın bu noktada Barcelona kulübünün tesislerini kullandırmaması ile başlayan [tutumu] ve Avrupa’daki diğer pek çok takımın ve taraftarlarının İsrail takımlarına yönelik pankartları, açıklamaları ve yaptırımları artarak devam etmelidir. İnsanlığın kanadığı ve her açıdan yara aldığı bir noktada sporun gücü söz konusu kanın akmasını [önlemeye] ve ölümlerin dinmesine yetmese bile bu acıları yaşatanlarla birlikte aynı ortamda bulunmanın/yarışmanın utancının ortadan kaldırılmasına yetebilmelidir. Dürüstçe yaşanmayan bir hayatın karşısında dürüst oyunun kendisinin kurallarla baş edebilmesi ne yazık ki mümkün değildir. Bu yüzden gücün bertaraf edilmesi için dünyanın vicdan sahibi insanlarının bir araya gelmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir.