Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali kapsamında 13 Temmuz 2025 tarihinde Samandağ’da düzenlenen “Soykırım İkliminde Alevilerin Geleceği: Riskler ve Olanaklar” sempozyumu gerçekleştirildi. Sempozyumun selamlama konuşması Samandağ Belediye başkanı Emrah Karaçay tarafından gerçekleştirilirken, açılış konuşması Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya ve Dr. Hakan Mertcan tarafından yapıldı. Sempozyumun konuşmacıları arasında Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu eşit başkanı Hüseyin Mat, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Mustafa Aslan, Avrupa Arap Alevileri Federasyonu 2. Başkanı Hasan Gökyıldız, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe, Demokratik Alevi Dernekleri Eşbaşkanı Kadriye Doğan, Halkların Demokratik Kongresi Eş sözcüsü Ali Kenanoğlu Arap Halkı Alevileri Dayanışma Derneği Başkanı Hamit Karaoğullarından , Samandağ Alevi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Zülfikar Çiftçi , Ehlen Dergisi gibi çok sayıda kurum ve çevrelerin yanı sıra, Dem İstanbul mv. Celal Fırat, CHP Hatay mv. Servet Mullaoğlu, Ayhan Yalçınkaya, Hakan Mertcan, Hasan Sivri, Mahmut Ağbaht, Yüksel Mutlu, Musa Özoğurlu, Canan Yüce, Hamide Rencüz gibi çok sayıda akademisyen, gazeteci ve siyasetçi yer aldı.
Sempozyumun bileşeni olan Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Avrupa Arap Alevileri Federasyonu (AAAF), Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK), Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri (PSKD), Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), Arap Halkı Alevileri Dayanışma Derneği (AHAD-DER), Samandağ Alevi Değerleri Koruma Derneği, Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Ehlen Dergisi ve Samandağ Kalkındırma Derneği ’25. Evvel Temmuz Festivali Komitesi ortak bir sonuç metni yayınladı.
Sadece acı değil, dayanışma ve direnç de ortak
Sempozyum bildirgesinde, özellikle Suriye’deki Alevi, Dürzi ve Hristiyan toplulukların karşı karşıya kaldığı tehditlere dikkat çekilirken, bu tabloyu değiştirecek olanın uluslararası dayanışma, örgütlenme ve ortak mücadele olduğu vurgulandı:
“Tarihi yalnızlığımıza rağmen, biz birbirimize tutunarak çoğaldık. Şimdi bunu bölgesel ve küresel ölçekte bir dayanışma hattına dönüştürme zamanıdır.”
Kadim topluluklardan yeni bir gelecek

Sempozyuma katılan kurumlar, Alevi topluluklarının sadece mağdur değil, aynı zamanda tarihsel hakikat ve adaletin taşıyıcıları olduğuna işaret etti. Arap, Kürt ve Türk Alevilerinin kendi aralarındaki sınırları aşarak ortak bir gelecek inşa etmesi gerektiği fikri öne çıktı.
“Aleviler olarak, farklılıklarımızı tehdit değil, zenginlik olarak görüyor; yolumuzu ‘yol bir, sürek binbir’ anlayışıyla kuruyoruz.”
Yeni bir Alevi kamusu inşa etmek mümkün
Bildiride öne çıkan bir diğer başlık da “yeni bir Alevi kamusu”nun inşası oldu. Bu kapsamda, sadece inanç ve kültür düzeyinde değil, politik, akademik ve sivil alanda da örgütlü bir Alevi varlığı inşa edilmesinin gerekliliği vurgulandı. Alevi topluluklarının temsil, bilgi üretimi ve stratejik yönelim açısından kendi kurumlarını kurma zamanının geldiği ifade edildi:
“Kendimizi yeniden kurmak, hem kendi geleceğimiz hem de tüm bölge halkları için ortak bir barış ve eşitlik modeline katkı sunmak anlamına geliyor.”
