Gezi Direnişi sebebeiyle Taksim Dayanışması üyelerinin yargılandığı ve herkesin beraat ettiği dün görülen davada Türk Tabipler Birliği üyesi Ali Çerkezoğlu’nun savunma metni şöyle;
”Bu ‘Destansı Masal’ı, Geziyi ve Haziran Direnişini yargılayacak gücünüz varsa buyurun yargılayın…
Biz hazırız ve buradayız!
Öncelikle “Taksim Dayanışması”na yöneltilen “suç örgütü” iddiasını reddediyorum! Ortada bir “suç” olmadığı için “örgüt” olup olmadığımızı, bu örgütün kamu yararına, emek ve insan odaklı olduğunu burada tartıştırmayı da anlamsız görüyorum.
Bana ve arkadaşlarıma suç olarak isnat edilmeye çalışılan, bizimse birer onur madalyası olarak kabul ettiğimiz Taksim Dayanışması’nın taleplerini yaşama geçirmek ve değerlerini hakim kılmak konusunda suçlu olmasak bile yetersiz kaldığımızı ‘itiraf’ edebilirim.
Gezi Parkı’nın park olarak kalmasının simgelediği; gözünü para ve beton bürümüş kent yağmacılarını binlerce gençle birlikte durdurabilmiş olmanın, bu yolla vahşi kapitalizmin temsilcilerinin teşhirini sağlamış ve her sözü kanun adledilenlere tükürdüğünü yalatmış olmanın gururunu yaşıyoruz. Burada yargılanan ve yargılanmayan yüzbinlerce Gezici ile birlikte…
Ayrıca bir hekim örgütünün yöneticisi olarak, hem Gezi’nin doğa ve yaşam değerleri ile bütünleşen mücadelesinde yer alan, hem de tüm tehditlere rağmen yaralılara acil sağlık hizmeti sunumunu yerine getirdiği için yargılanan hekimlerin, sağlık emekçilerinin ve tıp öğrencilerinin gösterdiği özveri ve kararlılığı selamlıyorum.
Ancak, yitirilen canların siyasi sorumlularının, dönemin İçişleri Bakanı’nın, İstanbul, Ankara, Eskişehir ve Hatay Vali ve Emniyet Müdürlerinin yargılanmasını sağlayacak bir ortamı yaratamamış olmanın. Biber gazı denilen ölümcül kimyasal silahın kullanımını yasaklatamamanın, Taksim Meydanı’nı halkın talepleri doğrultusunda 1 Mayıs’lara ve demokratik eylemlere açamamış olmanın yükünü tüm ağırlığı ile üzerimizde, üzerimde taşıdığımı açıklıkla ifade etmek istiyorum.
Kim ne derse desin, gece rüyalarında gördükleri kabuslardan uyanarak Gezi’ye kara çalmaya çabalayanlar ne kadar güçlü görünürse görülsünler, burada olan ve olmayan, bu ülke ve kainat bilsin ki; Gezi ve Haziran Direnişi bir şiir olarak başladı ancak, kuşaktan kuşağa anlatılan, anlatıldıkça büyüyüp her güne yeniden uyarlanıp, kendini yeniden üreten bir “destan” bir “masal” olarak devam edecek…
Ülkemiz başta olmak üzere şiirleri ve şairleri yargılayan, onlarca yıl hapishanelerde çürüten çok iktidarlar, çok hükümdarlar gördü bu dünya. Sonunda bu kavgalardan şairler hep zaferle çıktı. Diktatörler tarihin kötülükler kutusunda unutulup giderken, şiirler hep yaşadı çağlar boyu.
Şiirin zaferine dair sonuç değişmese de şairlerin yargılanmalarına, hapis yatmalarına çokça şahit olduk tarih boyunca. Peki “Destanların-Masalların” yargılandığını göreniniz var mı bugüne kadar?
