Halkların Demokratik Partisi, 6-7 Eylül 1955 yılında gerçekleşen, Çoğunluğu Rum 15 kişinin yaşamını yitirdiği, 4 bin 214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okulun tahrip edildiği 6-7 Eylül Pogromu hakkında hem bir basın açıklaması yaptı, hem de meclise bu günlerin anma günü ilan edilmesi ile ilgili bir kanun teklifi sundu
HDP, 6-7 Eylül pogromunun inkar ve imha üzerinden kurulan politikanın bir örneği olduğunu ve yüzleşilmesi gerektiğini ifade ederek, “Yüzleşilmeyen bütün bu katliamlar ve suçlar, kendini tekrarlayarak halkların ortak geleceğini tehdit ediyor” açıklaması yaptı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), 6-7 Eylül olaylarının yıl dönümüne ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, 6-7 Eylül pogromu-katliamının üzerinden 65 yıl geçtiği hatırlatılarak, Rum ve Ermeniler başta olmak üzere, Hristiyan ve Musevi yurttaşların planlı ve sistematik bir saldırı dalgasına maruz kaldığı belirtildi.
"Irkçı, savaşçı zihniyetten beslendi"
Militarist güçlerin yönlendirmesi, yalan ve kara propaganda ile harekete geçirilen grupların insanlık dışı saldırıları sonucu resmi verilere göre yalnızca İstanbul’da 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 3 bin 584’ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 ev ve işyeri yakılıp yıkılıp, talan edildiğinin hatırlatıldığı açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “Pogromda, birçok kişi katledilirken, dini önderler darp edildi, mezarlıklar tahrip edildi, on binlerce yurttaş baskılar ve can güvenliği tehdidi nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı. Yüzlerce kadın cinsel saldırıya uğradı; bu da kadınlara yönelik taciz, tecavüz saldırılarının tamamının aynı zamanda ırkçı, savaşçı zihniyetten beslendiğinin göstergesi oldu.”
"Bir devlet politikası"
Saldırıların Seferberlik Taktik Kurulu, Kontrgerilla ve MİT’in öncülü olan Millî Emniyet Hizmeti tarafından planlanarak hayata geçirildiği belirtilen açıklamada, “Mustafa Kemal’in Selanik’teki evine bomba atılması provokasyonu ve bunun üzerine servis edilen yalan haberlerle, toplumsal linçin ve yağmanın bir devlet politikası olarak hayata geçirilişinin en utanç verici örneklerinden biri olarak hafızalarda yer edindi. Saldırı aynı zamanda toplumsal sorunları, ekonomik krizi gölgelemek için yönetenlerin her dönem nasıl ırkçılığı ve öteki düşmanlığını kullandığının da en çarpıcı göstergesidir” denildi.
"İnkar ve imha politikaları"
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “6-7 Eylül Pogromu, bu coğrafyanın kültürel, sosyal ve iktisadi mirasını ortadan kaldırmaya ve tekçi, ırkçı bir devlet yapılanması yaratmaya yönelik mühendislik faaliyetlerinin bir parçası olarak hayata geçirildi. Farklılıklarının varlığını inkar ederek, inkarı kabul etmiyorlarsa imhayı dayatarak gerçekleştirilmek istenen bu ‘homojen ve tekçi’ kültürel ve ulusal dayatma, ülke tarihinde yaşanan bütün siyasi felaketlerin en temel sebebidir. 1915 soykırımından kaçarak kurtulan Ermenilerin yerlerine dönüşünün yasaklanması, 1936 Beyannamesi, Varlık Vergisi ve Vakıflar Kanunu gibi sistematik olarak hayata geçirilen politikalar, 6-7 Eylül Pogromu bu ‘inkar’ ve ‘imha’ üzerinden kurulan politik denklemin birkaç örneğidir sadece.
Katliamın üzeri örtüldü
Saldırının üzerinden 65 yıl geçmesine rağmen Cumhuriyet tarihindeki her acı ve utanç verici saldırısında olduğu gibi saldırganlar korunup kollandı, katliamın üzeri örtüldü. Aksine saldırganlar terfi ettirilerek ödüllendirildi. Devlet 6-7 Eylül pogromuyla da yüzleşmedi, Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi vatandaşlardan özür dilenmedi ve zararlar hiçbir şekilde tazmin edilmedi. Bu katliamlarla yüzleşilmedi çünkü tekçi zihniyet halen varlığını koruyor, halen farklılıklara düşmanlık temel bir politika olarak iktidarların başvurduğu yöntemlerden biridir. En son Sakarya’da Kürt tarım işçilerine yönelik linç saldırısında olduğu gibi iktidarlar hem bu düşmanlık iklimini besliyor hem de siyasal olarak bundan besleniyor. Yüzleşilmeyen bütün bu katliamlar ve suçlar bir süre kendini tekrarlayarak halkların ortak geleceğini tehdit ediyor.
Utançla yüzleşilmeli
HDP’nin varlığı ve toplumsal desteği bu tekçiliğe, toplumsal kutuplaşmaya ve düşmanlığa karşı yaratılan en büyük umuttur. Bu anlayışa karşı mücadeleyi her şartta yükseltmek varlık gerekçemizdir. Türkiye’nin kadim halklarına dönük hayata geçirilen bu utançla yüzleşilmesi, faillerin ortaya çıkarılması, yaşanan can ve mal kayıplarının tespit edilmesi, mağdur olan kişilerin veya ailelerinin maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi temel talebimizdir ve birlikte yaşamın olmazsa olmazıdır. Pogromda hayatını kaybeden Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi yurttaşları saygı ve hüzünle anıyor, bu karanlık zihniyeti bir kez daha lanetliyoruz.”