Suriye için yardım koridoru çağrısı

Sempozyumda, Suriye’deki Alevi topluluklara yönelik kuşatma ve tehditlerin son bulması için Türkiye’den sınırların açılması ve acil insani yardım koridoru oluşturulması talep edildi. Ancak bu çağrı yalnızca bir yardım çağrısı değil, aynı zamanda halklar arası dayanışmanın ve kardeşliğin gereği olarak sunuldu:
“İnsanlık değerlerine sahip çıkan herkesin, yardımın engellenmediği, dostlukların inşa edildiği bir sınır hattı için ses çıkarması gerekir.”
Barış sürecine Aleviler dahil edilmeden demokrasi mümkün değil

Sempozyumda, Türkiye’de yeniden başlayan barış süreci de değerlendirildi. Bildirgede Alevilerin bu süreçte dışlayıcı değil, kurucu bir özne olarak görülmesinin hayati olduğu ifade edildi:
“Barış, Alevilerle mümkündür. Barış, kadınlarla, Kürtlerle, Ermenilerle, Süryanilerle mümkündür. Hiç kimsenin dışlanmadığı bir demokratik gelecek, bölgemizin de ilacı olabilir.”
Zerka Ana’dan Dersim’e: Ortak hafızadan ortak direnişe
Sempozyum bildirgesi, Suriye’deki Alevi toplulukların direncini Zerka Ana figürüyle simgeleştirirken, Dersim’den Seyit Rıza’nın sesiyle buluşturdu. Bu tarihsel köprü, sempozyumun en vurucu çağrısıyla tamamlandı:
“Lahmuke lahmi, ruhuke ruhi, we demmuke demmi” – Etin etimdir, ruhun ruhumdur, kanın kanımdır.
İmzacılardan ortak davet: Gelin, yeni bir yol açalım

Sempozyumun sonunda, Türkiye ve Avrupa’dan geniş katılımla destek veren Alevi kurumları, yeni bir örgütlülük, dayanışma ve küresel ölçekte birlikte mücadele için çağrı yaptı:
“Zaman daralıyor. Ama tarih hâlâ bizim ellerimizde. Gelin, Alevi hafızasının ışığında yeni bir yol açalım. Bu sadece bizim için değil, tüm insanlık için bir umut yolu olabilir.”
Açıklamanın tam metni şöyle:

SAMANDAĞ KALKINDIRMA DERNEĞİ EVVEL TEMMUZ KÜLTÜR SANAT FESTİVALİ SOYKIRIM İKLİMİNDE ALEVİLERİN GELECEĞİ: RİSKLER, OLANAKLAR VE OLASILIKLAR SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ – 13 TEMMUZ 2025, ANTAKYA/SAMANDAĞ
1- 8 Aralık 2024 tarihinden bu yana geçmişi, Suriye’de yaşanan 10 yılı aşkın süreye uzanan iç savaşa kadar götürülebilecek bir Alevi soykırımı yaşanmaktadır. Özellikle ilgili tarihten bu yana bu soykırımın insani, kültürel, maddi ve manevi olarak yarattığı kayıplarla yıkımlar, artık dünyanın sessizliği ile birlikte düşünüldüğünde katlanılmaz ve telafi edilemez boyutlara ulaşmıştır.
Başta Aleviler olmak üzere Suriye’de kendilerinden olmayan toplulukları yıkılan eski rejimin işbirlikçisi olarak ilan eden selefi, cihadist HTŞ rejimi, Alevilere, Dürzilere ve Arap Hristiyanlara yönelik apaçık bir imha operasyonu yürütmektedir. Bu doğrultuda bugüne değin tespit edilebildiği kadarıyla 150 binden fazla Alevi katledilmiş ve özellikle genç kadınlar ile çocuklar kaçırılarak akıbetleri belirsiz hale gelmiştir.
