Bazı gazetelerin 18 Mayıs Pazar günü, web sayfalarından paylaştıkları bir habere göre, İstanbul Aydın Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğrencileri “Direnişimizi Kalıcı Hale Getirelim” başlığında bir çağrı yayımlayarak, üniversite öğrencilerini 19 Mart’ta başlattıkları eylemleri kalıcı hale getirebilmek için 19 Mayıs Pazartesi günü, Maçka Parkı’na davet etti. Haberi okuduğum her iki gazetenin de nedense çağrıyı içeriğinden oldukça farklı bir siyasal bağlamda, sanki bayram kutlaması yapılacakmış gibi haberleştirmiş olduklarını belirtmek istiyorum. Öncelikle çağrı metnini paylaşalım:
“Direnişimizi Kalıcı Hale Getirelim
“19 Mart’ta barikatı yıkarak başlattığımız direnişimizin ikinci ayındayız. Hâlâ tutuklu sıra arkadaşlarımız var, hâlâ gözaltılar var ve hâlâ kampüslerimizde polis, özel güvenlik birimleri (ÖGB), hatta şeriatçı şiddeti var. Ancak bunların karşısında da bulunduğumuz her alanda daha da büyüteceğimiz öğrenci dayanışması var. Geçtiğimiz iki ayda yaşadığımız gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler ve baskılar bize bir şey öğretti: Artık susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz! Direnişin hiçbir rengini arkada bırakmadan bir arada olmanın yollarını arıyoruz.
Birlikte üretip, birlikte paylaşmak, tutuklu olan arkadaşlarımızı gündemde tutmak ve göstermiş olduğumuz öğrenci dayanışmasını daha da büyütmek için herkesi beraberliğe çağırıyoruz. Korkuyu, umudun ve direnişin ezgileriyle aştık, şimdi sırada dayanışmanın yollarını aramak var!
Bu açık çağrıyla 19 Mart’ta bugüne kadar vermiş olduğumuz mücadeleyi nasıl kalıcı hale getireceğimizi birlikte tartışabilmek istiyoruz. Kampüslerimizden taşmak, sokakları, meydanları ve parkları doldurmak ve en yüksek sesimizle tutuklu arkadaşlarımıza adalet diye haykırabilmek için birbirimize ihtiyacımız var. Ne polis, ne ÖGB, ne de şeriatçılar… Kampüslerimiz bizimdir! Şenliklerimizle, pankartlarımızla, sloganlarımızla biz buradaydık ve burada olmaya devam edeceğiz. Tüm sıra arkadaşlarımız özgür olana kadar, bilimin ışığında ilerleyen demokratik ve özerk üniversiteleri kurana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
Hep Birlikte Ses Çıkartıyoruz
Sanatın, direnişin belleği olduğunu biliyoruz. Susturulanların sesini taşıyor, arkadaşlarımızın hikayesini normalleştirmemeyi seçiyoruz. Ortak bir hafıza yaratabilmek için hep birlikteyiz.
Hep beraber ses çıkarıyor, dikiyor, kesiyor, nakşediyor çiziyor ve yaratıyoruz. Emeklerimizin beraberliğinden doğan her nesne ve an da direnişimize bir gurur bırakıyor.
Müzisyenler, gruplar, sanat pazarlarında, sergilerde yer alabilecek öğrenci ve kolektifler… farklı formlarda üreten herkesle bir arada olalım istiyoruz.
Hepimizin, birbirimizin sesini daha çok duymaya, üretimlerini daha çok görmeye, okumaya, dinlemeye ihtiyacımız var.
Bir şarkıyı birlikte söyleyebiliyor, birlikte dans edebiliyorsak, dayanışmayla da bir dünyayı birlikte inşa edebiliriz.”
