Üçüncü Dünya Savaşı’nın ne ölçüde bir tehdit olarak görüldüğünün sorgulandığı ve beş Avrupa ülkesi ile ABD’de yapılmış olan ankete ilişkin rakamları Macaristan Başbakanı Viktor Orban veriyor. Orban’ın aktardığı rakamlara bakılırsa, “5-10 yıl içinde Üçüncü Dünya Savaşı’nın patlak vereceğini” düşünenlerin oranı Fransa’da yüzde 55, İspanya’da yüzde 50, İtalya’da yüzde 46, ABD’de yüzde 45, Britanya’da ve Almanya’da yüzde 41’e ulaşmış durumda.
Macaristan Başbakanı, ülkesinin M1 TV kanalında yayınlanan konuşmasında, üçüncü dünya savaşı tehdidinin giderek arttığını belirterek, uluslararası toplumun bunu önlemek için elinden gelen her şeyi yapması gerektiğini de söylüyor.
Peki, “uluslararası toplum” n’apıyor? Onu da o toplumun Alman şeflerinden Friedrich Merz’den görebiliriz: Başbakan olmadan önce Orban’ı cezalandırmanın zamanı geldi diye konuşan Merz, şimdi de AB’nin itaatkâr davranmayan Macaristan ve Slovenya’ya artık hoşgörü göstermeyeceğini belirterek, Birliğin bu ülkelere giden fonlarını kesmekle tehdit ediyor.
Askerler tarihi öne çekiyor
Bu arada, Avrupa’daki en üst düzey Amerikalı komutan konumundaki General Alexus G. Grynkewich’in NATO’nun Rusya ve Çin ile potansiyel çatışma yılını biraz daha erken bir tarihe çektiğini görüyoruz. 1 Temmuz 2025’te Amerika Birleşik Devletleri Avrupa Komutanlığı’nın (EUCOM), 4 Temmuz’da ise Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanlığı’nın (SACEUR) komutasını devralarak göreve başlayan General Alexus Gregory Grynkewich, 2027’nin potansiyel çatışma yılı olabileceğini söyledi.
Tabii NATO’nun 1 nolu Avrupa komutanı, “savaşı biz başlatacağız” der mi, demez! Almanya’nın Wiesbaden kentinde askeri ve savunma sanayi liderlerinin katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada Grynkewich, Rusya ve Çin’in Avrupa ve Pasifik’te aynı anda savaş başlatma olasılığı bulunduğunu söyleyerek, müttefiklerin hazırlık için çok az zamanları olduğunu ileri sürüyor.
“Üçüncü Dünya Savaşı’na çok az zaman kaldı,” diyor yani.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun savunma ve uzaydan sorumlu üyesi Andrius Kubilius da, enteresan bir şekilde, General Alexus Grynkewich’in son açıklamalarını yineliyor. Kubilius 2027’nin, Moskova ve Pekin’in eş zamanlı askeri harekatlarını NATO sınırlarına kadar zorlayabilecekleri potansiyel bir dönüm noktası yılı olduğunu vurguluyor.
Nasıl? Anlaşmışlar gibi, 2027’ye işaret etmekte.
Muhteşem fırtına
Grynkewich, ABD’nin odağının daha ziyade Pasifik olacağını ima ederek Avrupa’nın savunma konusunda kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini dile getiriyordu. Kubilius da onunla paralel düşünüyor gibi:
“Avrupa’da Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sürmesi, Rus saldırganlığının artması ve ABD’nin Avrupa’dan çekilmesinin hızlanması nedeniyle muhteşem bir fırtınayla karşı karşıya bulunduklarını” ifade eden Kubilius, “ABD’nin Avrupa’dan çekileceği yeni bir gerçek ve bu, NATO’dan çekilecekleri anlamına gelmiyor. Çin’in yükselen askeri gücü, ABD’nin dikkatini giderek daha fazla Hint-Pasifik bölgesine kaydırmaya itecek ve ABD’nin Avrupa’daki varlığını azaltacak,” şeklinde görüş bildiriyor.