IŞİD zihniyetli HTŞ rejimi Alevi soykırımını özellikle cinsiyetlendirilmiş bir politika doğrultusunda yürütmekte, kadınlara yönelik kaybetme, kaçırma, taciz, tecavüz ve köleleştirme uygulamalarına ara vermeden devam etmektedir. Ne yazık ki gerek Türkiye’den gerekse dünyadan feminist hareketin güçlü ve öncü aktörlerinin cinsiyetlendirilmiş bu soykırıma karşı yükseltilen sesleri yeterli görünmemektedir.
Aynı şekilde, Türkiye başta gelmek üzere, ABD ve AB ülkeleri ile onların Ortadoğu’daki işbirlikçileri, eli kanlı bir örgüt olan HTŞ’yi Suriye’ de kurucu temel aktör olarak kabul ettiler. Açılan bu politik yol, sadece Suriye Alevilerinin değil, aynı zamanda Dürziler, Gayrimüslim topluluklar başta gelmek üzere şeriatçı perspektif dışında kalan toplulukların adeta ölüm fermanı olmuştur.
HTŞ rejiminin üniter devlet ısrarı bölgeyi yeni bir iç savaşa doğru sürüklemektedir. Bu iç savaş ikliminde Alevilerin ve diğer toplulukların uğradığı soykırımın, HTŞ rejiminin engellemeleri ve gerçeği karartma çabaları nedeni ile raporlanması, uluslararası kamuoyuna sunulması büyük güçlükler altında yapılmaktadır.
HTŞ rejimi soykırım gerçeğini karartmak, soykırım tanıklarının seslerinin uluslararası düzeyde duyulmamasını engellemek için elinden geleni yapmaktadır. Şu anda en başta Lazkiye kırsalında olmak üzere Hama, Humus, Tartus, Lazkiye gibi Alevi nüfusun yoğunlaştığı bölgelerde soykırımdan kurtulmayı başaranlar ne yazık ki açlık ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu topluluklara temel gıda ve sağlık malzemelerinin ulaştırılması doğrudan HTŞ rejimi tarafından engellenmekte ve bu rejimin hamileri durumundaki Türkiye ve ABD gibi ülkeler buna seyirci kalmaktadır. Hatta Türkiye, ilgili bölgeye en yakın ve en kolay yardım edebilecek bir ülke olmasına rağmen kendisi yardım etmeyi reddettiği gibi, sivil inisiyatiflerin bölgeye yardım ulaştırmasını kolaylaştırmamakta aksine engellemektedir.
Açıkça beyan ederiz ki, Suriye iç savaşı boyunca selefi cihadistlerin topraklarını kullanmasına göz yuman ve topraklarından ayrılmak zorunda kalan Sünni Arap topluluklara sınırlarını ardına açan Türkiye, şu anda soykırıma uğrayan Alevi Arap ve Gayrimüslim topluluklara sınırlarını açmamaktadır.
Sempozyumumuz Türkiye’deki iktidara, Suriye’de soykırıma uğrayan Alevi topluluklara gerekli insani yardım ulaştırılabilmesi için ivedilikle bir yardım koridorunun açılmasına dönük çağrı çıkartır! Temel insani yardım koridorunun açılmaması, bugün HTŞ rejimi tarafından rehin alınan 3 milyonu aşkın Alevinin genç-yaşlı-çoluk-çocuk demeden ölümüne ve imhasına seyirci kalmaktır. Bu büyük insanlık suçuna seyirci kalma utancını Türkiye’ de yaşayan toplulukların sırtına vuranlar tarih tarafından asla unutulmayacak ve affedilmeyecektir.
2- Suriye soykırımı vesilesiyle şimdiye değin bir araya gelmekte, gerek kendi iç ilişkileri, gerekse devletin müdahaleleri ile güçlük çeken Kürt-Türk- Arap Alevi topluluklar, bu sempozyum vesilesiyle kendi aralarındaki ilişkilerin daha da geliştirilmesi, Tüm Alevi yapılar ve topluluklar arasında düzenli ve kurumsal bağların oluşturulması; Alevi topluluklarının farklı deneyim alanlarının birbirine açılması; süreklilik arz eden etkileşim, eylem ve dayanışma odaklı işbirliğinin geliştirilmesi, acil durum mekanizmalarının kurulması gerekliliğine dikkat çekmişlerdir.
