şu mecranın okurları tüsiad’ın adını yeni duymuş olamaz ama bazı ayrıntılardan haberdar olmayabiliriz. internet sitesinde adı, “türk sanayici ve işinsanları derneği” olarak belirtiliyor. o zaman niye tüsid değil diyebilirsiniz, sebebi şu ki kurulduğu sırada işinsanı diye bir laf yoktu, türk sanayici ve iş adamları derneği’ydi adı. kim bilir, belki bir gün “türkiye sanayici ve işinsanları derneği” olur. bir şeyin adını değiştirince içeriğinin ve işlevinin değişmediğini bilmez değiliz, o yüzden adının iş adamlarından işinsanlarına değişmesine anlam yüklemeyiz.
üretim araçlarının özel mülkiyetinin kadınlarda ya da erkeklerde olmasının, ücretli emek sömürüsü, çevre sorunları vb. yani kapitalizmin sonuçları açısından bir fark yaratmayacağını, üretim araçlarının kamunun mülkiyetinde olması gerektiğini biliyoruz. bizim derdimiz değil ama patrona iş adamı demeyip işinsanı dediğinizde, kadın patron sayısı artmıyor ama kadınların istihdamı, eğitimden yararlanması, gayrimenkul sahibi olabilmesi,[1] ücretsiz işleri erkeklere devretmesi gibi cinsiyete ilişkin meselelerde hiçbir gelişme zaten olmuyor.
tüsiad’a dönersek… internet sitesine göre 4500’e yakın şirketi temsil ediyor, tarım ve kamu hariç kayıtlı istihdamın yüzde 50’sinden sorumlu. sizce o 4500 şirketin içinde polonez, antep başpınar organize sanayindeki patronlar, özak tekstil’in patronu falan yok mudur? hani işçilerinin yasal haklarını kullanmasını engellemeye çalışan, bu çabalarında kolluğun desteğinden mahrum kalmayan patronlar!
bir parantez açayım. soykırım saldırısından sonra dahi israil ile iş ortaklıklarını bitirmeyen, örneğin zorlu holding, örneğin sabancı akçansa da tüsiad üyesi. bunu hatırlatıp bu insanlık suçlarını şimdilik bir kenara bırakayım.
tekrar edeyim. tüsiad ve tüm üyeleri, diğer sermaye kesimleri gibi, yasaları, kolluğu hep yanında buldu. son “kriz”[2] dönemi de dahil, akp iktidarı sırasında kâr oranları arttı. nitekim güler sabancı farklı tarihlerde hem berat albayrak’ın hem de mehmet şimşek’in ekonomi yönetimini övdü. nasıl övmesin, albayrak döneminde, güler sabancı’nın vergi borcunun yüzde 92,8’i akbank’ın vergi borcunun yüzde 95,9’u, ak sigorta’nın yüzde 96,6’sı silinmişti.
ne oldu da böyle oldu
hatırlayalım. akp iktidarının ekonomi politikalarının belkemiğini, servetin el değiştirmesi, akp’nin kendi sermayesini oluşturması oluşturuyor. kimi yazarların beceriksizlik, akılsızlık falan diye tanımladığı geçiş garantili yollar, köprüler, yolcu garantili havalimanları kendi sermayesini güçlendirme hedefini taşıyor. bu aynı zamanda bir tarım ve tekstil ülkesi olan türkiye’nin bir inşaat ülkesi olmasına da sebep oldu. yani aynı zamanda kadınların en yoğun istihdam edildiği iki sektör küçüldü, kadınların neredeyse hiç istihdam edilmediği bir sektör büyütüldü.
ama tüsiad’ın karar verici konumdaki büyük üyeleri, “laik” sermaye, bu sürece de uyum sağladı. hem laik hem de müslüman patronların işyerlerinde çalışmış biri olarak söyleyeyim. herhangi bir fabrikanın, atölyenin sahibinin içki içip içmemesi, oruç tutup tutmaması orada çalışan işçilerin yaşama ve çalışma koşullarında zerre değişiklik yapmıyor!
allah affetsin, solcu addedilen bazı kalemler ve siyasetçiler, yabancı sermayenin demokrasinin olmaması durumunda bir ülkeden uzaklaştığını, yani sermayenin demokrasi ihtiyacı ve talebi olduğunu iddia etti, hâlâ da eden vardır belki. oysa demokrasi, sendikalaşma, sendikal haklar, iyi çalışma koşulları gibi, sermayenin hiç de işine gelmeyen unsurları da içerir. sermaye tam da, bugün mevcut olan hukuksuzluklara yani örneğin greve giden işçilerin coplanabilmesine ihtiyaç duyar.
mülkiyet hakkı
sermayenin saygı duyduğu en temel hak mülkiyet hakkı ki geçtiğimiz haftalarda bunu tehlikeye atan bir yasa daha yürürlüğe girdi. bir yasa daha diyorum çünkü özel mülkiyetteki evlerin, yani sofraya daha sık makarna koyarak ödenen kredilerle, tasarrufla satın alınmış, başımızı sokacak evlerin istimlak edilebilmesini mümkün kılan yasalar çoktan yürürlüğe girmişti. bu yeni yasa terörizmin finansmanı bahanesiyle şirketlerin mal varlıklarına kayyum atanmasını öngörüyor!
daha önce cemaat operasyonları sırasında malına mülküne el konanlar olmuştu. akla hayale gelmedik tutuklamalar sayesinde kimse kendini zaten güvende hissetmiyor da, artık tüsiad mülkünü de güvende hissetmiyor.
diğer yandan, her ne kadar faşizm terimi bir süredir “örgütlü kötülük” gibi, politik ve sosyolojik olmaktan uzak terimlerle tanımlansa da, ırkçılık, milliyetçilik gibi ideolojik akımlarla özdeşleştirilse ya da baskıya indirgense de, aslında en sade biçimiyle sermayenin belli bir kesiminin otokratik egemenliği. buna, sermayenin diğer kesimlerinin karşı çıkması da olağan.
hakkında soruşturma başlatılan tüsiad genel başkanı orhan turan, “suç örgütü kurmak, şirket kurmaktan daha kolay hale geldi” demiş. insanın aklına ister istemez brecht’in banka kurmakla banka soymayı kıyaslayan sözü geliyor. biz de şirketlerin ne kadar çok suç işlediğini biliyoruz. “olumlu bir açıklama ama tüsiad geç kaldı” diyenler yanılıyor. bence, tüsiad geç kalmadı, kendisi için endişelendiği noktada ses çıkarttı. içinde demokrasi geçen her açıklamayı ümit sanmak, miadı dolmuş bir yanlış değil mi?
[1] toplam gayrımenkullerin yüzde 65’i erkeklerin, yüzde 35’i kadınların.
[2] kriz’i tırnak içinde yazıyorum çünkü bu bize kriz.
fotoğraf: dünya gazetesi