Kürt Sorununun çözümü yönünde tarafların farklı tanımlar yaptığı, farklı beklentiler içerisinde olduğu yeni bir müzakere süreci yaşanıyor. Her ne kadar tarafların nasıl bir yol haritasına sahip olduğu net olarak bilinmese de PKK Lideri Öcalan’ın 27 Şubat’ta ilan ettiği Barış ve Demokratik Toplum manifestosunun ardından PKK kongresini topladı ve Öcalan’ın önerdiği yönde kararlar aldı. 11 Temmuz’daki temsili silah yakma seremonisinin ardından TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un çağrısıyla TBMM çatısı altında “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” kuruldu ve çalışmalarına başladı.
Emek, kadın, LGBTİ+, ekoloji, insan hakları, halk ve inanç hareketlerinin, gençlik örgütlerinin, sosyalist parti ve siyasal çevrelerin sözcülerine bu gelişmelere ve atılması gereken adımlara ilişkin görüşlerini sorduk.
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF)
Siyasi Haber: Mevcut iktidar ve devlet aklının bir barışa izin vereceğini düşünüyor musunuz?
Halklar arası barış,ezilen ulusun tam eşitliği ile gelebilir
SGDF: Mevcut iktidar ve devlet aklının barışa izin verip vermeyeceği onun niyeti ile ilgili değil. Özellikle 2015 yılından itibaren başlayarak faşist şeflik rejimini tahsis etmiş bir siyasi iktidardan bahsederken burada yalnız onun niyeti ile barışın inşasından söz etmek mümkün olmaz. Devlet süreçte özel olarak barış değil “terörden kurtuluş” vurgusu yapıyor, bu da sürece yaklaşımın barış değil Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesi olduğunu ortaya koyan en somut yaklaşımlardan biri. Mevcut iktidar barışı silahsızlandırma ile eş anlamlı olarak sunuyor. Fakat bizim ele aldığımız bağlamda halklar arası barış özgürlük ve eşitlik talep ederek mücadele eden bir ulusun taleplerini redderek, onu silahsızlandırarak değil, ezilen ulusun tam eşitliği ile gelebilir. Bu nedenle barışın ancak politik özgürlüğün kazanımı yoluyla gelebileceğini düşünüyoruz.
Kopuşulamayan milliyetçilik gençliğin esaslı sınıfsal ve cinsel çelişkilerinin üstünü örtüyor
19 Mart’tan bu yana kampüslerden yükselen gençlik hareketi, gençliği siyasi bir özne olarak geleceksizliğe ve yoksulluğa karşı ayağa kaldırdı. Siz, gençliğin sorunlarını Kürt sorunu ve yürütülen barış süreciyle nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
19 Mart ile başlayan ve süregelen zamanda varlığını da koruyan gençlik hareketi bu süreçte politik talepleriyle yer aldı. Yoksullaşma krizinin gençliği mecbur ettiği çalışma ve yaşam koşulları belirleyici bir etken olsa da adalet ve özgürlük talebi gençliğin tüm kesimlerince sahiplenilen ve en çok vurgulanan talep olarak öne çıktı. AKP iktidarında nefes alamayan, yaşamında hiçbir şeyi kendisi belirleyemeyen ve en önemlisi de bunu değiştirme imkânları da elinden alınmak istenen gençlik kitleleri sokakla buluştu. Kürt sorunuyla yüzleşememek ve bunun halkların eşitliği hattında çözümlenmesini öncelikli gündemlerinden biri olarak önüne almamak gençlik hareketini şovenizmin çizdiği sınırlara hapsediyor, egemen devlet aklıyla tam bir kopuş gerçekleştiremiyor ve bu düzlemde düzeniçileştiriyor. 19 Mart’ta da benzer bir sıkışmışlığın sancıları yaşandı. Adalet ve özgürlük için sokakları kuşatan gençlik kitleleri, özgürlüğü için on yıllardır direnen Kürt halk gerçekliği ile buluşturulamadı, gençliğin ve Kürt halkının taleplerinin birbirinden bağımsız, hatta birbirine karşıt olduğu yanılsaması özellikle harekete aktif dâhil olan milliyetçi ve şoven kesim tarafından oluşturuldu. Harekete katılan gençlik kitlelerinin önemli bölümü iktidar karşıtı olarak konumlansa da devletin kuruluş kodlarıyla, esasen AKP’nin bu kodların uygulayıcısı olduğu gerçeğiyle henüz yüzleşemedi. Bu da özellikle hareketin durgunlaştığı anlarda yüzyıllık milliyetçilik ve şovenizmin etkisiyle Kürt düşmanlığına savurdu. Kürt halkıyla birlikte direnerek gençlerin ve halkların taleplerini savunmaya değil, Kürt halkına karşı Türk devletinin kuruluş kodlarına sarılarak esasen devlet aklıyla birlikte saf tutmaya gidildi. Bu, gençlik hareketini de bir sınırda tutuyor, sıçramasını engelliyor, rejimi darbeleme olanaklarını zayıflatıyor. Kopuşulamayan milliyetçilik ve şovenizm gençliğin esaslı sınıfsal ve cinsel çelişkilerinin üstünü örtüyor ve “milletini koruma” histerisine sürüklüyor. Bu da gençliğin sorunlarının çözümsüz kalması sonucunu veriyor. Gençliğin sorunlarını ve mevcut süreç ile ilişkisini incelerken bu perspektif mutlaka göz önünde tutulmalı.