3- Sempozyumumuz, gerek bugün Suriye’de sürmekte olan soykırım ve gerekse şimdiye değin Türkiye topraklarında yaşanan katliam, pogrom ve soykırım uygulamaları gözetildiğinde Alevi örgütlülüğünün bugün ulaştığı düzeyin tüm bunlarla mücadele etmekte yetersiz kaldığını saptanmaktadır. Bu durum, Alevi örgütleri arasında yeni dayanışma ve ortak mücadele alanlarının ivedilikle oluşturulmasının önemini işaret etmektedir.

4- Bugün yaşanmakta olan soykırım tecrübesi, Suriye’de bağımsız bir Alevi örgütlülüğünün yokluğunun, Alevilerin kriz haline gelen temsil sorununu derinleştirdiğini göstermektedir. Bu sorunun yarattığı çaresizlik kimi Alevi çevreleri vesayet, kliyantalist ya da hamilik arayışı odaklı politikalara yöneltmektedir. Sempozyumumuz, Alevilerin ve diğer halkların kurtuluşunun dış güçlerin yönlendirmesiyle değil; kendi öz örgütlülüklerini güçlendirmeleri ve eşit, barışçıl, demokratik birliktelikler geliştirmeleriyle mümkün olduğunu vurgular, özellikle bölgedeki katliamların sorumlusu olan İsrail, ABD gibi devletleri “kurtarıcı” olarak gören, gösteren vesayetçi politikalara karşı daha duyarlı ve proaktif bir tutum alınması konusunda tüm çevreleri uyarır.
5- Kuşkusuz ki Alevilerin tarihi, kendi dinsel özellikleri gereği hayatları boyunca ortodoks, selefi dinselliklerin hedefi olmalarının tarihidir. Bu anlamda Aleviler adeta tarihsel bir yalnızlığa mahkum edilmiş, yaşadıkları coğrafyalardan olabildiğince soyutlanmış, dolayısıyla da kendilerini, hafızalarını, dilsel, dinsel ve kültürel özelliklerini yeniden üretmelerinin önüne set çekilmiştir.
Bu yalnızlaşma ölçeğinde Alevi topluluklar, hayatta kalabilmek için Suriye ve Türkiye örneğinde olduğu gibi, kendi Alevi kimliklerini ulusal kimlikler karşısında ikincilleştirmek, Alevi kimliklerini yeniden üretmek yerine ulusal kimliğin bir parçası olmak zorunda bırakılmışlardır. Bu durum hem Suriye hem Türkiye örneğinde ulus inşasında temel rol oynayan modern devletin ve onun çıkarlarının Aleviler için biricik referans noktası haline gelmesine sebep olmuştur. Bu da tüm Alevi topluluklar ölçeğinde Alevilerin değerlerinin modern devletin ve dünyanın değerleri karşısında en hafif tabiri ile aşınmasını, daha yerinde bir ifade ile yozlaşmasını ya da yok olmasını beraberinde getirmiştir.
Yine Türkiye örneğinde görebileceğimiz gibi, Alevi topluluklar devletle ilişkilenme biçimlerinin umulan pozitif sonuçlarına sahip olamadıkları ölçüde, bu kez yerel-siyasal ağları kullanmak zorunda kalmış ve yerel-siyasal ağların Alevi toplulukları içinde etkisi arttıkça, Alevilerin gündemi bu kez de devletin yansıra bu yerel ağlar tarafından kontrol edilmeye başlamıştır.
6- Sempozyumumuz bugün tüm Alevi topluluklar açısından bir örgütlenme ve kurumsallaşma sorunu olduğunu saptamaktadır. Aleviler sorunlarına çözüm yolları geliştirecek stratejik merkezlerden, akademik enstitülerden ya da çeşitli türden bilgi ve politika üretebilecek oluşumlardan mahrumdur. Sempozyumumuz bu nedenle tüm Alevi oluşumlarını ivedilikle kendi politikalarını, stratejilerini, örgütlenmelerini geliştirecek ve bunların ihtiyaç duyacağı akademik, tarihsel siyasal bilgileri üretecek kurumsallaşmalar oluşturmaya davet eder.
