GÜLFER AKKAYA – Diğer Yazıları
Seçimlere bir gün kaldı. Bir gün sonra her şey değişebilir.
13 yıllık AKP iktidarı boyunca en çok kadınlar bedel ödedi. Kadınların mücadele ile kazanmış oldukları birçok hak gasp edildi.
Anayasal bir hak olan kadın erkek eşitliği Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde en çok hedef alınan hak oldu. Kadın erkek eşitliği fıtratımızda yok denerek, anayasa bizzat çiğnenerek, anayasal suç işlenerek kadınların hayatları İslam inancına göre şekillendirilmeye çalışıldı.
Meclisteki kadın erkek eşitlik komisyonu, kadın erkek fırsat eşitliği komisyonuna dönüştürüldü.
Kürtaj hakkı gasp edildi, devlet hastanelerinde fiilen yasaklandı. Özel hastaneler üzerine baskı kuruldu. Şimdiki başbakanın eşi Sare Davutoğlu kadınların kürtaj hakkı için mücadele ettiği sırada kürtaj karşıtı çalışmalar yaptı. Üstelik kendisi kadın doktoru, kürtajın kadınlar için ne anlama geldiğini en iyi bilenlerden.
4+4+4 eğitim sistemi ile genç kadınların eğitime katılımının kısıtlanmasına neden oldular. Dindar, kindar, kadın düşmanı bir neslin yetiştirilmesine hizmet eden cinsiyetçi eğitim için özellikle çalıştılar.
Ücretli kadın emeğinin değerini düşürdüler, kadınları en çok merdivenaltı çalışma koşullarına mecbur kıldılar. Kadın emeğini sermayeye ucuz emek olarak peşkeş çektiler.
Kadınları aile ve erkeğe mahkum kılmak için bizzat çalıştılar. Kadınları güçlendiren politikaları desteklemedikleri gibi kadınlar yerine “sosyal politikalara” yöneldiler. “Sosyal politikalar”ı da üç kuruş karşılığında kadını eve kapatıp aileye çalıştırmaktan öteye geçmedi. Kadınları ev kölesi haline dönüştürdü.
Yıllarca kadınlara kariyer yerine evlenip çocuk yapmalarını öğütlediler. Üç, beş derken yedi çocuğa kadar doğurmalarını tavsiye ettiler. Erdoğan düğün salonlarından, nikah dairelerinden çıkmadı. Elinde evlilik cüzdanı doğurun da doğurun dedi.
Hamile kadınlar devlet tarafından bizzat takip edildi. Doğurup ya da kürtaj olup olmadıkları yakinen izlendi.
Gençlere kızlı erkekli aynı evde kalamayacakları söylendi, AKP’nin polisleri öğrenci evlerini bastı.
Erdoğan, Beşiktaş’taki ofisinde vapurdan inen kadınları izleyerek kadınların kılık kıyafetlerine dil uzattı.
Anne ve babaları çocuklarınız otobüslerde erkeklerin kucaklarına oturuyor diye kışkırtarak gençleri ebeveynleri aracılığı ile kontrol altına almaya çalıştılar.
Mitingte “Kız mıdır, kadın mıdır?” diyerek kadınları aşağılamaya, teşhir etmeye çalıştı Erdoğan.
İktidar nasıl sevişeceğimizden, nasıl doğuracağımıza dek talimat verdi. En son rahimlerimize dek kadın bedenine yönelik saldırılarını yükselterek sürdürdü.
Kadınları başörtülü ve başı açık diye ayırıp, başı kapalıları kayırdılar.
Nihayet iktidar her gün aralıksız olarak devam eden erkeklerin işlediği kadın cinayetlerine sustu. Görmezden geldi. Cinayetler AKP döneminde olağanüstü arttı.
Haksız tahrik, iyi hal indirimleri ile kadın katilleri mahkemelerde ödüllendirildi.
Kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel suçlarda cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş bir orana ulaşıldı. En son Karakoçan’da bir köyde 8 yaşında bir çocuğa 7 yıl boyunca aralarında ağabeyinin de bulunduğu toplu tecavüz dehşeti ortaya çıktı.
Sadece bu da değil. Genel olarak son yıllarda çocuklara ve kadınlara yönelik toplu tecavüzlerin sistematik olarak arttığına tanıklık etmekteyiz. Ve çocuklara yönelik cinsel saldırıların önemli bir kısmı okul vb devlet kurumlarında yaşandı.
Kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel saldırıların artmış olması tesadüf değil. Bu AKP’nin cinsel politikalarının sonucu. AKP her alanda toplumu kutuplaştırdığı gibi kadın politikasında da bunu yapıyor. Bir yanda AKP’nin önerdiği hayat tarzına uygun yaşayan makbul kadınlar, diğer taraftan AKP’nin önerdiği hayat tarzını kabul etmeyip eşitlik, özgürlük isteyen makbul olmayan kadınlar.
Bu cinsiyetçi çifte standardın kadınlara yansımasının bedellerini yaşıyoruz bütün kadınlar hep beraber. Erkeklerin AKP ve devlet politikalarınca sırtının sıvandığı erkeklik batağında makbul ya da değil tüm kadınlar payını almakta. Erkekler gözlerini kan bürümüş şekilde kadınlara saldırmaktalar.
Tüm bu saldırıların sorumlusu kuşku yok ki iktidar partisi olan AKP. Özel olarak; kadın düşmanı politikaların bizzat savunucusu olan Recep Tayyip Erdoğan.
İşte bu nedenle bu seçimler kadınlar açısından diğer toplumsal kesimlerden çok daha fazla anlam taşımakta. Bu seçimlerde kadınlar olarak her gün en az 3 kadının öldürüldüğü gerçeğini atlamadan yaşam hakkımızı savunmak için oy kullandığımızın farkında olmalıyız.
Bugün kadınların yaşam hakları kuşku yok ki bir tek şeye bağlı: Kadınların erkeklerce katledilmesine susan, 13 yıldır kadın düşmanı zulüm politikalarını ilmek ilmek ören, kadınla erkeğin fıtrat gereği eşit olamayacağını savunup buna göre politikalar üreten Erdoğan ve onun gönlündeki partiyi tarihin çöplüğüne göndermek!
Bugün gelinen nokta kadınlar için kelimenin tam anlamıyla dehşet. Bu dehşet kabul edilemez.
Dinci, muhafazakar, milliyetçi, cinsiyetçi AKP politikalarının zulmü altında kadınlar olarak adeta nefes alamıyoruz.
Kadınların yeter diyen çığlıkları bir hafta sonra sandıklara tek tek damlayarak mor isyanı büyütmeli. Mor isyan AKP’yi ve başkan olma hayaliyle tutuşan kadın düşmanı ergeni karşımızda süt dökmüş kediye dönüştürebilir. Biz yüzde 50’yiz. Eğer istersek yapamayacağımız şey yok.
Kadınlar olarak bizler meclise evet ama bu da yetmez. Kadınlar olarak bizler iktidarları yıkıp, yenisini kurabilecek güce sahibiz. Gücümüzün farkında olarak oy kullanalım. Bizler hayatımızı değiştirebiliriz.
Özgürce yaşayabileceğimiz yeni bir hayat mümkün!
Bizler yapabiliriz!
Oylar HDP’ye!