HDP'li Gergerlioğlu'ndan kanun teklifi
Öte yandan 6-7 Eylül Pogromu için HDP Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, "Anma ve Yas Günü" ilan edilmesi kanun teklifi verdi.
6-7 Eylül 1955’te meydana gelen olaylarla ilgili Ömer Faruk Gergerlioğlu tam adı "Yaşanan Olaylarda Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklif" ile araştırma önergesini Meclis Başkanlığı'na sundu.
Sunulan kanun teklifinin gerekçesinde "Aradan geçen 65 yıla rağmen halen pek çok kişinin “Pogrom” olarak nitelendirdiği olaylarla ilgili yüzleşme sağlamamıştır. Yaşanan olaylar bugün halen belleklerde tazeliğini korurken etkin soruşturmaların yürütülmemesi mağdurların adaletin yerini bulamadığı hissiyatı toplumsal barış için risk oluşturmaktadır" denildi.
Kanun teklifinde 6 Eylül de anma günü olarak yer aldı.
Kanun teklifinin tam metni şöyle:
6-7 Eylül 1955 senesinde Türkiye tarihinin en utanç verici görüntülerinden birisi sahnelenmekteydi. 1955’in yazında özellikle dönemin medyasında İstanbul’da yaşayan Rumlara yönelik halkı kışkırtma kampanyaları yapılmaktaydı. Kıbrıs Rumlarının bağımsız olabilmesi için kiliselerde para toplandığı yalanları ile insanlar Rumlara karşı doldurulmaktaydı. Kıbrıs Türktür Cemiyeti (KTC), Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) gibi öğrenci örgütleri basında yer alan yalan haberlerin daha da fazla yaygınlaşması ve Rum düşmanlığının derinleşmesi için çalışmalar yürütmekteydi
6 Eylül 1955’te yalan haberle Selanik’teki Mustafa Kemal Atatürk’ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı yazılıyordu. Bu haber ile yangın için istenen kıvılcım bulunmuş neticesinde galeyana gelen insanlar özellikle Rumlara yönelik yağma olaylarına başlamıştır. Rum azınlığa ait işyerleri evler talan ediliyordu. Resmi kaynaklara göre 4 bin 214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul tahrip edildi. Kiliselere saldırıldı, içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalara zarar verildi. 73 Rum Ortodoks kilisesi ateşe verildi. Olaylarda 11 kişi hayatını kaybetti. Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ise ölenlerin sayısı 15 olarak kayıtlara geçiyordu.
Olaylar konusunda yayınlanan fotoğraflar sadece Beyoğlu İstiklal Caddesini gösterse de Rumların yoğun olarak yaşadığı; Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Eminönü, Fatih, Balat, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy de bu vandallıktan ve ırkçılıktan nasibini alıyordu. Tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59’u Rumlara aitken, kalan yüzde 17’sinin Ermenilere, yüzde 12’sinin Yahudilere ait olması ise olayın sadece bir yağma olmadığını ırkçılık boyutunun da olduğunu gözler önüne seriyordu.
TFF 2018-2019 senesi futbol sezonuna ismi verilen, Türkiye futbolunun efsanelerinden biri olan aslen Rum olan Lefter Küçükandonyanis de, olayların mağdurlarından oldu. Lefter, o günleri şöyle anlattı: “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. Sonra çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”
6-7 Eylül 1955’te olaylara şahid olan Ekümenik Patrikhane’nin fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos, “Hıristiyanlığın Çarmıha Gerilişi” kitabında olayları yazmıştır. Bu kitabı yazısında aktaran Serdar Korucunun aktarımında: “200 Rum genç kızına vahşice tecavüz ve işkence edildi. Boğaz’da, Ortaköy’de, akabinde aklını yitiren 80 yaşındaki bir kadına tecavüz edildi. Şişli’deki Rum Kabristanı’nda yakın zamanda gömülmüş olan İliaskos’un mezarını açtılar ve onun cesedini bıçakladılar! Başka mezarları da kazdılar, kemikleri çıkardılar ve kafataslarına top muamelesi yapıp tekmeleyerek Türk futbolunun ilerlemesi ve gelişmesine önemli katkı sağlayan ünlü Rum futbolcu Lefter Küçükandonyadis’i alaya almak için ‘Lefter Gol, Gol, Gol!’ diye bağırdılar!” ifadeleri yer almıştır. Bu olaylar neticesinde pek çok Türkiye’de yaşayan Rum yurttaş can ve mal güvenlikleri olmadığı için Türkiye’yi terk etmek durumunda kalmıştır.
Aradan geçen 65 yıla rağmen halen pek çok kişinin “Pogrom” olarak nitelendirdiği olaylarla ilgili yüzleşme sağlamamıştır. Yaşanan olaylar bugün halen belleklerde tazeliğini korurken etkin soruşturmaların yürütülmemesi mağdurların adaletin yerini bulamadığı hissiyatı toplumsal barış için risk oluşturmaktadır.
Yukarıda belirttiğim sebepler çerçevesinde ‘6 Eylül gününün 6-7 Eylül 1955’te Yaşanan Olaylarda Kaybedenleri Anma ve Yas Günü’ olması için bu kanun teklifi hazırlanmıştır.