Çağrının yeşerttiği umut
Bu çağrıyı okumanız size ne(ler) düşündürdü, ne(ler)yi duyumsattı bilemiyorum. Çağrıdan çok etkilendiğimi açık yüreklilikle söylemek istiyorum. Yalnızca dört cümlesini koyulaştırmak ve ÖGB’nin açık halini yazmak dışında hiçbir yerine dokunmadım. Barikatları yıkarak 19 Mart İsyanı’nı/Direnişi’ni başlatan üniversite gençliği, bu çağrıyla günümüz Türkiye’sinde muhalefetin en çok gereksinimi olduğunu düşündüğüm iki önemli eksiği tamamlayabilmeyi dile getiriyor. İlki; konunun öznesi olan hiç kimseyi dışarıda bırakmadan hep birlikte, bir arada olmak, ikincisi de korkunun hep birlikte aşılmasından sonra, sıranın dayanışmada olduğu saptama ve çağrısı. Çağrının yalnızca bu iki cümlesinde belirtilen hedefler bile sosyalist-sol parti ve yapılar tarafından 19 Mart’tan bugüne kadar kamusal olarak halen dile getiril(e)medi. Oysa, bu iki hedef de günümüzde, silahların susmasıyla eş zamanlı olarak, demokratik toplumun inşası için, bir manivela, bir kaldıraç olabilecek öneme sahip.
Üniversite öğrencilerinin bunları gören bir yerden mücadeleye “bilimin ışığında ilerleyen demokratik ve özerk üniversiteleri kurana kadar” devam edeceklerini ilan etmiş olmaları da yıllardır özlemini duyduğumuz bir tutum. Değil mi? Yalnızca dile getirme değil, bir tutum alışı ifade ediyorlar. Başarabilmelerini bütün kalbimle umut ediyorum.
Böylesine güzel bir umudu duyumsamışken günümüz akademisyenlerine, muhalefetin solu, solcusu olarak kendilerini ve yapılarını tanımlayanlarla ilgili herhangi bir değerlendirmeye bu yazıda yer verip ne canımızı sıkalım ne de umudumuzu azaltalım.
Yazımın buraya kadar olan bölümünü çağrı haberini okuduğum gün bana düşündürdükleri ve duyumsattıkları üzerinden yazmıştım. Devamını ise ertesi güne bıraktım. Çağrıya uyarak ertesi gün eylemi izlemek üzere Maçka Parkı’na gittim. Eylem için İTÜ İşletme Fakültesi’nin tarihi binası önünde yüzlerce öğrenciyi ellerinde pankartlarıyla sloganlarını haykırırken gördüm. Sonrasında da buluşmanın bir bölümünü izledim. Geleceğe yönelik kaygılarım azaldı. İçimi sevinç kapladı. Duyduklarımın bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Buluşmada paylaşılanlar
“Gençlik bayramı diyorlar, peki nerede bu gençlik? Demokratik haklarını aradıkları için, güvenli gelecek istedikleri için cezaevindeler! Çalışmak zorunda bırakıldıkları için atölyelerde iş cinayetlerine kurban gidiyorlar. Demokratik üniversiteleri kuracağız! Parasız, bilimsel, demokratik eğitim istiyoruz! Bütün sıra arkadaşlarımız serbest bırakılana dek, bütün sıra arkadaşlarımızla bu yolu yürüyene dek mücadelemiz devam edecek, direniş devam edecek! 19 Mayıs bizim için bayram değil mücadele günüdür! Bu daha başlangıç mücadeleye devam! Direne direne kazanacağız!” Üniversite gençliği çağırıyor değil mi? Duyalım, kulak verelim…
Paylaşılmayanlar
Bir de üniversite gençliğinin de hem bugünü hem de geleceği için öncelikli öneme sahip olduğunu düşündüğüm; ancak buluşmayı izlediğim süre içinde paylaşılmayan bir konu vardı ki o da çok önemli bir eksiklikti: Kürt meselesinin siyasal ve demokratik çözümü. Toplumsal haklar bağlamında eşit ve birlikte yaşam. Silahların susması. Bugünün Türkiye’sinde bu meselenin hayatını etkilemeyeceği kimse var mı? Olduğunu zannetmiyorum. Kabul etsek de etmesek de dolaylı olarak değil, hepimizi, herkesi doğrudan etkileyecek öneme ve önceliğe sahip. Hatta gelecek kuşakları da. Dileğim bu eksikliğin de en kısa zamanda tamamlanması ve çağrıdan başlayarak, taleplere ve sloganlara yansıması.
Fotoğraf: Özgürlükçü Gençlik X hesabından