7- Son süreçteki gelişmeler bir kez daha göstermiştir ki, başta Arap Aleviler olmak üzere Türk ve Kürt Alevilerin hem kendi öz örgütlenmelerini güçlendirmeye hem de ortaklaşacakları bir çatı örgütlenmeye ihtiyaçları öncelikli durumdadır. Hatta bölgemizdeki ve dünya genelindeki gelişmeler sadece Türk-Kürt-Arap Alevileri arasında değil, dünyadaki tüm Alevi örgütleriyle ve diğer azınlık deneyimleri ile temasa geçebilecek, deneyim paylaşacak ve dayanışmayı büyütecek küresel ölçekte bir örgütlenmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
8- Çatı örgütlerinin oluşturulması ve küresel ölçekteki etkileşimler, bir yandan Alevi toplulukların yaşadıkları ülkelerde devletlerin ve siyasal iktidarların müdahaleleri ile birbirlerinden uzaklaşmalarının önüne set çekecek, diğer yandan politik ya da erkan farklılıklarından ötürü Alevi toplulukların birbirinin ötekisi olmasını engelleyerek “yol bir, sürek binbir” ilkemizi daha güçlü şekilde hayata geçirmemizi imkan verecektir.
9- Alevi toplulukların tüm dünyada ve en başta mevcut Suriye soykırımı gerçeği karşısında ivedilikle insani yardım koridorunun açılması ihtiyacı ile uluslararası lobicilik, medyanın harekete geçirilmesi ve duyarlılık baskısı altına alınması, ilgili uluslararası kurumların bölgede faaliyet yürütmesinin sağlanması, küresel ve ulusal ölçekli sivil toplum inisiyatiflerinin harekete geçirilmesi ve tüm diplomatik mekanizmaların çalıştırılabilmesi için, ulusal ve küresel ölçekte yeni örgütlenmelere ihtiyaç duyulduğu açıktır.

10- Bugün Türkiye’de iktidar sahiplerinin “Terörsüz Türkiye”, Kürt siyasal hareketinin ise “Demokratik Toplum ve Barış Projesi” olarak adlandırdığı bir siyasal süreç deneyimlenmektedir. Sempozyumumuz yıllardır süren silah seslerinin susmasını ve bir kez daha barışa, Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesine imkan verilmesini bütün içtenliği ile selamlar. Bu sürecin egemen güçlerce iktidarlarının devamını sağlamak darlığıyla istismar edilmemesi için, başta Aleviler olmak üzere toplumun bütün dışlanmış, ötekileştirilmiş, ezilmiş kesimlerinin sürece dahil edilmesi belirleyici önemdedir. Bu itibarla, Alevi topluluklar Türk-Kürt-Arap olmaları ya da olmamaları hiçbir önem taşımaksızın, bu sürecin kurucu özneleri olarak görülmeli, aleviler olmaksızın demokratik- eşitlikçi bir toplum modelinin oluşturulamayacağının farkında olunmalıdır.
Türkiye’ de yaşayan toplulukların birlikte, yeniden bir hayat kurabilmeleri ve tüm bölgeye örnek oluşturulabilecek demokratik ve eşitlikçi bir model oluşturabilmeleri, ancak tarihsel bir yüzleşmeyle, düşmanlaştırıcı politikaların tümüyle terk edilmesiyle, en başta Araplar, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Rumlar gibi kadim topluluklar olmak üzere, herhangi bir darlaştırmaya, dışlamaya yönelmeden bölgenin tüm halklarını kapsayıcı ve eşit vatandaşlık hukukuna dayanan düzenlemelerle mümkün olduğunun altını çizer.