Külkedisini, Keloğlanı ya da Şahmaran’ı yargılayabildi mi herhangi bir hükümdar? O kadılar, o mahkemeler Odyssei’nin ya da Köroğlu’nun destan anlatıcılarını, masal anlatıcılarını tespit edebildi mi?
O cellatlar masalların büyülü dünyasının yayılmasını durdurabildi mi tarih boyunca? İnsanlığın içine işledikten sonra o masallar, yargılamaya, cezalandırmaya çabalayanların felaketi olup, yeni bir masalın “kıssadan hissesi” olmadılar mı çoğu zaman?
Buradan büyük küçük herkese, ‘destanlara-masallara’ inanan ve inanmayan herkese seslenmek istiyorum: Öyle bilinsin ki, Gezi ve Haziran direnişi bu ülke gençlerinin ve kadınlarının 75 milyonun kulaklarına tek tek üflediği çok güçlü bir “masal” oldu. Bu masalın kimilerini korku içinde sürekli uykusuz bırakacağını, ‘bin bir gece’ süreceğini ve büyük bir destana dönüşeceğini herkes biliyor.
Ankara’da ya da İstanbul’da anlatılırken kahramanı farklılaşan, ama sürekli böğürerek konuşan kötülük simgesi hiç değişmeyen bir masal bu. Kahramanı Ankara’da Ethem adını aldı. İstanbul’un bir mahallesinde Mehmet. Diğerinde Hasan Ferit, bir başkasında Berkin oldu kahramanı bu masalın. Uzak diyarlarda Medeni diye fısıldandı kulaklara.
Bu destansı masalın en dokunaklısı Antakya’da Armutlu diye bir mahallede anlatılır oldu. Ali İsmail, Ahmet ve Abdocan adlı üç kardeşin kalleşçe öldürülmesine ağıt yakar, ağlar bir şehir masal boyunca. Ama her yerde ve her zaman ve her anlatımında; cesaretin, kararlılığın, yeni bir umudun ve mücadelenin coşkusuyla biter. Tarihteki diğer benzerleri gibi üzüntü umuda, hüzün kararlılığa dönüşür. Deniz’lerinkini andırır bazen, yer yer Mahir’inkini. İç içe geçer zaman, sonra gençlerin, yeniden gençlerin coşkusunu bugünün dünyasına taşır, masalı destana dönüştürür, anlatan ve yaşatanlar…
Yırca’da köylülerin direngenliğinde, Üniversite kampüslerindeki öğrenci işgallerinde anlatılır, Gazi’de barikatta duyulur sesi.. Ankara’da ‘üstüne üstüne yürüyenlerin’ marşı olur bazen. Liselilerin duvar yazısında da görebilirsiniz gölgesini, Özgecan’larda cisimleşen Kadın yürüyüşlerinde de. LGBTİ’lerin çığlığı o masalın içinden seslenir size.. Yaralıyı tedaviye koşan hekimin verdiği güveni hissettirirken, annelerin koruyucu zinciri gibi sarar çoğu zaman.. Bu masalın başında da sonunda da grev – direniş çadırındaki işçilerin kararlılığını ve şarkılarını görebilir, işitebilirsiniz her zaman..
Ben kendi adıma ve temsil ettiğimiz değerler adına,
Taksim Dayanışması olarak; 2012 Şubatında ilk toplantımızı yaptığımız andaki taleplerimizin de,
Gezi parkındaki ağaçların kesildiği, çadırlarımızın yakıldığı günlerdeki tepkimizin de,
Gencecik çocuklarımıza kıyan polis şiddetinden hesap soran tutumumuzun da,
Parklarda, meydanlarda, sokaklarda özgürlük, demokrasi ve insanca yaşam talep eden milyonların taleplerinin de kararlılıkla arkasındayım.
Bu ‘Destansı Masalı’, Geziyi ve Haziran Direnişini yargılayacak gücünüz varsa buyurun yargılayın…
Biz hazırız ve buradayız!
Ali ÇERKEZOĞLU
29 Nisan 2015- Çağlayan”