AKP iktidarının bugüne kadar yürüttüğü barış süreçlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP iktidarı bugüne kadar yürüttüğü süreçlerde Kürt halkının taleplerini olabildiğince silikleştirme, Türk emekçileri ve özellikle gençliğinin bu taleplerle bağını kuran adımları engelleme yolunda ilerledi. Kürt halkının eşitlik ve özgürlük talebini karşılama değil inkâr ve imha yolunu hep altında tutarak ilerledi. Süreçlerde bu taleplerin Türk emekçileri ile buluştuğunu gördüğü, şovenizmin kırılması, Kürt halkının ve gençliğin buluşması yoluna girdiği anları ise katliamla bastırdı. Bir önceki sürecin, Suruç Katliamı’nda çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu 33 yoldaşımızın katliamı ile fiili olarak rejim eliyle sonlandırıldığı burada özel bir not olarak eklenmeli.
Komisyon’un kuruluşu ve bugüne kadarki çalışmalarına ilişkin eleştiri, öneri ve değerlendirmeleriniz neler?
İmralı’da yapılan görüşmelerin ardından Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile PKK kendisini fesh ederek silahlı mücadeleye son verdiğini açıkladı. Tüm bunların yanı sıra Türk devleti ise bugüne kadar hiçbir adım atmadı.
Süreci ilerletecek olan, Komisyon değil emekçi kitlelerin sokakta yürüteceği mücadele
Tek taraflı hamleler ile yürüyen sürecin ve İmralı’nın da baskısı ile mecliste kurulan komisyon elbette önemli bir adım. Ancak hem devletin hem Kürt hareketinin yürüttüğü görüşmeler ve komisyondan beklentilerin farklı olduğunu görmekte fayda var. Komisyondan beklenen rol ve misyon devlet kanadı tarafından yerine getirilmiş değil, getirileceğine dair emareler de gözükmemekte.
Herhangi bir hakikat, adalet ve yüzleşme bağlamında somut ve pratik adım atılmış değil. Faili meçhul cinayetler hâlâ aydınlatılmamış, devlet eliyle gerçekleşmiş katliamların sorumluları yargılanıp gerçekler açığa çıkarılmamış ve demokratik hak ve özgürlükler temelinde yasal düzenlemelere dair somut adımlar atılmamıştır. Kürt hareketinin fesih ve silah bırakma adımı sonrasında devlet tarafından beklenen adımlar karşılıksız kalmış ve en ufak yasal düzenlemeler dahi yapılmamıştır. Üstüne üstelik geçtiğimiz komisyon toplantısında bir barış annesinin Kürtçe konuşması engellenmiştir.
Komisyonun bir çözüm yolu veya çözümün yaratıcı adresi olmadığı ortada. Kürt ulusal talepleri başta olmak üzere çeşitli demokratik talepleri karşılamak bir yana kitleleri bekleyici ve kaydedici bir pozisyona sokma amacında. Tüm bunlar devletin mevcut politik tutumlarını koruduğunun ispatı.
Dolayısıyla bu süreci ilerletecek ve devlete adım attıracak şey komisyon değil emekçi kitlelerin sokakta yürüteceği mücadele ile mümkündür.
Dayanışmayı aşan esaslı bir politik özneleşme
Gençlerin barış sürecinde siyasi bir özne olarak yer alması sizce nasıl mümkün olabilir? Gençler bu sürece nasıl dahil edilmeli?
Gençlik kitleleri bu sürece kendi çelişkilerinin ve sorunlarının Kürt halkının talepleriyle ilişkini kurarak dahil olabilir. Gençlik bakımından dayanışmayı aşan esaslı bir politik özneleşme ancak böyle yaratılabilir. Başta politik özgürlük sorunu başta olmak üzere gençliğin sorunlarının nasıl Kürt halkının sorunları ile bağlı olduğu burada harekete pratik olarak kavratılmalı.
Kürt özgürlük hareketi ve Türkiye devrimci hareketini on yıllardır kıskacına alıp tasfiye etmeye çabalayan Terörle Mücadele Kanunu’nun nasıl politik özgürlüğün önünde bir engel olduğu, kaldırılmasının gençliğin mücadelesinde de yol açıcı olacağı, devletin yürüttüğü terör rejiminin 2911’den tutuklamalara kadar dayandığı gençlik hareketinin gündemine taşınmalı.
Kürt halkının anadili ve anadilinde eğitim talebi başta üniversiteler ve liseler başta olmak üzere eğitimin tüm kademeleri ve kurumlarında eylemli sahiplenilmeli, inkârcı rejime bu hattan basınç uygulanmalı. Anadilinde eğitimin, özerk demokratik üniversite ve demokratik lise mücadelesinde temel yapı taşlarından biri olduğu bilinciyle üniversiteli ve liseli gençlik kitlelerinin süregelen mücadelesi ile bağı kurulmalı.
Mevcut iktidar ve devlet aklının bu süreci Kürt halkının talepleri lehine değil onun aleyhine yürütmeye çalıştığı, bu uzlaşı sürecine bölgedeki işgalci ve sömürgeci pozisyonunu genişletmek için girdiği gençlik içerisinde aydınlatma çalışmasının temel ayaklarından biri olmalı ve gençliğe Türk devletinin bu emperyalist paylaşım savaşına hazırlık hamlesinde ona eklemlenmeyerek Kürt halkıyla kardeşleşme çağrısı yapılmalı.
Üniversiteler ve liselerde rejimin savaş sanayiini teşvik gündemli adımlarına dahil olmama, bu savaş hazırlığının karşısında durma çağrısı temel gündemlerden biri olmalı. Militarizme ve emperyalizme karşı mücadelede Kürt halkının taleplerini eylemli sahiplenmenin gerekliliğinin kavratılması da önümüze çekilmeli.