Bu topluluklara karşı işlenen nefret suçlarıyla yüzleşerek ve bu yüzleşmenin gereklerini yerine getirecek mekanizmaların hayata geçirilmesini; dahası, hep birlikte yepyeni bir kamusal ortaklık anlayışının inşasını önerir.
11- Topluluklar arası tarihsel deneyimleri toplulukları birbirine düşmanlaştırıcı bir biçimde seferber edenler ve bu yolla en başta Türk-Kürt-Arap Alevileri siyasal sahnenin dışına itmeye çalışanlar bilmelidir ki, Alevilerin tarihsel ve teolojik deneyimi, geçmişten bugüne iyiliğin ve kötülüğün her karşılaşma anında iyiliğin yanında saf tutarak Alevilerin hafızalarını yenilemekte ve ne kadar imha edilirse edilsinler her zaman ezilen halklar arasında bir bağ dokusu olarak kalıcı bir rol üstlenmektedir.
12- Hiçbir Alevi topluluk tarihi boyunca intikam peşinde koşmamış ama kendi eksikliklerini Alevilere düşmanlık üzerinden telafi etmeye çalışan ve bunun için bildiği tek araç olan şiddete başvuran zalimlerin hedefi olmuştur. Bugün eğer Alevi toplulukların hafızası yas odaklı olarak görülüyorsa bu Alevilerin iflah olmaz travmalarından değil, Alevileri sürekli bir intikam nesnesine dönüştüren, kendini sürekli herkesten alacaklı sanan ve kendi dışındaki tüm dinsel yaklaşımları tekfir eden ortodoks-selefi dinsel yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır.
Alevilerin dünyayla kurdukları ironik, heccav, eğlenceli, neşeli ilişki dünyayı cehenneme çevirmeye kararlı görünen zalimler ve onların destekçileri için başlı başına bir düşmanlık ve nefret konusu olmaktadır. Alevilerin gözleri kan ve yaş içindeki en yaslı hali bile, dünyayı ele geçirip cehenneme çevirmeye çalışan tekfircinin ciddiyete çağıran zalimliği karşısında, dünyaya salınmış bir kahkahadır!
Sonuç olarak;
Sempozyumumuz en başta Suriye’ de yaşanan soykırıma karşı çıkmak üzere ve bölge ülkelerinin tümünde karşımıza çıkan Alevi topluluklara yönelik düşmanlaştırıcı politikalara ilişkin olarak tüm Alevi toplulukları ve kurumlarını ortak mücadele alanlarına ve dayanışmaya davet eder. Bu anlamda, yeni bir Alevi kamusunun inşası için her topluluğun tarihsel bir sorumluluğu olduğunu beyan eder.
Bugün Suriye’den yükselen Zerka Anamızın sesi hepimizin sesi olduğu gibi, Zerka Anamız, “babasına ana olan Fatıma-t-’ül-Zehra” gibi hepimizin anasıdır ve hepimiz adına tüm dünyaya sesleniyor: FŞERTO!
Ve biz de Dersim’den Seyit Rıza’nın sesini Zerka Anamızın sesine katıyoruz: “Biz sizin yalanlarınızla baş edemedik, bu bize ders olsun. Ama sizin önünüzde de asla diz çökmedik, bu da size dert olsun!”
Sempozyumumuz Suriye’de soykırıma uğrayan bütün canlarımızı aramızda bilir ve soykırım ya da pogrom tehditleriyle yüz yüze yaşayan tüm Alevi canlarımıza seslenir:
“LAHMUKE LAHMİ, RUHUKE RUHİ, WE DEMMUKE DEMMİ!”
İmzalayan Kurumlar
Alevi Bektaşi Federasyonu
Avrupa Arap Alevileri Federasyonu
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu
Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri
Demokratik Alevi Dernekleri
Arap Halkı Alevileri Dayanışma Derneği
Samandağ Alevi Değerleri Koruma Derneği
Halkların Demokratik Kongresi
Ehlen Dergisi
Samandağ Kalkındırma Derneği 25. Evvel Temmuz Festivali Komitesi