Gelecek 10 yılda Avrupa’nın savunma konusunda kendi ayaklarının üzerinde durması gerektiğinin kaçınılmaz olduğuna işaret eden Avrupa’nın Savunma Şefi, yine de Avrupa’nın ABD ile öfkeli bir boşanma süreci yürütmekten de kaçınması gerektiğini düşünüyor.
Yeniden Orban’a dönelim… Yukarıda atıfta bulunduğum konuşmasında Orban, “Belki de şu anda en önemli soru, üçüncü bir dünya savaşı çıkıp çıkmayacağı ve bunun cevabı bir dünya savaşı olasılığının sürekli arttığıdır,” şeklinde konuşuyordu.
Evet, Donald Trump’ın başkanlık görevine yeniden gelmesi akabinde ABD ile Rusya arasında bir yumuşama başlar gibi olmuş ve biz de “son yıllarda gerçekleşme ihtimali giderek artmış III. Dünya Savaşı’nın da iptal olduğunu söylersek, sanırım yanlış bir ifade kullanmış olmayız,” demiş ve eklemiştik:
“En azından geçici olarak!”
Öfkeli boşanma mı nikah tazeleme mi?
Geçti… Geçen süre zarfında, Trump’ın Avrupa’yı kalıcı bir barışın güvencesi olacak yeni bir güvenlik mimarisine kavuşturma çabasına girmekten ziyade Avrupa’ya “inin sırtımdan” dediğine ve büyük çoğunluğu savunmaya yüzde 2 civarında yatırım yapan NATO ülkelerine gayrisafi yurt içi hasılalarının (GSYH) yüzde 5’i oranında harcama hedefi koyduğuna tanık olduk. Yani ortada “öfkeli boşanmadan” ziyade “daha iddialı ve zoraki bir nikah tazeleme” var gibi göründü.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, NATO’nun kolektif savunmasına ABD’nin katkısını ikame etmenin Avrupalı müttefiklere maliyetinin 1 trilyon dolara kadar çıkabileceğini tahmin ediyor. Avrupa savunma kurmayları bunu belki anlamış görünüyorlar ama rekabet gücü gerilemiş, ekonomik büyümeleri zayıflamış ve iç sorunları artmış bir Avrupa’nın bu maliyeti nasıl karşılayacağı ve otoriteryen bir dönüşüm yaşamadan toplumlarına bunu nasıl kabul ettirecekleri bir soru işareti olageldi.
“Avrupa’da bir heyûlâ kol geziyor” başlıklı T24 yazımda, NATO eliyle Avrupa’nın ufkuna yeni bir militarizasyon dönemi yerleştirilirken, Askeri Keynesyenizmin de startının verildiğini temellendirmeye çalışıyordum. Dolayısıyla, soru işaretlerinin bir kısmı artarken bir kısmı da azalıyor.
Azalmayan tek şey var: Orban’ın da dile getirdiği, üçüncü dünya savaşı tehdidi. 26 Haziran 1945 tarihinde San Francisco’da imzalanmış ve 110. maddeye uygun olarak 24 Ekim 1945’de yürürlüğe girerek uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını evrensel düzeyde yasaklamış Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması maalesef bu tehdidin giderilmesinde epeydir bir işe yaramıyor. Yaramadığı gibi, ABD örneğinde olduğu gibi BM kurumlarından çıkış dahi görülüyor. Washington yönetimi, UNESCO’dan yıl sonuna kadar ayrılacağını açıklıyor.
Şubat 2022’den bu yana vergi mükelleflerinin 175 milyar dolarını “yardım” adı altında Kiev yönetimine çatır çatır yedirten ABD’nin uluslararası toplumun eğitim, bilim, kültür ihtiyaçlarını destekleyecek bütçe ve enerjisi yok artık. Herkes başının çaresine bakacak! Komutanın dediği gibi, “Müttefiklerin savaşa hazırlık için çok az zamanları kaldı!”